Uçsana

A+
A-

[DEM-İ MEVLEVÎ]

Her lahza vahy-i asuman âyed be ser-i cânhâ
Ki ‘her çü derdi ber zemin ta çend mi başi berâ


Her an gökyüzünden gönüllere vahiy gelmede: “Dibe çöken tortu gibi niceye dek zemînde kalacaksınız, göğe ağın göğe” demede.


Ancak ağır-canlılar, kalıp düşkünleridir ki tortu gibi dibe çökerler; tortusu arınan, mercimeği süzülense üstün üstüne çıkar.


Çamuru habire karıştırıp durma, suyunu bulandırma da arınsın, dingin ol ki tortun aydın olsun, derdine derman bulunsun.


Yalım gibi bir can fakat dumanı nurundan fazla; duman da haddini aştı mı evdeki ışığı göstermez olur a…


Dumanı eksiltirsen nurla aydınlanırsın; ışığınla bu dünya da aydın olur, o dünya da.


Bulanık suya bakarsan orda ne ay görürsün, ne gök. Hava da karardı mı güneş de gizlenir, ay da…


Güneyden esen yel, sevgilinin nefesi değince havayı tertemiz eder. Bu yüzdendir ki sabah çağları, seher yeli âlemi cilâlar âdeta.


Alıp verdiğimiz soluk da gönüldeki sıkıntıyı, derdi arıtır, adamın içini cilâlar. İnsan bir an nefes alıp vermese varlığına yokluk gelir de âdeta çatlar.


Garip can, şu cihanda mekânsızlık âlemine iştiyak çeker; hayvan nefisse ne diye şu otlakta otlar durur, bilmem ki…


Ey mayası hoş, aslı temiz arı can, nice bir sefer edip duracak, gezip dolaşacaksın? Sen sultanın doğanısın, sultânının ıslığı nerden geliyorsa oraya uçsana…
[Dîvân-ı Kebîr’den]

Gel gel eden o sesi duyuyorsun değil mi?

~

 

https://x.com/benolanben