Hammâmîzâde İsmaîl Dede Efendi
 Türk Sanat Musikisi çevrelerinde Derviş İsmail, Dede, Dede Efendi, Hammâmîzâde İsmâil Dede Efendi
Türk Sanat Musikisi çevrelerinde Derviş İsmail, Dede, Dede Efendi, Hammâmîzâde İsmâil Dede Efendi
İsmail Dede gibi isimlerle anılan bu dahi musikişinasımız, 9 Ocak 1778 ( 10 Zilhicce 1191 ) tarihinde İstanbul’un Şehzadebaşı semtinde doğdu. Babası Süleyman Ağa, o zamanlar bir Osmanlı imparatorluğu ili olan Manastır’ın Görice sancağına bağlı, Kesriye kasabasından kalkarak İstanbul’a gelmiş ve memuriyete girişmişti. Süleyman Ağa, Suriye eyaleti sınırları içinde bulunan Sayda valisi Cezzar Ahmed Paşa’nın bir süre sır katipliğini yaptı. Paşa’nın halka yaptığı haksız muamelelere ve zulmüne dayanamayarak istifa etti ve İstanbul’a döndü. Şehzadebaşı’nda bulunan ”Acemoğlu” hamamını satın alarak işletmeye başladı. Bu sıralarda Rukiye Hanım’la evlendi; bir Kurban Bayramı günü Dede Efendi doğdu. Bu nedenle çocuğa İsmail adı verilmiştir .”Hamamizade” sıfatı buradan kaynaklanır .Ismail Dede dört yaşında iken babası bu hamamı sattı Altımermer’de Kurusebil mahallesinde Çavuş Hamamı ile bir ev aldı. İlerinin büyük musikişinası, sekiz yaşında iken bu mahallede, ”Çamaşırcı Mektebi”nde ilk öğrenimine başladı.
Daha o yıl Musikiye karşı ilgisi ve sesinin güzelliği dikkati çekerek okul öğrencileri arasında ”İlahicibaşı” oldu. O yörede oturan Anadolu Kesedarı Uncu-zade Mehmed Emin Efendi’nin oğlu da aynı yıl bu okula başlamıştı. Bu nedenle Mehmed Emin Efendi çocukla ilgilenmeye, ilahiler bestelemiş bir musikişinas olarak ona ders vermeye başladı. Böylece aradan yedi yıl geçti; Dede Efendi on dört yaşına basmıştı.
Hocası onun geleceği ile de ilgilendi; ailesinin geçimine yardımcı olur düşüncesi ile onu Maliye Nezareti Başmuhasebe Kalemi’ne ”Katip Muavini” olarak yerleştirdi. Bir yandan memuriyete ve hocasının derslerine bir yandan da musikiye karşı olan ilgisi kendisini, pazartesi ve perşembe günleri Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Ali Nutki Dede’nin derslerini izlemeye itiyordu. Burada ayin dinliyor, bilgisini ilerletiyor, sanat yolun da ilerlemeye çabalıyordu .Bu dersler ve memuriyet hayatı da yedi yıl sürdü .Sonunda 18 Mayıs 1797 ( 18 Zilhicce 1212) Perşembe günü resmen ”Mevlevi” oldu. Sema meşkini ise 1798 (15 Sefer 1213) tarihinde tamamladı. Sultan III. Selim’in Dede’yi saraya çağırması ve fasıllara katılmasını emretmesi üzerine, Ali Nutki Dede’nin izniyle, 1001 günlük ”Çile” süresini tamamlamadan 1799 (20 Şevval1213) tarihinde ”Dedeler safına” katıldı.
Dede Efendi, ününü daha ”Çile” de iken duyurmaya başlamıştı. Bu sıralarda bestelemiş olduğu,
Zülfündedir benim baht-ı siyahım
 Sende kaldı gece, gündüz nigahım
 İncitirmiş seni meğer ki ahım
 Seni sevdim odur benim günahım
güfteli, buselik şarkısı, çağının musiki sevenleri tarafından çok beğenildi. Bu eseri dinlemek, öğrenmek, bestekarı olan Derviş İsmail’i tanımak için tekkeye gelenlerin sayısı gün geçtikçe artıyordu. olayın akisleri 3. Selim’in kulağına ulaşınca, mevlevihaneye bir saray görevlisi gönderilerek Derviş İsmail’in saraya gelmesi emredildi. Çileye giren dervişlerin akşam ezanından sonra tekke dışında kalmaları adet olmadığından, bu şartlar altında gidebilmesi için şeyhi izin verdi ve bu durumun padişaha duyurulmasını gelenlerden rica etti. Padişahın huzurunda ve onun isteği ile eserini iki kez okudu; çok beğenilerek bir kese altınla ”taltif” edildi.
Daha önceleri, çileye ilk girdiği zamanlarda babasının ölümü üzerine hamamı satan Dede’nin, bu parayı harcadığı, annesinin dervişlere yedirdi diye üzüldüğü ve şikayet ettiği söylenir. Rauf Yekta Bey’in Nuri Şeyda Bey’den naklen verdiği bilgiye göre, saraydan bir kese altını alan Dede, annesine uğrayarak altınla rı vermiş, üzüntüsünün yersiz olduğunu söyledikten sonra akşam vakdi yaklaştığı için acele ile tekkeye dönmüş. Saray’a ilk gelişinin 1793 tarihine rastladığını ileri sürenler vardır.
Dedeler arasına katıldıktan sonra kendine ayrılan hücre- ye yerleşti; artık ünü bütün İstanbul’a yayılmıştı. ”Mukabele” günleri hücresi, sanattan anlayanlar ve musiki heveskarları ile dolup taşıyordu. Hele hicaz makamından bestelemiş olduğu,
Ey çeşm-i ahu hicr ile tenhalara saldın beni
 Çün nafe bağrım hun edüb sevdalara saldın beni
 Ey kamet-i serv-i semen salınmada ellerle sen
 Haşrolamam dedikçe ben ferdalara saldın beni
güfteli bestesinden sonra ünü büsbütün arttı. Herkes bu eseri öğrenmek, her ne şekilde olursa olsun elde etmek istiyordu. Saray musikişinasları eseri öğrenerek, 111. Selim’e sundular. De de yeniden saraya çağrılarak, beste kendisinden dinlendi, ”ihsan ve ;İltifatlara garkoldu” aynı zamanda yapılan Küme Fasılları’na katılması emredildi. Bundan sonra saraya dahil olan Dede Efendi, Enderun’da hocalık yapmaya başladı. Padişahın bu kıymet bilirliliğine karşılık olmak üzere,
Müştak-ı cemalin gece, gündüz dil-i şeyda
 Etdi nigeh-i atıfetin bendeni ihya
 Mesrûr ede Hak kalb-i humayununu daim
 Ediyye-i hayrın dil-ü canımda hüveyda
şiirine sûznak besteyi yapmış bu sanatkar padişaha teşekkür etmişti. Bu sıralarda, 180 1 yılında bir saraylı hanımla evlendi. Akbıyık mahallesinde kiraladığı bir eve yerleşti. Bir yandan evinde öğrencileri ile uğraşıyor , mevlevihanedeki görevini sürdürüyor , bir yandan da padişahın her gün biraz daha dikkatini çekiyordu.
Bu mutlu günler uzun sürmedi; Dede’yi derinden yaralayan bir çok üzücü olay birbirini izledi. önce, büyük sevgi ve saygı ile bağlı olduğu şeyhi Ali Nutki Dede 1804 yılında öldü. Bundan bir yıl sonra sevgili oğlu Salih, 1805′de öbür aleme göç etti.
Bir gonca-femin yâresi var ciğerimde
 Ateş dökülürse yeridir âh serimde
 Her Iâhza hayali duruyor didelerimde
 Takdire nedir çâre bu varmış kaderimde
güfteli, bayati makamındaki bestesini bu olaydan sonra besteledi. Üzüntü ve kederi bununla da bitmedi; 1808′de annesini, 1810′da küçük oğlu altı yaşındaki Mustafa’yı yitirdi. Bu acılı yıllarda ortaya koyduğu eserler bir keder ve elemin izlerini taşır. Sonradan üç kız çocuğu dünyaya geldi. Bunlardan Tanburi Şirin (Keçi) Arif Ağa ile evlenen büyük kızı Hatice Hanım’dan Ferdane, Rifat (ünlü bestekâr ve hanende Rifat Bey), Lutfiye ve Saniye adında dört torunu oldu. Mustafa Nezih Albayrak, Dede’nin kız tarafından torununun oğludur.İkinci kızı Fatma Hanım, Ahmed Dürri Bey’le evlendi; bu evlilikten hanende Şevket Bey doğdu. Tanburi Dürri Turan’la Dede’nin bir kan bağı yoktur; Dürrü Turan, Dede’nin damadının yeğeninin torunudur. Üçüncü kızı Ayşe ise on üç yaşında ölmüştür .
Dede Efendi’nin hayatında hiç şüphesiz en önemli olay, Sultan 3.Selim’in 1807′de tahttan indirilmesi ve 1808′.de öldürülmesidir. Bundan sonra IV. Mustafa’nın tahta oturması, türlü siyasi kargaşa, ”Kabakçı Mustafa İsyanı”, ”AlemdarMustafa Paşa vak’ası”, Sultan 11. Mahmud’un padişah olması, saraya Batı musıkisının yerleşmeye başlaması, eski zevk ve sanat anlayışının kalmaması gibi nedenlerle inzivaya çekildi. Zaten mûsıkî ile uğraşılacak huzur ve neşe ortamı da yoktu. işte bu yıllarda mûsıkî ve öğrencileri ile uğraşarak birbirinden güzel eserlerini bestelemeye koyuldu.
Devlet yönetimi düzene girdikten sonra, kendini hatırlayarak saraya davet eden Sultan 11. Mahmud’a musahip oldu. İkinci kez saray hizmetine giren Dede Efendi, sanat açısından en verimli yıllarını bu dönemde yaşadı (1812). Bu yıllar onun en güzel, en sanatlı bestelerini yaptığı yıllardır. Bundan kısa süre sonra da ”Müezzinbaşı” oldu. Kendini çok takdir eden padişah, yalnız devlet adamlarına verilen bir nişanı bizzat takmış, Ahırkapı’da bir konak ”ihsan” etmişti.
Sultan II. Mahmud’un ölümü üzerine tahta geçen Sultan Abdülmecid, babasının derin bir sevgi ve saygı ile bağlı olduğu bu değerli mûsıkîşinastan ilgisini esirgemedi; müezzinbaşılık görevini sürdürdü. Ancak Enderun değer ve önemini iyice yitirmeye başlamış adı ”Muzika-i Humayûn” olmuş, saray teşkilatı değiştirilmiş, batılı mûsikîşinaslara rağbet artmış, padişah, operet ve opera parçaları dinler olmuş, Osmanlı Sarayı’nı Batı sazları istila etmiş, Avrupa’dan piyanolar getirtilmiş, orkestra ve bando takımları kurulmuştu. Sayılı bir kaç ustanın dışında yüzyılların geleneklerine pek aldırış eden yoktu. Abdülmecid bile, Türk mûsıkîsi’ni iyi bilmediğinden, Dede Efendi’den basit ve sanat değeri olmayan eserler istiyordu. Bütün bunlar Dede gibi bir mûsıkî ustasının katlanacağı şeyler değildi. Nitekim bu duygu ve düşüncelerin etkisi ile, öğrencisi Dellâl-zâde İsmail Efendi ile Saray’ın bahçesinde dolaşırken ”İsmail, bu oyunun tadı kaçtı” demişti. Bu olanların etkisi ve yaşının ilerlemesi nedeni ile çoktan beri Hac’ca gitme niyetini açığa vurarak padişahtan izin aldı. ileri yaşında acele olarak Hac’ca gitmeye karar vermesi bu kırgınlığa bağlanır. Dellâl-zâde İsmail Efendi ve Mutaf-zâde Ahmed Efendi ile böylece yola çıktı. O yıl Mekke’de kolera hastalığı salgını vardı. Mekke’de bu hastalığa yakalanan Dede Efendi, Hac ”farizesi”ni yerine getirdikten sonra 29.Kasım.1845 Mina’da, Kurban Bayramı’ nın birinci günü, öğrencisi Mutaf-zâde’nin kolları arasında, hayata gözlerini kapadı. Cenazesi Hazreti Hatice’nin mezarının ayakucuna defnedildi. Dede’nin ölümü İstanbul’da olduğu kadar bütün İslâm dünyasında da derin bir üzüntü yarattı. Kâzım Paşa’nın tarih şiiri şudur:
[align=center]Hazret-i Farabi-i sâni müezzinbaşı kim
 Zâtına olmuşdu ilm-i mûsıkî ihsan-ı Hak
 Aşinâ-yı her makam etmişdi kalb-i nigehin
 Sâye-i Molla’da lutf-ü himmet-i merdân-ı Hak
 Pertev-i şems-i hakikatten kılub kesb-i kemal
 Zerre-i nâçiz iken oldu meh-i tâban-ı Hak
 Fehm olur bundan makam-ı kurbe âheng ettiği
 Hac edüb Minâ’do oldu vâsıl-ı gufurân-ı Hak
 Çor tekbirin çeküb Kâzım Dedi târihini
 Kebş-i cânın kıldı İsmail Dede kurbân-ı Hak
 (1O Zilhicce 1262)
Bunlardan da anlaşıldığı gibi İsmail Dede bir Kurban Bayramı’nda doğmuş, yetmiş bir yıl sonra yine bir Kurban Bayramı’nda ölmüş oluyordu. Dr .Suphi Ezgi kaynak göstermeden üç kez Hac’ca gittiğini ileri sürmüştür. Sadeddin Nüzhet Ergun, Türk mûsıkîsi Antalojisi adlı eserinde Sultan 11. Mahmud’la iki kez Gelibolu’yo giderek mevlevihânede âyine katıldıklarını, Ahmed Celâlleddin Dede’nin babası Azmi Dede’den işittiğini kaydediyor .
İCRAKÂRLIĞI
Dede Efendi, Yenikapı Mevlevihânesi’ne devam ettiği yıllarda tekkenin neyzenlerinden, özellikle Abdülbaki Nasır Dede’den ney çalmasını öğrenmişti. Bestekârlığı ile hanendeliğinin yanında neyzenliğinin pek önemi yoktur. Gerek mensubu bulunduğu mevlevihanede, gerekse sarayda uzun yıllar sürdürdüğü hanendeliği güzel bir ses ve uslûb güzelliğini gerektirir. Dr. Suphi Ezgi, hocası Zekai Dede’den naklen sesinin ince ve cılız olduğunu ileri sürer. Sadeddin Nüzhet Ergun ise Zekai Dede’nin onun ileri yaşlarında öğrencisi olduğuna değinerek, “Lataif i Enderûn”u kaynak gösterdikten sonra sesinin güzel olduğunu belirtir. Rauf Yekta Bey, kendinden önce yaşamış olan büyük bestekarların dinî ve dindışı alandaki değerli eserleri iyi bildiğini söylüyor. Bir ömür boyunca her Pazartesi ve Perşembe günleri dergaha giderek ayin okur ve na’thanlık ederdi. Yine Rauf Yekta Bey’in değindiğine göre, o gün hangi ayin okunacaksa Itrî’nin rast makamındaki na’tini irticalen bu makamdan okurdu. Can’lar âyinin hangi makamdan okunacağını sormaya çekinirler, na’tin okunduğu makamdan ayine başlarlardı. Şu hikayede anlatılan olay bunun en güzel bir örneğidir:
“… Büyük yerlerin hepsinde teravih namazının ayin ve ilahilerle kılınması adet olduğundan, her dairenin mevcut olan imamından başka bilhassa Ramazan ayı için, Kur’an-ı Kerîm’i güzel okuyan imam ve mûsikide ihtisası olan güzel sesli beşer altışar da müezzin seçip alırlardı.”
“Teravih için her akşam konakların geniş divanhanelerinde halılar ve seccade serilir. beşizli şamdanlar salonun münasip yerlerine yerleştirilirdi, Şehzade dairelerinde, sultan saraylarında, bazı büyük konaklarda harem ile selamlık arasını ayırmak için sofalara büyük kafesler çekilir, kafesin arka tarafından da hizmetçiler için yere sırmalı seccadeler serilirdi. Müezzinler, yatsı vakti olunca çifte ezan okurlar, misafirler ağır ağır kollarını sıvayarak abdest almaya başlarlardı. Müezzin efendiler, arka safta cemaatın toplanmasını beklerler saflar yavaş yavaş dolar, ilahiler ve âyinlerle namaz kılınırdı. Yatsı namazında belirli bir beste takip edilmezse de teravih namazının her dört rekatı kılındıkça, müezzinler tarafından ilahiler ve âyinler yüksek sesle okunurdu. İlk dört rekat bitince saba ve dügah veya bestenigar, ikinci dört rekatta hüzzam, üçüncü dört rekatta ekseriye ferahnak, dördüncüde mutlaka evc, beşincide de acem makamından ilahiler okumak, imamın da mihrapta okunan ilahinin bestesine uygun olarak okumaya devam etmesi şarttı.Şeyhülislam Cemaleddin Efendi, şeyhülislam bulunduğu müddetçe fetva başında ve oradan ayrıldıktan sonra da yalısında bu şekilde iftar ve teravih adetlerini devam ettirmişti.”
“Meşhur Kırımlı Ahmed Kâmil Efendi’den sonra Sultan 11. Mahmud’un imamlığına tayin olunan Abdülkerim Efendi ile, o aralık Sultan Mahmud’un müezzinbaşılığında bulunan meşhur mûsiki üstadı Dede Efendi arasında kırgınlık varmış. Bir Ramazan günü Abdülkerim Efendi Padişah’a, Acemlerin saltanatınız hakkındaki ihaneti herkes tarafından bilinmekte bulunduğu halde, Dede Efendi bunu düşünerek teravih namazın da, acem makamından ilahiler okumamak ve buna karşılık şevkefzâ makamını tercih etmek lazım gelirken, kendisinin şevkefzâ makamını kullanmaya bilgisi kafi gelmemesi bu davranışına sebep olmaktadır cevabını verince, Padişah Dede Efendi’nin sanatındaki iktidar derecesini bildiği için ve ayrıca kendisi de mûsikişinas olduğu cihetle, bu hususta bir kanaatı da mevcut bulunduğundan bir gece bir imtihan yapılmasına karar verir. Fakat, bu karar Dede Efendi’ye duyurulmaz.”
“Gece teravih namazı kılınırken, dördüncü dört rekattan sonra evc makamından ilahi okunduğu sırada karar gereğince, Sultan Mahmud tarafından gönderilen biri, müezzinlerin yanına giderek, Dede Efendi’ye acem makamını değil şevkefza makamını kullanmasını emrini tebliğ eder. O zamana kadar şevkefzâ makamından hiçbir ilâhi yapılmamış olduğundan ne yapacaklarını şaşıran müezzin efendiler, Dede Efendi’nin yüzüne hayretle bakarlarken, içlerinden biri Dede Efendi’nin işareti üzerine bu makamdan tekbir getirmeye başladığı gibi, imamın da Fatiha-i Şerif’i şevkefza makamında okumakta olduğunu anlamışlar Dede Efendi “Hele bir namazı kılalım da bakalım.” demiş ve dört rekat teravih namazı kılınıncaya kadar şevkefzâ makamından bir ilahi bestelemiş ve selam verilir verilmez ilahiye başlayıvermiş. Arkadaşlarının hemen hepsi mûsikî ilminde birer üstad olduklarından, Dede Efendi’ye kulak vererek ağız kalabalığı ile ilâhiyi güzelce okuyup bitirmişler ve padişahın takdirlerini kazanmışlardı.”
Bir söylentiye göre de Dede Efendi ile Şakir Ağa arasında bir rekabet başladığından, özellikle Şakir Ağa Sultan Mahmud döneminde, Dede’nin yeniden saraya alınmasını çekemiyordu. Mûsikî anlayışından ve parlak bir hanende olduğundan çok emin olan Şakir Ağa, bu dedikodulardan daha çok etkileniyordu. Bu durum hanendeler arasında da sık sık konuşuluyordu. Dede Efendi’nin sesinin çok parlak olmamasına rağmen, erişilmesi güç bestekârlık kabiliyeti ve okuyuş uslubu ile kendisine üstünlük sağlayacağından emindi. Bu düşüncelerin etkisi ile bir tertip düşündü. Bir fırsatını bularak padişahın huzurunda Dede’yi güç durumda bırakmayı aklına koydu. Niyeti yeni bir makam düzenleyerek gizlice eserler bestelemek ve bunları huzurda okuyarak Dede’yi utandırmaktı. Evc makamına yeni bir çeşni vererek ve yeni bir makam bulduğunu zannederek ki Meragalı Hoca Abdülkâdir bu makamı tarif etmişti bir fasıl besteledi. Bu fasıl için Zeki Mehmed Ağa’ya bir peşrev, Kemanî Ali Ağa’ya da bir saz semaisi ısmarlamıştı.
Her nasılsa işin farkına varan Dede Efendi bu makamın seyir ve karakterini kavramış, kendisi de bazı eserler bestelemişti. Nihayet beklenen gün geldi. Fasla önce başlayan Dede Efendi, bu makamdan eserler okuyunca Şakir Ağa şaşırıp kaldı. Söz konusu olan makam ferahnak makamı idi. Durumu anlayan II. Mahmud’un Şakir Ağa’ya Dede ile boy ölçülemeyeceğini, onun musikîde bir “Canavar” olduğunu söylemesine, Dede’nin çok üzüldüğü söylenir.
BESTEKÂRLIĞI
Dede’nin bestekârlığı konusunda Rauf Yekta Bey’in sözlerini biraz sadeleştirerek şöyle özetleyebiliriz: “…Dede Efendi’nin eserleri uslûb açısından oldukça asil ve kibardır. Büyük bestekârımızın ustalığında her şeyden önce göze çarpan özellik, Türk Mûsikîsi’nde Itrî’lerin ve buna benzer ustaların gayreti ile yüzyıllar dan beri gelişmiş olan geleneksel biçim ve tavrın titiz bir koruyucusu olmasıdır. Bununla birlikte Dede Efendi’nin bu özelliği eserlerini, kendinden öncekilerin gösteremediği yeniliklerle süsleyerek bestelemesine engel olamamıştır. Hiç çekinmeden söyleyebiliriz ki, son yüzyılda XIX. yüzyılda yetişen Türk bestekârları içinde Dede Efendi derecesinde hem klâsik uslûba bütünü ile sadık kalmış, hem de bu uslubun kaide ve şartlarından dışarı çıkmamak kaydı ile yeni nağmeler bulmakta ve yenilikçi eser ortaya koymayı başarmış bir bestekâr daha gösterilemez. Bir de şurası dikkat çekicidir ki, Dede Efendi bazı bestekârlarımız gibi, daha çok yalnız bir tür eserin bestelenmesinde ihtisas sahibi olan ustalardan değildir.”
“Bu açıdan bakılacak olursa, Dede Efendi’nin her tür mûsikî eseri bestelemekte gösterdiği olağanüstü başarıyı takdir etmemek imkânsızdır. Dinî mûsikîdeki âyinleri, ilâhileri, durakları ile Dede Efendi adı, mûsiki tarihimizde âdeta eskileri gıpta ettirecek bir yer elde etmiştir. Klasik mûsikî alanında Dede’nin bestelediği kârlar, murabbalar, nakışlar, semâiler değer ve sanat açısından eskilerin eserlerinden aşağı olmadığı gibi, bazı noktalardan eskileri bile geçmiştir. Şarkılarına gelince, o yüzyılda hayatta olan mûsikîşinaslar arasın da Dede Efendi’nin şarkılarından daha parlak ve daha ustalıkla şarkı yapan bir bestekâra rastlanmadığını kesinlikle söyleyebiliriz. Özetle Dede Efendi, yaşadığı sürece Türk Mûsikisi dünyasının hiç bir rakibi olamayan zirvesiydi.”
Mesud Cemil, Dede’yi şu şekilde yorumlamış:
“… 111. Selim’in yenileşme isteklerini takip eden Tanzimat devrinin, Garp Mûsikisi ile temas eden bestekârlardan hem an’aneye bağlı, hem de yeni temayülü iyi duymuş olanların başında gelir. O zamanlar saraya yeni gelen Italyan mûsikîşinasları ile Batı’dan esen sanat esintilerine kulağını tıkamamış, bu etki ile Kâr-ı Nev ve “Yine bir gülnihal” güfteli eserleri bestelemiştir. Buna göre Dede’nin iki mühim cephesi vardır: Biri Klasik Mekteb’i kudretle devam ettiren, birisi de yeni ve Garp’ten gelen havayı zamanın şartları içinde yadırgamadan teneffüs eden Dede…”
 Ruşen Ferit Kam ise şunları söylüyor:
“…Klâsik sanatı büyük bir kudret ve selâhiyetle devam ettirenlerin başındadır. Harikulâde bir istidal, feyizli bir ilhamın coşkunluğu ile vücûde getirmiş olduğu Mevlevi ayinlerinden ilâhiye, kâr’dan şarkıya kadar dinî ve dindışı besteleri, nevilerinin her bakımdan en güzelleri, en mükemmellerindendir. Eserlerindeki renkler, onun sanatkârlığından süzülerek klâsik bestelerimize aksetmiş olan bu renkler, Dede’nin sanat dehâsının en parlak ışıklarıdır.”
“Sultaniyegâh makamı Dede’nin tertiplediği bir makamdır. Bildiğimiz yegâh makamının sesleri arasındaki aralık orantılarını bûselik makamına göre değiştirmiş ve bu yeni ses demeti içindeki melodik seyir ve harekete, bûselik ve nihavend makamından ayrı yeni bir karakter getirmiştir. Bu makamdan bestelediği iki murabba ile ağır ve yürük semâileri, Sultan II. Mahmud’a sunmuştur.”
“Eski bestekârlarımız eserlerinin sözlerini Divan Edebiyatı şairlerinin eserlerinden veya kendilerinin bu gibi şiirlerinden seçtikleri halde, Dede bu geleneğin dışına çıkarak bâzı eserlerinde halk şairlerinin, hattâ kendi söylemiş olduğu şiirleri seçmiştir. Görsem seni doyunca, Yüzündür Cihan’ı münevver eden sözleriyle başlayan ve bunlara benzeyen başka eserlerini Batı Mûsikisi’nin etkisiyle bestelemiştir. İtalyan mûsikisi ile kulaktan meşgul olan Dede, bu mûsikinin çok sesli yönü ile ilgilenmemiş olsa bile, melodi kuruluşunu, sonra bizim sengin ve yürük semâilerimizi hatırlatan üçlü ritm ve dinamizmi benimseyerek bir takım ağır vs hafif eserler bestelemiştir. Mesela, yeni kâr demek olan kâr-ı nev şekil ve ritm özellikleriyle kendinden öncekiler den ayrılır eser iki bölümdür: Birinci bölümde rast makamı, orta seslerle karar perdesinden pest tarafa uzatılmış sesler arasındaki melodik hareketlerle karakterlendirilmiş, bu bölüm iki zamanlı ritimle bestelenmiştir. İkinci bölümde yine rast makamı, tiz taraftaki sesler arasında yapılan melodik hareketlerle karakterlendirilmiş ve bu bölüm iki zamanın birleşiği olan üç zamanlı ritimlerle bestelenmiştir ki, bu da Dede’nin Batı’dan gelen üçlü ritmik dinamizmi ile ilgili anlayışlı, başarılı bir örneğidir.”
Türk Musikîsi’nin yetiştirdiği en güçlü bestekârlarımızdan biri olan Dede’nin kişiliğinde mûsikîmiz en üst düzeye ulaşmıştır. Dinî ve dindışı mûsikî eserleri ile başlı başına bir “Ekol” olmuş ve kendinden sonra gelen leri tartışılmaz bir biçimde etkilemiş, daha sonra gelen bestekârlar bu etkinin sürekliliğini sağlamıştır. “Geleneksel mûsikîmize eşsiz renkteki melodik akislerle yeni bir uslûb ve kimlik kazandırmıştır. ” Ritm-melodi-güfte ilişkisinde erişilmez bir üstünlüğü vardır meselâ, “Mahûr makamındaki beste’nin dörder vuruşlu ölçülere bölünmüş A ve C bölümlerini, bu dört vuruşlu usûlün birleşiği olan (12/8 birleşik ölçü anlayışı ile bestelemiştir. ”
Sultanî-yegâh, neveser, saba-bûselik, hicaz-bûselik, araban-kürdî makamlarını tertip eden Dede Efendi, bir mûsikî dehası olarak ses sanatımızda derin izler bırakmış, bestekârlık yolunda her genç sanatkara öncülük ve ustalık etmiştir. Hacı Ârif Bey ayrı tutulursa, şarkı formunda Dede Efendi çapında bir başka beste kar yetişmemiştir. Yukarıdan beri anlatıldığı gibi, eserlerinin pek çoğunun bestelenişi bir nedene dayanıyor. Ferahfeza makamındaki eserlerinin bestelenişinin de ilginç bir hikâyesi vardır
” .. 1249 Hicret yılının Ramazan ayının ilk günü, 1834 Miladi sene Ocak ayının on birinci gününe rastlamıştı. Bu kış ramazanının bir gecesinde Hamamî-zade İsmail Dede ile arkadaşları, Topkapı Sarayı’nın arkasındaki Serdap Kasrı’nda (bu kasır Rumeli demiryolu yapılırken yıktırılmıştır) toplanmışlar, Padişah Sultan Mahmud’un huzurunda arazbar-bûselik faslı yapmışlardı. Fasıl bittikten sonra Sultan Mahmud, sazende ve hanendeleri şu sözlerle tebrik ve teşvik etmişti: (Bu gece pek tatlı bir vakid geçirdim kendimi âdeta Cennet’te sandım… Arazbar-Bûselik faslı şimdiye kadar bu derece parlak okunup çalınmamıştır ancak, Mevsim-i Nevrûz erişdi geldi eyyam-ı bahar sözleriyle başlayan kâr, Amcam Sultan Selim’in tahta çıktığı yılın baharında, Çağlayan Kasrı’na gittiği gün okunmak üzere bestelenmiş bir eser olduğundan böyle kış ortalarında okunması bana biraz mevsimsiz gibi geldi. Dedem Ferahfeza makamında bu kasr için kâr’ı ile beraber senden mükemmel bir fasıl isterim. Haydi göreyim seni Bayram ertesine kadar hazır olsun İnşallah yine burada dinlerim…”
“Ramazan’ın yarısı geçmişti kaybedilecek vakit yoktu. Dede bayram ertesi istenileceği şüphesiz olan ferahfeza kâr için önce bir güfte hazırladı. Bunu besteledikten sonra,”
“Ey kaşı keman tir-i müjen cânıma geçti” mısraı ile başlayan Beste’yi ,”Bir dilber-i nâdide, bir kamet-i müstesna” ve “Bu gice ben yine bülbülleri hâmuş etdim” sözleri ile başlayan ağır ve yürük semâileri besteledi. Tanburî Musahib Zeki Mehmed Ağa da güzel bir peşrev ile saz semaisi yapmış ve bestelenen bu eserler geceli gündüzlü çalışılarak hanende ve sazendelere geçilmişdi. Nihayet beklenen gece geldi. Serdap Kasrı o gece rengarenk fenerlerle, kandillerle donatılmıştı. Sultan Mahmud, yanında Damad Said Paşa olduğu halde memnun, sevinçli, heyecanlı kasra geldi. Musahib Said Efendi’nin bazı güzel fıkra ve hikâyeleri padişahı bir kat daha neşelendirdi. Nihayet adet olduğu üzre serilen ehramlar üzerinde hanende ve sazendeler yerlerini aldılar ve o gece ferahfeza faslı peşrevi ile, kar’ı ile, beste, ağır ve yürük semailer, şarkılar ve saz semaisiyle en güzel, en mükemmel şekilde çalındı, söylendi. Sultan Mahmud bundan son derece memnun olmuştu. Dede’yi yanına çağırarak göğsüne kendi eli ile Murassa İftihar Nişanı’nı taktı. Dede’ye yetişenlerden işitildiğine göre, kendisi bu nişanı törenlerde ve Akbıyık Mahallesi’nde hediye edilen konakta mûsikî meşkleri yaptığı günlerde göğsünden çıkartmazmış. Hatta Merhum Zekâi Dede, hocası Eyyubî Mehmed Bey’le ilk defa meşke gittiği gün Dede’yi bu nişanla gördüğünü anlatır ve “Göğsünde atnalı gibi mürsağ koca bir nişan olduğu halde köşeye oturup çubuk içerken gördüğüm Dede’nin hayali hiç gözümün önünden gitmez” dermiş.
Dede Efendi’den bugüne kadar uzanan, zaman zaman sönen ışıklı ve renkli sanat köprüsünü görebilir, bunları ulusal benliğimizde duyabilirsek, aşağıdaki satırlarda belirtilen gerçekleri kabul etmemiz gerekir. Eğer bir eleştiri yapmadan sırtımızı döner ve görmek istemezsek, bugün içine düştüğümüz çarpık durum ve mûsikî sanatımız adına işlenen cinayetlerle karşılaşırız. Bu nedenle şu satırları sık sık anmakta yarar vardır: ”
Dede Efendi’yi, Yahya Kemal ve Tanpınar’ın yaptığı gibi, çevre ve kültüre yerleştirince daha iyi anlar ve eserlerini dinlerken onlarda hayatın gizli akislerini ve yankılarını buluruz.” “mûsikîyi anlamak için onu içinde duymak ve yaramak lâzımdır. Yahya Kemal’in “İsmail Dede’nin Kainatı” başlıklı şiiri ile Ahmed Hamdi Tanpınar’ın “Yaşadığım Gibi” adlı kitabına alınan yazı, Dede’nin duyanlara ne gibi duygular ve hayaller telkin ettiğini çok güzel gösterir. Kültür bir süreklilik ve yeniden doğuştur.
Yahya Kemal İsmail Dede’nin Kâinatı adlı ,şiirinde bu süreklilik ve yeniden doğuşu güzel bir beyitle ifade eder:
Şeb-i lâhûtta manzûme-i ecram gibi
 Lâiz-i bişnev’le doğan debdebe-i manâyız
Bakmasını bilirsek Mevlânâ`dan Dede Efendi’ye, Dede Efendi’den bugüne gelen o ebedî ruh ışığını görebiliriz…. Yeni nesillerin harf ve dil engelleri dolayısıyla eski Türk kültürüne girmeleri biraz güçtür fakat mimari ve mûsikînin kapıları, duyan ve düşünen herkese açıktır. Eski ile yeni arasında köprü kurmak isteyenlere Dede Efendi, büyük bir dost ve yol gösterici olabilir.
HATTATLIĞI VE ŞAİRLİĞİ
Dede Efendi’nin “Hat” sanatı ile ilgisini, Etem Ruhi Ungör’ün bir araştırmasından öğreniyoruz.İlgili araştırmaya gore Sultan III. Selim Çamlıca’da Sarıkaya civarında yaptırdığı bir sarayı annesine tahsis etmiş. Annesinin ölümünden sonra da Esma Sultan’a vermiş. İsmail Dede yazdığı bir kasideyi kendi yazısı ile hazırlayarak tezhip ettirmiş.Eserin altında “Ketebehû el-fakiyr Derviş İsmail’ul-mevlevî musahib-i Hazret-i Sultan Mahmud Hân-ı Gazi” imzasının bulunduğu bildiriliyor. Düz yazıda da başarılı olduğu Yenikapı Mevlevihanesi “Ayin Defteri”ndeki yazılarından anlaşılıyor.
Metin içinde sözünü ettiğimiz bestelerin sözleri ile saba makamındaki ayininin “Olduk yine biz secde ber-i nâr-ı muhabbet” ve III.Selâm’daki “Ey maksad-ı âşıkıyn olan Mevlânâ” ile “Men bîser-ü sâmânem” rubaileri, daha bir çok bestelerinin sözleri Dede’nin şairane tabiatından kaynaklanmıştır.
Bu büyük musikî ustamız da, kendinden önce yaşamış ve çağdaşı olan büyük bestekârlarımız gibi halk şiirinin zevkine varmış, bu şairlerimiz gibi şiirler söylemeye çalışmıştır. Bütün bunlara rağmen Dede’nin, bestekârlığı ve mûsikîşinaslığı ölçüsünde bir şair olduğu söylenemez. Bu şiirlere giydirdiği melodiler, güftelerin şiiriyetinden çok daha değerlidir. Bu şiirlerinden bir kaç örnek vermekle yetiniyoruz:
Dil bir güzele
 Meyletti hele,
 Fâş etme ele,
 Sevdim ben seni.
 Dil sevdi seni,
 Rûyünde beni,
 Ol sim gerdeni,
 Yaktın bendeni.
 Samur gibi kaş,
 On altıdır yaş,
 Gel eyleme fâş,
 Dil sevdi seni.
 Rakiyble gezme,
 Bağrımı ezme,
 Gözlerin süzme,
 Sevdim ben seni.
 ***
 Girdi gönül aşk yoluna,
 Bakmaz sağına, soluna,
 Almış âşıkı koluna,
 Âhâ gözlerin, gözlerin,
 Şirin sözlerin, sözlerin.
 Aldandı gönül fendine,
 Bağlandı zülfün bendine,
 Kul etti beni kendine,
 Âhû gözlerin, gözlerin.
 Şirin sözlerin, sözlerin.
 “Minarenin alemi
 ***
 Kara kaşın kalemi
 Sana güzel dedimse
 Yak mı dedim âlemi”
Mânisi ile Dede’nin şu şiirinin benzerliği dikkat çekicidir:
Senin aşkın elemi,
 Yakıyor hep âlemi,
 Yakar isen beni yak,
 Yakma bütün âlemi.
 Aman, aman sevdiğim,
 Edâsına yandığım.
 Yar sevende derd olmaz,
 Yar sevmeyen merd olmaz,
 Yar sözümü dinlemez,
 Bundan büyük derd olmaz.
 Aman, aman sevdiğim,
 Edâsına yandığım.
 ***
 Aşık olalı sen yâre gönül,
 Yanmakta yürek, pür yâre gönül,
 Tek etme fedâ sen bu kulunu,
 Râzı oluyor âzâre gönül.
 Uslanmayacak hiç çaresi yok.
 Divâne gönül, biçâre gönül.
 Aşk âteşine yaktı özümü,
 Bilmemki nice tutmaz sözünü,
 Ağlar göricek gül ruhlarını,
 Tâciz ediyor iki gözümü.
 Uslanmayacak hiç çâresi yok;
 Divâne gönül, biçâre gönül.
 Bin türlü sitem, bin türlü melâl,
 Görmüşse dahi terbiye muhâl,
 Gerçi bilirim ettiklerini,
 Sen bakma yine ey ruhları al.
 Uslanmayacak hiç çâresi yok;
 Divâne gönül, biçâre gönül.
ŞARKI
Ben seni sevdim seveli kaynayıb coştum,
 Aklımı yağmaya verib fikrimi şaştım,
 Mecnûn-i sergerdan olub dağlara düştüm,
 Aklımı yağmaya verib fikrimi şaştım.
 Sor güle bülbül ne çeker hârın elinden,
 Bir dahi gül koklamayım nâdan elinden,
 Nerede mesken tutayım dilber elinden?
 Aklımı yağmaya verib fikrimi şaştım.
 Ben seni sevdim seveli döndüm deliye,
 Huyunu benzettim hele hûri, meleğe,
 Gönlümü vermiştim sana geri almaya,
 Aklımı yağmaya verib fikrimi şaştım.
Bu söyleyişlerdeki halk şiirine yaklaşış, kullanılan Türkçe’nin sadeliği ve samimiliği Dede gibi bir musiki ustası için çok önemlidir .Uzaktan uzağa bir Mustafa Çavuş şiirinin kokusu seziliyor .Bu tür şiirlerinden başka, Divan şiiri biçiminde âşıkane ve Farsça şiirleri de vardır .
ESERLERİ
A -Dini Mûsıkî Eserleri:
Dindışı Mûsıkî eserleri ile dini Mûsıkî eserleri karşılaştırılırsa, her iki türün özelliklerini hakkiyle kavramış olduğu mistik duyuş ve heyecanı dindışı eserlerine yansıtmadığı görülür . Sadeddin Nüzhet Ergun bunlardan bir tanesi için, suzidil makamında bir bestesini dinleyen Sultan 11. Mahmud’un ilâhiye benziyor demesi üzerine aynı eseri ilâhi şeklinde yeniden bestelediğini söylüyor .73 Dede Efendi bir ömür tükettigi mevlevihânenin mistik atmosferi içinde, havayı teneffüs ede ede yetiştiğinden ve kendinden önce yaşamış olan bestekârların dini eserlerini en doğru şekilde bildiğinden bestelerinde harikalar yaratmasını bilmiştir .Dini Mûsıkîmizi Ali Nutki Dede ile Abdülbaki Nasır Dede’den öğrenmiş olması bile onun bu yoldaki sanatı hakkında yeterli kanıyı verir .
Dede Efendi, dini Mûsıkîmizin en büyük beste formlarından biri olan Mevlevi Ayinlerinden yedi tane besteledi. Ali Nutki Dede’ye ait olduğu bilinen şevk-u tarab makamındaki âyinin Dede Efendi’ye ait oldugu hakkında kuşkular vardır Bestenigâr makamındaki âyininden söz ederken yedi âyininin olduğunu söylemesi Ali Nutki Dede’nin başka bir Mûsıkî eseri bestelememiş olması bu kuşkuyu güçlendirecek mahiyette olduğu ileri sürülüyor.Dini eserlerinin bilinenlerinin sayısı elli kadardır:
- Saba Ayin: ilk kez 1823 (17 Cemâziyelâhır 1239) Yenikapı Mevlevihânesi’nde okundu.
- Nevâ Ayin: Dede Efendi’nin bestelediği ikinci âyindir. 17 Nisan 1824 (17 Şaban 1239) tarihinde icrâ edildi.
- Bestenigâr Ayin: Bu âyin 1. Selâm, 3. Selâm ve ”Hezar âferin”e kadar bestelenmiş, buna saba makamındaki âyininin 2. Selâm’ı eklenmiştir .ilk kez 1832′de Yenikapı Mevlevihânesi’nde okundu.
- Saba-Bûselik Ayin: ilk okunuş tarihi 14 Kasım 1833′tür .Ayini 1. Selâm olarak besteleyen Dede Efendi, buna neva makamındaki âyininin 2., 3., 4. Selâm’larını eklemiştir.
- Hüzzam Ayin: Önce 1. Selâm olarak bestelenmiş, bu selâm’ın sonuna saba makamındaki âyininin diğer selâm’ları eklenmiştir .ilk okunuş tarihi 1830′dur .Daha sonra Dede Efendi bütün selâm’ları aynı makamdan besteleyerek eseri tamamlamıştır .
- Isfahan Ayin: ilk kez 1836′da (25 Ramazan 1252) okundu. Bir selâm olarak bestelenmiştir .Bundan sonrasında ya saba ya da dügâh âyinin 2. Selâm’ından sonrası okunurdu.
- Ferahfeza Ayin: Bu âyini Sultan 11. Mahmud’un istegi üzerine bestelemiştir. Dede Efendi bu eserini beğenmediğini, sipariş üzerine bestelemek zorunda kaldığından yakınırmış. Ayinin ilk icrâ tarihi 3 Nisan 1839′dur (18 Muharrem 1255).
Bu son âyinin okunacağı tarih daha önceden Padişaha haber verilmiş, o gece Yenikapı Mevlevihânesi ağzına kadar dolmuştu. Herkes heyecanla padişahı beklerken, saraydan gelen bir görevli hastalığı nedeni ile padişahın gelmesinin kuşkulu olduğunu bildirdi. Bulunanların neşesi kaçmakla birlikte semahâneye girildi.Na’t okunduğu sırada padişah dergâha gelmişti. Yeniden neşelenen heyet âyini coşkun bir şekilde icra etti.Mukabele’nin sonunda 11. Mahmud Dede’yi ”Mahfil”e çağırtarak, ”-Hasta idim, gelemeyecektim… İyi etmişim…Adeta iyileştim” gibi sözler söyleyerek ”ihsanlarda” bulunmuştu.
Diğer dini eserlerden ilâhi, savt, durak ve tevşih’ler bestelemiştir .Yalnız savt’larının sayısı yirmiyi bulur .Özellikle ilâhileri çok sanatlıdır.Son dini eserinin, sözleri Yunus Emre’ye ait olan, hac yolculuğu sırasında bestelediği, ”Yürük değirmenler gibi dönerler” güfteli ilâhisi olduğu ileri sürülüyor .
B -Saz Eserleri:
Bilinenleri peşrev ve saz semâisi olmak üzere üç eserden ibarettir .
C -Dindışı Eserleri:
Kâr , kâr-ı nâtık, beste, ağır semâi, yürük semâi, şarkı, türkü, köçekçe olmak üzere beş yüzden çok eser bestelediği halde, bunlardan iki yüz seksen kadarı biliniyor .”Dede’nin rast makamında bestelediği kâr-ı nâtık elimizde bulunanların en güzellerindendir. Makamlar şunlardır: rast, rehavi, nikriz, pençgâh, mahûr,neva, uşşak, bayati, nişâburek, nihavend, nühüft, saba, dügâh, hüseyni, hisar, muhayyer, bûselik, hicaz,şehnaz, rahatülervah, bestenigâr, ırak, evc ve sonunda daha hareketli bir tempo içinde yine rast makamı.
Eser yirmi üç makam ve bu makamların melodik özelliklerini gösterir. Bu kâr-ı nâtık başından sonuna kadar semâ denen üçlü ritimle bestelenmiş ve her makamın melodik karakteri dörder ölçülük tek cümle, bazıları sekizer ölçülük çift mûsiki desenleriyle ifâde edilmiştir.”
ÖĞRENCİLERİ
Dede Efendi’nin başlıca öğrencileri şu ünlü mûsikişinaslardır: Eyublu Mehmed Bey , Mutaf-zâde Hacı Ahmed Efendi, Yaglıkçı-zade Bursalı Ahmed Efendi, Vahib Efendi, Çilingir-zade Ahmed Aga, Halim Bey, Dellâl-zade İsmail Efendi, Hoca Zekâi Dede Efendi, Nikogos Ağa, Azmi Dede, Hâfız Hamdi Bey, Yeniköylü Hasan Efendi, v.b.
Rûhu Şâd Olsun…
İsmail Dede Efendi’nin Eserleri
+ Makam
 + Tur
 + Sarki
 + Usul
- Acem
 Ağır Semai
 Mecliste yine kaamet–ı canana sarılsam
 Aksak Semai
- Acem Aşiran
 Ağır Semai
 Ey lebleri gonca yüzü gül serv–ı bülendim
 Ağır Sengin Semai
- Acem Aşiran
 Şarkı
 Lutfeyle meded rahmeyle şeha
 Aksak
- Acem Aşiran
 Beste
 Meşam–ı hatıra buy–ı gül–ı safa bulagör
 Zencir
- Acem Aşiran
 Yürük Semai
 Ne heva–yı bağ–ı sazed ne kenar–ı kişt–ı mara
 Yürük Semai
- Acem Aşiran
 Şarkı
 Oldu gönül üftade
 Aksak
- Acem Kürdi
 Şarkı
 Bir güzele bende gönül
 Yürük Semai
- Acem Kürdi
 Beste
 Ruz–u şeb bu cihan–içre eyledikçe geşt–u güz
 Muhammes
- Araban–Buselik
 Ağır Semai
 Sevdim seni yosma fidan
 Aksak Semai
- Araban–Kürdi
 Kâr
 Gonca–ı ikbal handid vü dem– devlet resid
 Hafif
- Arazbar
 İlahi
 Ben yürürüm yane yane
 Düyek
- Arazbar
 Yürük Semai
 Derdim bana kar eyledi dermana el elmez
 Yürük Semai
- Arazbar
 İlahi
 Ey aşık–ı dil–dade
 Düyek
- Arazbar
 Beste
 Ol peri–veş kim melahat mülkünün sultanıdı
 Muhammes
- Arazbar
 Beste
 Sarhoş olurum lal–ı leb–ı yar görünse
 Remel
- Arazbar
 Ağır Semai
 Vad etmiş idin ey gül–ı ter vakt–ı şitada
 Ağır Aksak Semai
- Arazbar
 Şarkı
 Yine bahar çayır çemen üstüne
 Aksak
- Bayati
 Şarkı
 Ağlatma beni incitme aman
 Ağır Aksak Semai
- Bayati
 Şarkı
 Bir bi–bedel şuh–ı cihan
 Düyek
- Bayati
 Beste
 Bir gonca femin yaresi vardır ciğerimde
 Ağır Hafif
- Bayati
 Şarkı
 Dilberi sazın nevası
 Düyek
- Bayati
 Şarkı
 Ey gamzesi fettan hemi gisusuna didem
 Ağır Aksak
- Bayati
 Şarkı
 Gel derim gelmez yanıma
 Aksak
- Bayati
 Şarkı
 Her dem edip meyl–ı cefa
 Ağır Düyek
- Bayati
 Şarkı
 Karşıdan yar güle güle
 Aksak
- Bayati
 Şarkı
 Mübtelayım ey gül–ı rana sana
 Aksak
- Bayati
 Şarkı
 Nice bir aşkınla feryad edeyim **
 Ağır Aksak
- Bayati
 Ağır Semai
 Söylen ol afete dünyayı harab eylemesin
 Aksak Semai
- Bayati
 İlahi
 Yandıklarım şam–u seher
 Düyek
- Bayati Araban
 Şarkı
 Aklın alır aşıkların deli eyler
 Aksak
- Bayati Araban
 Şarkı
 Arz–ı halim benim lutf–u dilbere kalsın
 Ağır Düyek
- Bayati Araban
 Şarkı
 Canımı aşka salmışım bahr–ı cefaya dalmışı
 Yürük Semai
- Bayati Araban
 Şarkı
 Sevdim seni yosma fidanım
 Curcuna
- Beste–Isfahan
 Şarkı
 Bir bülbül–i bağım ki ne zir–u ne bemim var
 Ağır Aksak
- Beste–Isfahan
 Şarkı
 Gülistan–ı ruhun seyr etmeye uşşak özenmiş
 Curcuna
- Bestenigar
 İlahi
 A sultanım sen var iken ya ben kime yalvarayım
 Düyek
- Bestenigar
 Şarkı
 Ben seni sevdim seveli kaynayıp coştum
 Curcuna
- Bestenigar
 Peşrev
 Bestenigar Peşrev
 Devr–i Kebir
- Bestenigar
 Beste
 Dil oldu şimdi meftun bir afet–ı zamane
 Lenk Fahte
- Bestenigar
 Beste
 Erişti mevsim–ı gül seyr–ı gülsitan edelim
 Zencir
- Bestenigar
 Ayin
 Ey kıble–ı ikbali cihan haki deret
 Değişmeli
- Bestenigar
 Şarkı
 Hayli demdir bağlanıp kaldık şitada zar ile
 Ağır Aksak
- Bestenigar
 Yürük Semai
 Kurban–ı tü zülf–ı anber–efşan–ı tü
 Yürük Semai
- Bestenigar
 Ağır Semai
 Men bende şodem bende şodem bende şodem
 Ağır Aksak Semai
- Bestenigar
 Beste
 Meşam–ı hatıra buy–ı gül–ı safa bulagör
 Zencir
- Bestenigar
 İlahi
 Olmayacak senden ata kul neylesin Rabbena
 Düyek
- Bestenigar
 Şarkı
 Pek naziktir ince belin
 Aksak
- Bestenigar
 İlahi
 Ya İlahi cümle sensin cümle sen
 Düyek
- Bestenigar
 Tevşih
 Ya rahmeten lil–Hakk ya Resul
 Düyek
- Bûselik
 Yürük Semai
 Dehr olmada bu sur ile mamur–ı meserret
 Yürük Semai
- Bûselik
 Şarkı
 Eda ile revişlerin
 Türk Aksağı
- Bûselik
 Beste
 Olduk yine bu şevk ile mesrur–ı meserret
 Remel
- Bûselik
 Kâr
 Sur–ı şahi eyledi alam–ı tayy
 Hafif
- Bûselik
 Şarkı
 Zülfündedir benim baht–ı siyahım
 Ağır Aksak Semai
- Çargah
 Şarkı
 Bak perime pür–küşa–yı itila
 Ağır Aksak
- Dügah
 Peşrev
 Dügah Peşrev
 Devr–i Kebir
- Dügah
 İlahi
 Gel ey salik diyem bir söz ki haktır
 Düyek
- Dügah
 Şarkı
 Neyle zabtetsem dil–ı divanemi
 Ağır Aksak
- Evc
 İlahi
 Benim Mecnun–sıfat Leyla’sı aşkın
 Düyek
- Evc
 Şarkı
 Bülbül–asa ruz–u şeb karım neva
 Ağır Aksak
- Evc
 Şarkı
 Ebrulerinin zahmı nihandır ciğerimde
 Ağır Aksak
- Evc
 Şarkı
 Geçen hafta kayıkla ben geçerken
 Evfer
- Evc
 Şarkı
 Sevdim bir gonca–ı rana
 Aksak
- Evc
 Şarkı
 Söyleyin ol nev–civan
 Aksak
- Evc
 Şarkı
 Suz–ı firkat sinemi dağlar benim
 Ağır Aksak
- Evc–Bûselik
 Beste
 Ağlar inler payine yüzler sürer gönlüm
 Ağır Çenber
- Evc–Bûselik
 Beste
 Ayb eder hal–ı dil–ı aşüfte–samanım gören
 Muhammes
- Evc–Bûselik
 Ağır Semai
 Koy açılayım bilsin her razımı cananım
 Sengin Semai
- Evc–Bûselik
 Yürük Semai
 Sakıya mest–ı müdam eylesen olmaz mı beni
 Yürük Semai
- Evc–Maye
 Şarkı
 Bir gemim var deryalarda paslanır
 Düyek
- Evcara
 Şarkı
 Bir letafetli hava kim bu şeb ey mahlika
 Devr–i Revan
- Evcara
 Şarkı
 Gel ey güzeller serveri
 Aksak
- Evcara
 Şarkı
 Hüsnüne mail gönlüm ezelden
 Aksak Semai
- Ferahfeza
 Ağır Semai
 Bir dilber–ı nadide bir kamet–ı müstesna
 Sengin Semai
- Ferahfeza
 Şarkı
 Bir verd–i rana etdim temaşa
 Semai
- Ferahfeza
 Ayin
 Bişnev ez ney çün şikayet mikuned
 Değişmeli
- Ferahfeza
 Yürük Semai
 Bu gece ben yine bülbülleri hamuş ettim
 Yürük Semai
- Ferahfeza
 Şarkı
 Bülbül–ı hoş neva
 Semai
- Ferahfeza
 Şarkı
 El benim çün seni sarmış biliyor
 Ağır Aksak
- Ferahfeza
 Beste
 Ey kaşı keman tir–i müjen canıma geçti
 Firengi Fer
- Ferahfeza
 Kâr
 Kasr–ı cennet havz–ı kevser ab–ı hay
 Muhammes
- Ferahfeza
 İlahi
 Şuride vü şeyda kılan
 Düyek
- Ferahnak
 Şarkı
 Beğendim seni geçmem asla ben
 Düyek
- Ferahnak
 Şarkı
 Ben mübtela olsam sana
 Aksak
- Ferahnak
 Ağır Semai
 Dil–ı biçareyi mecruh eden tiğ–ı nigehindir
 Aksak Semai
- Ferahnak
 Savt
 Durman yanalım ateş–i aşka
- Ferahnak
 Şarkı
 Ey şuh–ı cihan sevdi seni can **
 Aksak
- Ferahnak
 Beste
 Figan eder yine bülbül bahar görmüştür
 Zencir
- Ferahnak
 Şarkı
 Senin–çün ey şeh–ı huban
 Ağır Düyek
- Gerdaniye
 Şarkı
 Bir dilberi sevip bilmezem noldum
 Düyek
- Gülizâr
 Köçekçe
 Bi–vefa bir çeşm–ı bi–dad
 Aksak
- Gülizâr
 Köçekçe
 Nazlı nazlı sekip gider
 Çifte Sofyan
- Gülizâr
 Şarkı
 Reha bulmadım zülfün telinden
 Ağır Düyek
- Gülizâr
 Köçekçe
 Sular gibi çağladığım
 Aksak
- Gülizâr
 Köçekçe
 Sular gibi çağlarım ben
 Aksak
- Hicaz
 Şarkı
 Aşkınla ben ey nazenin
 Düyek
- Hicaz
 Köçekçe
 Baharın zamanı geldi a canım
 Aksak
- Hicaz
 Şarkı
 Ben bilmedim bana noldu
 Ağır Düyek
- Hicaz
 Şarkı
 Çokdur gönülde dağ–ı melalim
 Ağır Düyek
- Hicaz
 Ağır Semai
 Etmezem ikrar–ı aşkı saklarım canım gibi
 Aksak Semai
- Hicaz
 Beste
 Ey çeşm–i ahu hicr ile tenhalara saldın beni
 Ağır Düyek
- Hicaz
 İlahi
 Gelin gidelim Allah yoluna
 Düyek
- Hicaz
 Peşrev
 Hicaz Peşrev
 Devr–i Kebir
- Hicaz
 Şarkı
 Mah yüzüne aşıkanım
 Aksak
- Hicaz
 Beste
 Ol mahtabı aceb gösterir mi bana felek
 Zencir
- Hicaz
 Şarkı
 Seyr–ı gülşen edelim ey şivekar
 Ağır Düyek
- Hicaz
 Yürük Semai
 Yine neşe–ı muhabbet dil–u canım etdi şeyda
 Yürük Semai
- Hicaz
 Şarkı
 Yine noldu sana nevres–fidanım
 Aksak
- Hicaz
 Köçekçe
 Yine yeşillendi dağlar çemeni
 Aksak
- Hicaz–Buselik
 Yürük Semai
 Açıl açıl gel efendim cihan bahar olsun
 Yürük Semai
- Hicaz–Buselik
 Ağır Semai
 Bir afetin aşkıyle gönül eyledi ülfet
 Ağır Aksak Semai
- Hicaz–Buselik
 Beste
 Bülbül gibi feryad–ı figanım seheridir
 Ağır Remel
- Hicaz–Buselik
 Beste
 Cana beni aşkın ile ferzane eden sensin
 Lenk Fahte
- Hicaz–Buselik
 Şarkı
 Ey mürüvvet madeni kan–ı kerem
 Devr–i Hindi
- Hisâr
 Şarkı
 A canım kaanıma girdin
 Aksak
- Hisâr
 Tevşih
 Ey risalet bustanında hıraman serv–kad
 Nim Evsat
- Hisâr
 Beste
 Gönül ol gonca–femin bülbül–ı aşüftesidir
 Çenber
- Hisâr
 Yürük Semai
 Hava güzel yine gülşende gösteriş günüdür
 Yürük Semai
- Hisâr–Bûselik
 Ağır Semai
 Ey hüma–yı padişahi ber–ser–ı bala–yi tü
 Sengin Semai
- Hisâr–Bûselik
 Beste
 Her sözün uşşak ihsan her kelamın lutf–ı tam
 Muhammes
- Hisâr–Bûselik
 Şarkı
 Hüsnün gibi ey bi–vefa
 Düyek
- Hisâr–Bûselik
 Kârçe
 Ruy–ı tu cam–ı tarab–ı gülgun bad
 Devr–i Revan
- Hisâr–Bûselik
 Yürük Semai
 Yine bezm–ı iyş–ı vuslat dil–ı bi–karare düştü
 Yürük Semai
- Hümayun
 Köçekçe
 Bir sevda geldi başıma
 Aksak
- Hümayun
 Şarkı
 Tırmana tırmana çıktım yapıdan
 Aksak
- Hüseyni
 Peşrev
 Hüseyni Peşrev
 Devr–i Kebir
- Hüseyni
 Tevşih
 Nur–ı Fahr–ı Alem’e bir zerre olmaz aftab
 Yürük Semai
- Hüzzam
 İlahi
 Bağrımdaki biten başlar
 Düyek
- Hüzzam
 Şarkı
 Bir dil düştü sana yarim ah bu dem
 Düyek
- Hüzzam
 Şarkı
 Bir güzel aldattı beni
 Aksak
- Hüzzam
 Şarkı
 Bir nevcivanın hüsn–ı cemali
 Türk Aksağı
- Hüzzam
 Şarkı
 Derdim dermanı sensin ey peri
 Ağır Aksak
- Hüzzam
 Şarkı
 Ey gül–ı bağ–ı eda
 Aksak
- Hüzzam
 İlahi
 Ey sufi–ı ehl–ı safa ez–can be–ku Allah hu
 Devr–i Revan
- Hüzzam
 İlahi
 Eya alemlerin şahı tecelli kıl teselli kıl
 Muhammes
- Hüzzam
 Beste
 Gören fütade olur hüsn–ı bibahnesine
 Zencir
- Hüzzam
 Şarkı
 Halimi bir kerre takrir eylesem sultanıma
 Ağır Düyek
- Hüzzam
 Ayin
 Mahest–ü nemi danem hurşid–ı ruhat yane
 Değişmeli
- Hüzzam
 Yürük Semai
 Reh–ı aşkında edip kaddimi kütah gönül
 Yürük Semai
- Irak
 İlahi
 Aşkınla yandır sultanım Allah
 Düyek
- Irak
 Beste
 Bir ah ile ol gonca feme halin ayan et
 Remel
- Irak
 Yürük Semai
 Hasretle tamam nale döndüm sensiz
 Yürük Semai
- Irak
 Beste
 Her zaman piş–ı nigahımda hüveydasın sen
 Devr–i Kebir
- Irak
 Şarkı
 Hüsnün gibi ey bi–vefa
 Düyek
- Irak
 Şarkı
 Netdim sana ben bi–vefa zalim
 Aksak
- Irak
 Ağır Semai
 Nice bir ağlayalım aşk ile her gah meded
 Aksak Semai
- Isfahan
 Yürük Semai
 Ah eylediğim serv–ı hıramanın içündür
 Yürük Semai
- Isfahan
 Şarkı
 Aşık olalı sen yare gönül
 Aksak
- Isfahan
 Ağır Semai
 Ya rab kime feryad edeyim yarin elinden
 Ağır Aksak Semai
- Isfahan
 İlahi
 Yandım yakıldım ben nar–ı aşka
 Düyek
- Karcığar
 Köçekçe
 Benli’yi aldım kaçaktan
 Aksak
- Karcığar
 Şarkı
 Gel açıl gül aslı ne durduğunun
 Devr–i Hindi
- Karcığar
 Köçekçe
 Gel derim gelmez yanıma
 Aksak
- Karcığar
 Köçekçe
 Girdi gönül aşk yoluna
 Aksak
- Karcığar
 Yürük Semai
 Göz gördü gönül sevdi seni ey yüz–u mahım
 Yürük Semai
- Karcığar
 Köçekçe
 İki de turnam gelir allı kareli
 Aksak
- Mahur
 Şarkı
 Bir gonca–fem etti zuhur
 Sofyan
- Mahur
 Beste
 Ey gonca–dehen har–ı elem canıma geçti
 Hafif
- Mahur
 Şarkı
 Gördüm bugün cananı dil
 Düyek
- Mahur
 Şarkı
 Sana layık mı ey gülten çevirdin ruyini bend
 Aksak
- Mahur
 Yürük Semai
 Yine zevrak–ı derunum kırılıp kenare düştü
 Yürük Semai
- Mâye
 Şarkı
 Firkatin halim perişan etti gel
 Ağır Düyek
- Mâye
 Beste
 Olmamak zülfün esiri dilbera mümkin değil
 Zencir
- Mâye
 Ağır Semai
 Sermest–ı gamım bad–ı ciğerimden
 Ağır Aksak Semai
- Mâye
 Şarkı
 Sünbüle karşı açıp perçemin ihsan eyle **
 Ağır Aksak Semai
- Muhayyer
 Şarkı
 Ben sana aşık değilim
 Yürük Semai
- Muhayyer
 İlahi
 Deldi bağrım bülbül–ı bi–çare nalanın senin
 Nim Evsat
- Muhayyer
 İlahi
 Düşeli bu aşkın canım evine
 Düyek
- Muhayyer
 İlahi
 Ey derde derman isteyen yetmez mi derd der
 Düyek
- Muhayyer
 Şarkı
 Sevdiceğim aşıkını ağlatır
 Yürük Semai
- Muhayyer
 İlahi
 Toprakta yatacak teni
 Düyek
- Muhayyer
 İlahi
 Ya Rabbi aşkın ver bana
 Düyek
- Muhayyer
 İlahi
 Ya Rabbi nurun hakkı–çün
 Düyek
- Muhayyer–Bûselik
 Beste
 Bir tarftan baht durmaz durmadan yüz dönd
 Hafif
- Muhayyer–Sünbüle
 İlahi
- Düyek
- Muhayyer–Sünbüle
 Yürük Semai
 Bağlandı gönül zülfüne divaneliğinden
 Yürük Semai
- Müstear
 Şarkı
 Gönlümü bend etti ol mah
 Aksak
- Nev’eser
 Yürük Semai
 Diyemem sine–ı berrakı semenden gibidir
 Yürük Semai
- Nev’eser
 Beste
 Nasıl eda bilir ol dilber–ı fedayı görün
 Zencir
- Nevâ
 Yürük Semai
 Ey gonca–dehen ah–ı seherden hazer eyle
 Yürük Semai
- Nevâ
 Ağır Semai
 Ey gonca–i bağ–ı cihan vey zinet–i destar–ı can
 Ağır Aksak Semai
- Nevâ
 Ayin
 Ey tecelligah–ı canem ruyi tu
 Değişmeli
- Nevâ
 Şarkı
 Gül–zara salın mevsimidir geşt–u güzarın
 Ağır Aksak Semai
- Nevâ
 Ağır Semai
 Hayli demdir bir gül–ı ruhsare oldum mübtel
 Aksak Semai
- Nevâ
 Şarkı
 Müşkil oldu suzişim etmek nihan
 Aksak
- Nevâ
 Beste
 Piyaleler ki o ruhsar–ı ale dür götürür
 Zencir
- Nevâ
 Beste
 Zeyn eden bağ–ı cihanı gül müdür bülbül müdür
 Muhammes
- Nihâvend–i Kebîr
 Yürük Semai
 Rencide sakın olma nigah eylediğimden
 Yürük Semai
- Nişabur
 Durak
- Durak Evferi
- Nişabur
 Yürük Semai
 Teşrifin ile alemi reşk–ı irem eyle
 Yürük Semai
- Nişaburek
 Ağır Semai
 Gahi ki eder turrası damanını çide
 Aksak Semai
- Nühüft
 Şarkı
 Bend oldu dil bir şuh–ı cihana
 Ağır Aksak
- Nühüft
 Durak
 Benim Mansur–ı aşk hub dare geldim
 Durak Evferi
- Nühüft
 Şarkı
 Ey serv–ı naz–ı nevresim
 Ağır Düyek
- Nühüft
 Şarkı
 Kasdı o şuhun dil–ı azare mi
 Yürük Semai
- Nühüft
 İlahi
 Ya İlahi canımın cananısın
 Düyek
- Pençgâh
 İlahi
 Gül müdür bülbül müdür şol zar–u efgaan eyleyen
 Evsat
- Pesendîde
 Yürük Semai
 Ey afet–ı can–ı aşık azar
 Yürük Semai
- Pesendîde
 Beste
 Her ne dem aşkıyla deryalar gibi cuş olayım
 Darb–ı Fetih
- Pesendîde
 Yürük Semai
 Ne gönül safaya mecbur ne esir–ı dilberdir
 Yürük Semai
- Rahat’ül Ervâh
 İlahi
 Benim Mecnun–sıfat Leyla’sı aşkın
 Ağır Çenber
- Rast
 İlahi
 Aşkınla cihan beste
 Sofyan
- Rast
 İlahi
 Bilirsen ben de senin Allah’ım
 Düyek
- Rast
 Şarkı
 Bu hüsn ile sen dilruba
 Sofyan
- Rast
 Şarkı
 Dil bir güzele meyl etti hele
 Sengin Semai
- Rast
 Şarkı
 Gördükçe ben ey meh–cemal
 Aksak
- Rast
 Şarkı
 Görsem seni doyunca doyunca seni görsem
 Düyek
- Rast
 Kâr–ı Nev
 Gözümde daim hayal–i cana
 Ağır Düyek
- Rast
 İlahi
 Hakka aşık olanlar zikr’Ullahtan kaçar mı
 Sofyan
- Rast
 Şarkı
 Mahmur güzel gaayet güzel
 Düyek
- Rast
 Kâr–ı Natık
 Rast getirip fend ile seyretti Hümayı
 Yürük Semai
- Rast
 Şarkı
 Sevdi gönlüm bir dilberi
 Aksak
- Rast
 Şarkı
 Üftadenim ey bi–vefa
 Düyek
- Rast
 Şarkı
 Yine ahlar etti peyda
 Düyek
- Rast
 Şarkı
 Yine bir gül nihal aldı bu gönlümü
 Semai
- Rast
 Şarkı
 Yüzündür cihanı münevver eden
 Yürük Semai
- Rast–ı Cedîd
 Kâr
 Aşk–ı tü nihal–ı hayret amed
 Hafif
- Rast–ı Cedîd
 Ağır Semai
 Ba–tü yek dem baht–ı bed hem–dem nemi sazed mera
 Sengin Semai
- Rast–ı Cedîd
 Beste
 Navek–ı gamzen ki her dem bağrımı pür–hun
 Çenber
- Rast–ı Cedîd
 Yürük Semai
 Oynar yürek terennüm–ı çeng–u çaaganeden
 Yürük Semai
- Rehâvi
 İlahi
 Derviş olan kişinin sözleri umman olur
 Devr–i Hindi
- Rehâvi
 Şarkı
 Ey bülend–ahter Şeh–ı sahib–kerem
 Düyek
- Rehâvi
 Beste
 Ne edadır bu ne kaküldür bu
 Muhammes
- Saba
 Köçekçe
 Bana gayrı karışma bir yar sevdim ezeli
 Aksak
- Saba
 Ayin
 Bişnevid ez nale–ı banki rebab
 Değişmeli
- Saba
 Köçekçe
 Gel güzelim gülistan–ı güle gel
 Aksak
- Saba
 Yürük Semai
 Guş–etti nayı nalelerim agaaze başladı
 Yürük Semai
- Saba
 Şarkı
 Guş eyle gel bülbülleri
 Ağır Düyek
- Saba
 Beste
 Sünbüli sünbüli siyeh canem
 Muhammes
- Sabâ–Bûselik
 Ayin
 Ateş nezened der dil–ı ma illa Hu
 Değişmeli
- Sabâ–Bûselik
 Yürük Semai
 Göz gördü gönül sevdi seni ey yüz–u mahım
 Yürük Semai
- Sabâ–Bûselik
 Beste
 O nahl–ı bağ–ı letafet aman aman geliyor
 Zencir
- Sabâ–Bûselik
 Ağır Semai
 Reng–ı ruh–ı gülzarı tebah eyledi bülbül
 Ağır Sengin Semai
- Sabâ–Bûselik
 Şarkı
 Sahbayı doldur sakıya
 Ağır Düyek
- Sabâ–Bûselik
 Beste
 Yar ile ateş–mekan olsam da gülşendir bana
 Ağır Çenber
- Segah
 İlahi
 Yürük değirmenler gibi dönerler
 Düyek
- Sipihr
 Beste
 Gül yüzündür andelibe ah–u efgaan ettiren
 Çenber
- Sultaniyegah
 Beste
 Can–ü dilimiz lutf–u keremkar ile mamur
 Hafif
- Sultaniyegah
 Beste
 Misalini ne zemin–ü zaman görmüştür
 Zencir
- Sultaniyegah
 Ağır Semai
 Nihan ettim seni sinemde ey mehpare canım
 Aksak Semai
- Sultaniyegah
 Yürük Semai
 Şadeyledi can–u dilimi şah–ı cihanım
 Yürük Semai
- Suz–i Dil
 Durak
 Ayağın tozunu sürme çekelden gözüme canı
 Durak Evferi
- Suz–i Dil
 Şarkı
 Cana gönül verdim sana
 Aksak
- Suz–i Dil
 İlahi
 Ey derde derman dermanım Allah
 Düyek
- Suz–i Dil
 İlahi
 Ey gönül guş eyle aşıkların güftarını
 Düyek
- Suz–i Dil
 Şarkı
 Ey padişahım şad ol efendim
 Aksak
- Suzinak
 İlahi
 Ben bilmez idim gizli ayan hep sen imişsin
 Ağır Düyek
- Suzinak
 Yürük Semai
 Cana firak–ı aşkın ile süznakinim
 Yürük Semai
- Suzinak
 Beste
 Müştak–ı cemalin gece gündüz dil–ı şeyda
 Darbeyn
- Suzinak
 Ağır Semai
 Nesin sen a güzel nesin
 Aksak Semai
- Şedd–i Araban
 Şarkı
 Gözümden gönlümden hayali gitmez
 Düyek
- Şehnaz
 Beste
 Açıldı lal–i izarın ciğerde dağ–ı derun
 Zencir
- Şehnaz
 İlahi
 Beni bu nefsim eyledi hayran
 Düyek
- Şehnaz
 Şarkı
 Ey verd–ı rana şuh–ı melek–veş
 Aksak Semai
- Şehnaz
 Şarkı
 Gönül durmaz su gibi çağlar
 Aksak
- Şehnaz
 İlahi
 Kerim–Allah Rahim–Allah
 Düyek
- Şehnaz
 Beste
 Ne dehendir bu ne kaküldür bu sevdiğim
 Muhammes
- Şehnaz
 Şarkı
 Sana ey canımın canı efendim
 Ağır Düyek
- Şehnaz
 Yürük Semai
 Sevdi bu gönül seni yaman eylemedi
 Yürük Semai
- Şehnaz
 İlahi
 Yürük değirmenler gibi dönerler
 Evsat
- Şehnaz–Buselik
 Şarkı
 Ben mübtela olsam sana
 Aksak
- Şehnaz–Buselik
 Beste
 Mushaf demek hatadır ser safha–ı hayale
 Lenk Fahte
- Şehnaz–Buselik
 Beste
 Nevruza erdin ey gönül
 Lenk Fahte
- Şehnaz–Buselik
 Şarkı
 Setr edenler hüsn–u anın
 Aksak
- Şevk–Efza
 Beste
 Ermesin el o şehin şevket–i valalarına
 Ağır Çenber
- Şevk–Efza
 Şarkı
 Oldu gönül fütade
 Yürük Semai
- Şevk–Efza
 Yürük Semai
 Ser–ı zülf–ı anberinin yüzüne nikab edersin
 Yürük Semai
- Şevk–Efza
 Şarkı
 Sur–ı adlinle cihan oldu şeha
 Aksak
- Şevk–u Tarab
 Ayin
 Ey hasret–ı huban–ı cihan ruyi hoşest
 Değişmeli
- Şevk–u Tarab
 Peşrev
 Şevk–u Tarab Peşrev
 Devr–i Kebir
- Tahir
 Şarkı
 Bir dilbere kul oldum
 Sofyan
- Tahir–Buselik
 Ağır Semai
 Söylen ol yare benim çeşmimi pür–ab etmesi
 Ağır Aksak Semai
- Tarz–ı Cedîd
 Ağır Semai
 Ben bendesiyem bendesiyem bendesiyem
 Aksak Semai
- Tarz–ı Cedîd
 Yürük Semai
 Hak–ı kademin çeşmimize ayn–ı ciladır
 Yürük Semai
- Tarz–ı Cedîd
 Beste
 İltifatınla gönül şad olduğu demdir bu dem
 Çenber
- Uşşak
 Şarkı
 Ağlatırlar güldürürler
 Aksak
- Uşşak
 Şarkı
 Aman felek ömrüm felek
 Aksak
- Uşşak
 Tevşih
 Bir ismi Mustafa bir ismi Ahmed
 Evsat
- Uşşak
 Beste
 Dil nale eder bülbül–ı şeyda revişinde
 Ağır Darb–ı Fetih
- Uşşak
 Şarkı
 Döküp kaküllerin ruhsara karşı
 Ağır Devr–i Hindi
- Uşşak
 Şarkı
 Pür ateşim açtırma sakın ağzımı zinhar
 Ağır Aksak Semai
- Uzzal
 Şarkı
 Ey büt–ı nev–eda
 Yürük Semai
- Uzzal
 İlahi
 Eya alemlerin şahı tecelli kıl teselli kıl
 Düyek
- Uzzal
 Şarkı
 Şu karşıki dağda bir yeşil çadır
 Aksak
 
 