Dilkeşîde Âyin-i Şerîf
BİRİNCİ SELÂM
Şâhâ zi kerem ber men-i dervîş niger
 Ber hâl-i men-i hâste-i dil-rîş niger
 Her çend neyem lâyık-ı bahşâyiş-i tü
 Ber men me-niger ber kerem-i hîş niger
 Vezni: Mef‘ûlü mefâîlü mefâîlü feil [Hezec/Rub.]
Ey Padişah! Kereminle bu fakire, gönlü yaralı hastanın haline (bir) bak. Her ne kadar senin lûtfuna lâyık değilsem de bana bakma, kendi keremine bak.
Cânâ nazarî fermâ çün cân-ı nazarhâî
 Çün gûyem dil bürdî çün ayn-ı dil-i mâî
İmrûz çünan mestem ez hîş birun cestem
 Ey yâr bi-keş destem an câ ki tü an câî
Subhâ nefesî dârî ser-mâye-i bîdârî
 Ber hufte dilan ber dem enfâs-ı mesîhâî
 Vezni: Mef‘ûlü mefâîlün mef‘ûlü mefâîlün  [Hezec]
Ey sevgili! Bize bir bak; çünkü bakışların canı sensin. (Sana) nasıl derim ki gönlümü alıp götürdün? Gönlümüzün tâ kendisisin sen. Bugün o kadar sarhoşum ki kendimden geçmiş haldeyim. Ey dost! Elimden tut da bulunduğun yere çek beni. Ey sabah! Öyle bir nefesin var ki uyanıklık sermayesidir. Uyuyakalmış gönüllere, İsa gibi (diriltici) nefeslerini üfle.
Bîdâr şev hin vakt şüd bîdâr şev bîdâr şev
 Bî vasl-ı ô ez hîş hem bîzâr şev bîzâr şev
Âmed nidâ ez âsüman âmed tabîb-i âşıkan
 Hâhî ki âyed nezd-i tü bîmâr şev bîmâr şev
Bî-çün tü-râ bî-çün küned rûy-i tü-râ gülgûn küned
 Hâr ez kefet bîrun küned gülzâr şev gülzâr şev
İn sîne râ çün gâr dan halvetgeh-i an yâr dan
 Ger yâr-ı gârî tü yakîn der gâr şev der gâr şev
 Vezni: Müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün [Recez]
Uyan, vakit oldu; uyan, uyan! Onun vuslatı olmadıkça rahat etme, rahat etme! Gökten, “aşıklar tabibi geldi” diye bir nidâ erişti. Senin de yanına gelmesini istiyorsan hasta ol, hasta! Niteliği bilinmeyen (rengi olmayan zât), senin rengini de alır; yüzünü gül rengine boyar; avucundan dikeni çıkarır. (Ondan sonra) gül bahçesi ol, gül bahçesi! Bu göğsü mağara say; o sevgilinin halvet yeri bil. Sen gerçekten mağaradaki dost isen mağaraya gir, mağaraya! (1)
İKİNCİ SELÂM
Bâ men sanemâ dil yek dile kün
 Ger ser ne-nihem an-geh gile kün
Mecnun şüdeem ez behr-i Hudâ
 Z’an zülf me-râ yek silsile kün
 Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]
Ey sevgili! Benimle gönlünü birleştir; şayet sana itaat etmezsem o zaman şikayette bulun. Deli divane oldum; Allah aşkına zülfünden bir zincir ör bana!
ÜÇÜNCÜ SELÂM
Ger tü hestî tâlib-i gevher biyâ
 Bülbül-i mestî pür ez abher biyâ
Şems-i Tebrîzî çü mestî ez ezel
 Bâ dil-i men yek dem ey dilber biyâ
 Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilün [Remel]
Eğer sen mücevhere tâlipsen, gel! Nergislerden sarhoş olmuş bülbülsen, gel! Ey sevgili! Şems-i Tebrîzî (gibi) ezelden sarhoşsan, bir an olsun benim gönlümle gel!
Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur
 Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur
Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
 Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur
 Vezni: Müfteilün fâilün müfteilün fâilün [Münserih]
Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp (dergâhına) yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.
Ey ki çü zühre mî zenî çeng ber âsumân-ı men
 Tâlib-i müşterî şüdî ey meh-i dil-sitân-ı men
Kıble-i âşıkan menem Ka‘be-i bî-dilan menem
 Hîz biyâ vü ser bi-nih ber der-i âşiyân-ı men
 Vezni: Müfteilün mefâilün müfteilün mefâilün [Recez]
Ey Zühre gibi benim göğümde çenk çalan! Ey benim gönül çelen Ay’ım! Müşteri’ye tâlip oldun. Âşıkların kıblesi benim; gönlünü yitirmişlerin Kâbe’si benim. Kalk, gel ve benim evimin kapısına başını koy!
İmrûz heme mest zi meyhâ-yi Hudâyîm
 İmrûz heme muhteşem-i ü şâh-ı atâyîm
İmrûz biyârâst Hudâ meclis-i mâ râ
 İmrûz heme mâye-i lutfîm ü vefâyîm
 Vezni: Mef‘ûlü  mefâîlü mefâîlü mefâîl [Hezec]
Bugün hepimiz, ilâhî şaraplardan sarhoşuz. Bugün hepimiz, âlicenap padişahın ihtişamlı (maiyetiyiz). Bugün bizim meclisimizi Tanrı bezedi. Bugün hepimiz, ihsan ve vefâ mayasıyız.
Mâ âyine-i cemâl-i yârîm
 Nâzır be cemâl-i an nigârîm
Müstağrak-ı hüsneş an çünânîm
 Pervâ-yı cihân ü can ne-dârîm
 Vezni: Mef‘ûlü  mefâilün mefâîl[Hezec]
Biz sevgilinin güzellik aynasıyız. O sevgilinin güzelliğine bakar dururuz. Onun güzelliğinde (kendimizi) öyle kaybetmişiz ki ne cihan endişemiz kalmış, ne de can!
Neyem zi kâr-i tü fâriğ hemîşe der kârem
 Ki lahza lahza tü-râ men azîzter dârem
Be zât-i pâk-i men ü âfitâb-i saltanatem
 Ki men tü-râ ne-güzârem be lutf ber dârem
Ruh-i tü-râ zi şuâât-ı hîş nûr dihem
 Ser-i tü-râ be dih engüşt-i mağfiret hârem
 Vezni: Mefâilün feilâtün mefâilün fa‘lün [Müctes]
Senin işinden gâfil değilim; seni an be an daha değerli kılmak için hep çalışmaktayım. Arınmış zâtım ve saltanat güneşimin hakkı için ben seni terketmem; lütuflurla yüceltirim. Yüzüne, kendi ışıklarımdan nur verir; başını on mağfiret parmağıyla okşarım.
DÖRDÜNCÜ SELÂM
Sultân-ı menî sultân-ı menî
 Ender dil ü can îmân-ı menî
Der men bi-demî men zinde şevem
 Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
 Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]
Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.
1- Peygamber Efendimiz’in Mekke’den Medine’ye hicretleri esnasında Hz. Ebubekir’le birlikte mağaraya sığınmalarına işaret edilmektedir.
 
 