YOLDA ÇEVRİLENLER’DEN
[YOLDA ÇEVRİLENLER’DEN]
~
Bugünün, hayatının en önemli günü olduğundan emîn, kendini sorgulamaya düşkün genç bir adam, tüm formların, türlü giysi içindeki aynı ruh olduğunu güneşi ile aydınlandı.
Egosunun kendisini ışıkla karıştıran bir gölge olduğunu, bir rüyada geçen doğum~ölüm sahnelerinin, birbiri ardınca değiştiğini ve her zaman içinde ve dışında özlemini çektiği Hakk’ı, içinde tuttuğu bir nefeste, hakikaten fark etti.
O nefesi verdi, içi açıldı ve sonra odasını temizledi.
[A. Kadrî]
~
► Kendini Arayan Gezgin’in Bir Günü’nden
~
Bakışlarının daldığı toz zerresi, rafın üzerinden yükselirken nazarı, güneş ışığına yakalanıyordu.
Her zerreciği, görünmez akıntılarda süzülürken izliyordu; öğle ışığında asılı duran minik minik galaksiler.
“Daha dün, bunlar sadece toz parçacıklarıydı. Bugünse, maddeyi ince bir peçe gibi giymiş biricik ruhumuz” diye geçirdi içinden…
Elektrik süpürgesinin uğultusu, elinin altında titriyordu.
Boğazında, eski anlayışının kalıntılarını yutkundu; halı lifleri, ölü deri kabukları, silik hatıralar, bir zamanlar benim sandığı ama artık tanıyamadığı bir yaşamın kuruyup dökülen parçacıklarıydı sanki…
Makinenin monoton homurtusu, daha önce her şeyin dağıldığı anda duyduğu aynı zikri tekrarlıyor gibiydi:
Al-lah
Al-lah
Al-
Bir zamanlar “kendisi” denilen birine ait olan bir gömleği yavaş yavaş katlıyordu.
Kumaş, omuzlarının şeklini hatırlıyor, pamuk hafızasında saklıyordu.
Her kırışık geometrik bir hassasiyetle hizalanıyordu, kurutucudan henüz çıkmış çarşaflar üzerinde bir çamaşır mandalası.
Biriken yığın, yıllar gibi, ömürler gibi, nefes nefes büyüyor, büyüyordu…
Karşısındaki pencere de kaç zamandır temizlik bekliyordu…
Lekeli camdan, komşunun bahçesi ve ardındaki gökyüzü, rüya figürleri kadar belirsiz titreşiyordu. Yüzeye sprey sıkıyor, dairesel hareketlerle siliyordu, iz kalmasın istiyordu.
Her dokunuşta, içeriyle dışarı arasındaki sınır inceliyor, sanki odanın duvarları onunla birlikte nefes alıyordu.
Neden sonra bir örümceğe aktı dikkati, tavanla duvarın birleştiği köşede sessizce çalışıyordu, onu rahatsız etmeden geçti.
Sekiz bacağı, insan algısının ötesindeki mesafeleri ölçen aletler gibiydi. Örümcek ağı, zamandan başka hiçbir şey yakalamıyordu.
Hem dokuyucu hem de tanık, bunu harfsiz nefessiz anlayabiliyordu.
Kitaplar raflarına geri döndü, sırtları çoktan sorulmuş ve geçici olarak yanıtlanmış soruların zaman çizelgesi gibiydi…
Her birine özenle dokundu, içindeki kelimelerin son okuduğundan beri nasıl değiştiğini hissetti oysa mürekkep sabitti, sayfa yerindeydi.
Yazarları onlarca yılın ardından, ölüm ve parmak uçlarından akarak konuşuyor gibiydi…
Kirlerinden arınan zemin yeniden görünür olduğunda odanın ortasında durakaldı.
Gölgesi ayaklarının altında birikti, ona bağlı ama gördüğünden ötelere uzanıyordu. Gölge, onu yaratan ışıktan ayrı olmadığını biliyordu. Gölge bunu hep biliyordu.
Yatak, elleri altında kendini düzeltmeye başladı.
Çarşaflar, taş düştükten sonra durulan su gibi kendiliğinden düzleşiyordu.
Yastıklar, nefesle doluyordu. Her gece rüya gördüğü bu yerde, uykuyla uyanıklık arasındaki sınırlar ipek kadar incelmişti şimdi.
Avucunu yatağa bastırdı ve iki dünyanın nabzını hissetti…
Oda parlıyordu; sıradan ve imkânsız…
Değil dakikalardır, asırlardır temizlik yapıyor gibiydi.
Genç adam, tertemiz yatağının kenarına oturdu, acele etmeden bir nefes daha aldı.
Dışarıda, bazı yıldızlar doğarken bazıları sönüyordu.
Dışarda sandığı nefes, içeri girip çıkıyordu.
Belki içeri yoktu, bedeni bir yarıktı ve sızdırıyordu.
Oda onu tutarken, o da odayı tutuyordu.
Telefonuna uzandı…
Bunca hikayeyi özetleyen bir durum güncellemesi yazdı:
“Bugün odamı temizledim.”
[V. Pelevin zevkiyle]
Telefon ekranına yazdığı “o cümlenin” altında bir nefescik daha durdu ve nefes nefese okudu:
“Bu-gün-o-da-mı-te-miz-le-di-mmm.”
Parmağı “gönder” tuşuna dokunurken bu mesajın havada bir elektrik dalgasına dönüşüp sonsuz veri bulutlarına karıştığını hayal etti.
Belki de bu cümle, bir gün bir yapay zeka tarafından okunacak ve onun ruhunun enkazını temizlediği bu anı, insanlığın kolektif bilinçaltından sızan bir arınma ritüeli olarak yorumlayacaktı.
Ya da belki de hiçbir şey olmayacaktı.
Odada açık radyodan geçen yayına kulak kesildi:
Kad efleha men zekkâhâ
Ve kad hâbe men dessâhâ
İçerisini temizleyen gerçekten kurtuldu!
Ve ziyan etti onu kirletip gömen ❞
Belki de gerçek temizlik, dışarıda bir yerde değildi…
Bir karadelik misâli her şeyi yutan o temizlik, bayram temizliği neydi?
Tam da şu an fark ettiği gibi, zihnin karanlık köşelerinde biriken tozların silkelendiği, “bildiklerini bilmez olduğu” bir an olabilir miydi?
Bütün ömrü, bu ânı beklemek için geçmişti, temizlenmek için kirlenmişti…
Ve ~O~, şimdi, sessizce gülümsedi
Çünkü anlamıştı ki aslında odasını temizlememişti.
“O-da-o-nu temizlemişti”
~