“GÜLMEK” üstüne…
Varlığın Sevinci’nin bir müjdesi de bu:
Tebessümüke fî vechi ahîke sadakatün ❞
Bir kardeşinin yüzüne gülümsemen ne?
“Sadak(t)a” insanlığını doğrulaman bu işte
“GÜLMEK” üstüne…
Eski Türkçe kül-mek’ten geçişsiz ama geçici bir fiil…
Sözlüğün yüzüne bakılırsa
(Bir kimse bir şeyi tuhaf bulduğu veya bir şeye sevindiği zaman) kesik kesik sesler çıkarmak sûretiyle hissiyâtını, sevinç veya hayretini açığa vurmak demekmiş…
Bir şey “için” değil de
Sadece “olan” bir hâlin akışı belki de…
Geçiciliğin doğal yüz ifadesi gibi…
Bilmem hayrete düştüğün için mi?
Sevindiğin için mi?
İzahına güç yetiremediğin halleri
Mizahî gördüğün için mi?
Yoksa aslında, “sen” diye~bildiğin o merkezin olmadığını, her şeyin kendi kendine oynadığını fark ettiğin o boş anın patlaması mı?
Amaan neyse ne…
Hiçliğin içinden gelen bir titreşim işte…
Aynanın gülmesini beklemeden
Önce peşin peşin gül işte…
Sonra biraz dünya dillerimizde seyre çıkalım mı yok yere?
Hint Avrupa Dillerinde
“Kahkaha” Kökü: *kleu- (Ses Çıkarmak)
Kök Anlam:
Bu kökün asıl anlamı “duymak, işitmek, ün, şöhret” ile ilişkiliydi (acoustic, clear kelimeleriyle akraba).
Gülmek, duyulan bir şeyin aks-i sadâsı mı?
Yoksa evrenin kendi kendini işittiği akustik bir olay mı?
Mandarin Çincesi: 笑 (xiào)
Kök Anlam:
Bu karakterin eski formu, bir kişinin ellerini açıp dans ettiği ve “gök” ile ilişkili bir element içerdiği şeklinde yorumlanır; “sevinç ifadesi” anlamı taşır.
Gülmek, dünyevi olanın ağırlığından kurtulup göksel olanla uyum içinde titreşmek mi?
Japonca: 笑う (warau)
Kök Anlam:
Kök olarak “ahenk, uyum” anlamına gelen wara ile bağlantılı olduğu düşünülür. Gülmenin sosyal bir uyum ve bağ kurma eylemi olduğu fikrini yansıtır.
Var-oluşun her bir ifadesiyle hem-âheng bir dans…
Arapça: “Gülmek” fiili “dahika”dır
Kök Anlam:
Bu kök (d-h-k), aslında “parlamak, ışımak” anlamına gelen bir kökle (d-h-k) ilişkilendirilir. Bu metaforik bir bağdır: Gülmenin yüzü aydınlatması, bir neşe ve parıltı yayması.
Aydınlanma mı?
Belki de aydınlanmanın kendisi, kavramsız, anlatısız, sadece yüzümüzde parıldayan bir neş’e patlaması
Aydınlanma mı?
Bu oyunu oynamaya devam ederken, oyuna gelmeden, oyunu bozmaya kalkmadan, oyunun tadını çıkararak oyunun içindeki ışığı görüp, onun bir yüzü olarak gülümseyebilmede…
Aydınlanma mı?
Ve sonunda gül-düğün zaman,
Bir sebebe ihtiyaç duymadan…
Evet evet…
Sebep-li yere çok ağladığın yeterse,
Sebep-siz yere gülebilirsin…
~
Bazen neş’emiz gülümsememizin kaynağıdır ama bazen de gülümsememiz neş’emizin kaynağı olabilir, değil mi?
[YÜZ SÖZ’den]
İnsanların güneşi görmeye ihtiyacı var…
Biraz gülebilir misin aynaya?
Et-tebessümü mine’r-rahmân
Ve femü’z-zemâni tebessümün ve senâün… ❞
Gülümseme Rahman’dandır…
Şimdi zamanın dudağında tatlı bir gülümseme, senâ ve şükür vardır.
Zamanın kendisi gülümsüyor çünkü içindeki tüm trajedilerin, tüm komedilerin, hepsinin bir oyun olduğunu biliyor.
~
Canlar canı dört döner de kalbimde döner,
Ruhumda döner, canımda, sevgimde döner.
Ben bir ağacım, içten, kökten gülerim:
Aşk çeşmesi döndükçe sevincim de döner
[Cenâb-ı Mevlevî neş’esinden]
Gülüyorsun hâlimize değil mi?
https://benolanben.com/dinle/baska&464
















