yusuf akyurt

A+
A-

MEVLÂNÂ MÜZESİ’NİN KURUCU MÜDÜRÜ
M. YUSUF AKYURT

ERDOĞAN EROL

 

İÇİNDEKİLER

Önsöz   7

Giriş      9

Mehmet Yusuf Akyurt     11

Yusuf Akyurt’un öğrenimi         15

M. Yusuf Akyurt’un memuriyeti       15

M. Yusuf Akyurt’un ilk oğlu Kenan   16

M. Yusuf Akyurt’un ikinci evliliği  16

M. Yusuf Akyurt’un Mevlânâ Müzesi Müdürlüğüne atanması   18

Mevlânâ Müzesi’nin açılışı  19

Mevlânâ Müzesi’nin açılışında verilen yemek  21

Müzenin açıldığı günlerde şeref defterine yazılanlardan birkaçı şöyledir.  22

Müzenin ziyaretçi sayısı  24

Mevlânâ’nın dergâh ve türbesi ne halde teslim edildi   26

Yeşil Kubbe içindeki nakışlardan bir kısmının, Y. Akyurt tarafından tamiri    27

Müze Kütüphanesi’nin açılışı  27

Mevlânâ dergâhı kitapları nereden elde edilmişti 27

Müzeyi ve müze kütüphanesini ne halde bıraktım  29

Emekliliğim sebebiyle ne kadar kitap devrettim  29

Müze kütüphanesinin okuyucusu  30

Reisicumhur M. Kemal’in 18 Şubat 1931 tarihinde Konya’ya dokuzuncu gelişleri  30

Reisicumhur M. Kemal’in Mevlânâ Müzesi hakkında intibaları 34

Reisicumhur Gazi M. Kemal’in, ismet İnönü’ye Konya’dan çektiği telgraf  35

Cumhuriyetin onuncu yılında müzede açılan sergi  42

Ankara’da açılan sergi   43

Yusuf Akyurt’un emekliliği 45

Yusuf Akyurt’un Türk Tarih Kurumu’ndaki hizmetleri 45

Yusuf Akyurt’un 29 Mart 1953 tarihinde evinin yanması 49

Yusuf Akyurt’un ölümü  49

Yusuf Akyurt’un aldığı mükafatlar ve taktirnameler  51

Mısır Sanat mektebi öğrencisi iken     53

Sanat Okulunda tarz-ı mimarî- i Arap öğretmeni iken 53

Konya Müzesi Müdürü iken  54

Yusuf Akyurt’un katıldığı müsabakalar  55

Yaptığı tarihi eşyalar   56

Öksüz Yurtları Sanat Şubesi muallimliğinde iken 57

Yusuf Akyurt’un yazdığı eserler 57

Yusuf Akyurt’un Konya’ya gelmeden önce yazdığı eserler 57

Yusuf Akyurt’un Konya’da yazdığı eserler 59

Konya Müzesi’nin eşyaları hakkında yazdığı eserler 61

Türk İslam Abideleri hakkında yazdığı eserler 63

Müstakil Resimli Türk-İslam Abideleri hakkında yazdığı eserler 64

Birinci kısım- Resimli Türk Abideleri 65

İkinci ısım- Türk âsâr-ı atîkası binalarına ait tarihi mecmua 68

Üçüncü kısım- Türk âsâr-ı atîka binalarına ait tarih mecmuası  69

Dördüncü kısım- Türk âsâr-ı atîka binalarına ait tarih mecmuası 70

Abidelerin banilerini tenvir eden ve matbu tarihlerimizde eksik kalmış olan, heyet­lerini etrafıyla açıklayan Selçuklularla, Tavâif-i Müluk, Karaman Oğulları ile Os­manlılar Devirlerine ait olan topladığım vakfiye ve tercümeleri mukaddem ciltler­ de mevcut olmadıklarından, yedi cilt içerisinde tesbit edilmiştir. Müfredatı şudur 71

Yusuf Akyurt’un şairliği ve şiirlerinden numuneler 73

Yusuf Akyurt’un Arapça şiirlerinden numuneler  78

Yusuf Akyurt’un oyma ve çizimlerinden örnekler  81

Bibliyografya  103

 

MEVLÂNÂ MÜZESİ’NİN KURUCU MÜDÜRÜ M. YUSUF AKYURT

ÖNSÖZ

İnsan ömrünün uzunluğunu da göz önüne alırsak, insanı yetiştirmek güç, geç ve masraflı bir iştir. Sanat ve ilim adamını yetiştirmek ise çok daha zor ve meşakkatli bir iştir. Peki bu kadar zor ve meşakkatlerle yetiştirdiğimiz bu de­ğerlerin kıymetlerini biliyor muyuz ? İşte bu konuda biraz şüpheliyim.

Burada, millet adına tüm kurum ve kuruluşlara bir görev düşüyor. Aynı za­manda yetişmekte olan nesillere de örnek teşkil etmesi için, bünyelerinde yeti­şen değerlere sahip çıkmalı, onları tanımalı ve genç nesillere de tanıtmalıdırlar. Biz bu tanıtımla sanat ve bilim adamlığı yanında, Mevlânâ Müzesi’nin kuru­cu müdürü olarak da tanınan değerli meslektaşımız Mehmet Yusuf Akyurt’u, genç neslimize hem tanıtmış, hem de onlara minnet borcumuzu bir nebze olsun ödemiş olacağız.

İşte bu kitap biraz da bu yönü ile mühimdir. Bu konuda çalışmalar yapıp bu kitabı hazırlayan Emekli Konya Müze Müdürü Dr. Erdoğan Erol’u ve bu kitabın basımını gerçekleştiren ICOM Türkiye Milli Komitesi Başkanlığı’nı kutluyorum.

Ökkaş DAĞLIOĞLU

Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür V.

ICOM Türkiye Milli Komitesi Başkanı

GİRİŞ

Bilindiği gibi Osmanlının son dönemi ile, Cumhuriyetimizin ilk dönemle­rinde yaşamış bilim ve sanat adamlarımızın ne özgeçmişleri hakkında yeterin­ce bilgimiz var, ne de onların ortaya koydukları eserlerden haberdarız. İşte bu bilim ve sanat adamlarından birisi de, müzeci kimliği ile tanıdığımız Mehmet Yusuf Akyurt’ tur.

Bu kitap en azından, Türk müzeciliğinin önde gelen isimlerinden biri­si olan, hatta müzecilik tarihinde ikinci bir Osman Hamdi diyebileceğimiz M. Yusuf Akyurt’un tanınmasına katkıda bulunacaktır. Kendisinin öz geçmişi ve eserleri hakkında da yeterince bilgi verecektir.

Araştırmalarımız sırasında pek çok kurumumuzun arşiv ve kütüphanele­rinin yok olmuş olduklarını gördük. Hatta o denli ki kütüphanelerindeki ki­tapların ve arşivlerindeki belgelerin ne olduğunu ve başına ne geldiğini bilen, hatırlayan bile kalmamış. Üzerinden henüz 40 – 50 yıl bile geçmeden bilgi ve belgelere ulaşmada bu kadar zorlanırsak, bilgi ve belgelerin üzerinden biraz daha geçerse , o zaman bilgi ve belgelere ulaşmamız imkansız hale gelecektir.

Bu kısa tecrübeden yola çıkarak unutulmaya yüz tutan ve yeterince bilin­meyen değerlerimizi de vakit geçirmeden ve elde bulunan bilgi ve belgeler de kaybolmadan derlemek ve gün yüzüne çıkarmak gerektiği inancındayız. Bu vesile ile bu kitabın basımında büyük desteklerini gördüğüm ICOM Türkiye Milli Komitesi Başkanlığı’na kültür ve sanat adamlarımızın tanınması ve tanı­tılmasında gösterdikleri katkıdan dolayı teşekkürlerimi sunuyorum.

Dr. Erdoğan EROL

Emekli Müze Müdürü

 

MEHMET YUSUF AKYURT

1877 – 1954

Yusuf Akyurt’un asıl memleketi, Konya- Aksaray‘ına bağlı Sarıkaraman Köyü’dür. M. Yusuf Akyurt’un büyük dedesi Pîrî Han, Selçuklular Devrinde Afganistan’dan kabilesiyle birlikte Anadolu’ya göç edip, Sarıkaraman havzasını vatan edinmiştir. Yusuf Akyurt’un dedesi Abdullah Ağa ise, Antep ve Bâb’daki arazilerini daha yakından takip ve idare edebilmek için Aksaray’dan Antep’e gitmiş, giderken de büyük oğlu Şeyh İbrahim Efendiyi yanında götürmüştür.

Şeyh İbrahim Efendi, Antep’te Yazıcızâdeler’in kızı Kerîme Hanım ile evlendirilmiş ve bu evlilikten, 9 Nisan 1877 tarihinde M. Yusuf Akyurt, Halep’te dünyaya gelmiştir. (Resim: 1) M. Yusuf Akyurt’un Atababalarından Pîrî Bey ve Ali Bey, Sultan III. Selim’in ve Sultan II. Mahmut’un te­veccühlerini ve taktirlerini kazanmış derebeylerinden olup Urfa havalisinde bulunan ve kendisine paşa süsü veren İbrahim’in isyanını bastırmak üzere, padişah iradesiyle Urfa taraflarına gönderilmişlerdir. Yusuf Akyurt’un bü­yük dedesi Ali Bey’in, Urfa’daki isyanı bastırmada başarılı olması üzerine, Sultan II. Mahmut, Antep ve Bâb şehirleri tarafında bulunan bazı arazileri mükâfat olarak kendilerine vermiş ve kendisinin de kabilesiyle birlikte buraya yerleşmesini buyurmuştur. Şeyh İbrahim Efendi, babası Abdullah Ağa’nın vefatı üzerine, Antep ve daha fazla arazilerinin bulunduğu Ha­lep civarındaki arazilerinin idaresi için, ekseriyetle Halep’te ikâmet etmeye mecbur olmuştur. M. Yusuf Akyurt’un babası Şeyh İbrahim Efendi ise, Halep Valisi Müşîr Namık Paşazâde Cemil Paşanın gazabına uğramış ve Halep civarında bulunan verimli arazilerini yok pahasına denilecek dere­cede ucuz değerlerle, Hazine-i Hassa namına, Arazi-yi Seniyye ünvanıyla satmak zorunda bırakılmıştır. Bu sebeple Şeyh İbrahim Efendi, Urfa ve Antep’deki arazilerinin işletmesine ağırlık vermek zorunda kalmıştır.

Yusuf Akyurt’un babası Şeyh İbrahim Efendi, medrese mezunu ol­makla beraber İslam tarihine, Türk ve Arap edebiyatına vakıf bir şairdi. Halep Valiliğinde bulunmuş olan tarihçi Ahmet Cevdet Paşa ve sonradan Halep Valiliğine tayin olunan İşkodralı Şerifi Mustafa Paşazâde Haşan Hakkı Paşa ile, yakın münasebetleri ve samimiyetleri vardı. Haşan Hakkı Paşanın da şiirle uğraşması nedeniyle, müşterek şiir ve nazireler yazmış­lardı.

M.YUSUF AKYURTUN ÖĞRENİMİ

Yusuf Akyurt ilköğrenimini Halep’te, Balaban Ağa Mekteb-i İbtidâî’sinde görmüş, daha sonra aynı yerdeki askeri ortaokuluna iki sene devam etmiştir. Yu­suf Akyurt bir taraftan okula devam ederken, diğer taraftan da komşusu bulun­duğu şairlerden, meşrutiyette Osmanlı Meclis-i Meb’ûsân’ına da seçilmiş olan Beşir Efendi Elfuzzî’ nin evine gider ve ondan haftada üç gece, Arap edebiyatı dersi alırmış. Beşir Efendi meşhur Ziya Paşanın Tercî-i Bend’ini manzum ola­rak Arapçaya tercüme eden kişidir. Halep’te sürgün bir halde bulunan Şeyh İbrahim Efendi’ den, zamanında çok maddi ve manevi yardım görmüş olan Manastırlı Rifat Bey de, sık sık geceleri kendilerine oturmaya gelir ve geldiği zamanlarda kendisinden Türkçe dersleri alırmış. Küçük yaşlarda şiire çok hevesi olduğundan, söz aralarında bazen manzum, bazen mensur, bazen de kafiyeli sözler söylermiş ve Rıfat Bey’in ve Beşir Efendi’nin övgülerine mazhar olurmuş. Ancak M. Yusuf Akyurt, güzel sanatlara daha çok sempatisi olduğundan, daima bir sanat mektebine gitme arzusu gösterirmiş. Babası oğlunun bu isteğini Rifat Bey’in de ısrarıyla kabul etmek zorunda kalmış. M. Yusuf Akyurt’un sanat oku­luna kayıt edilmesi konusunda bir taraftan babası, Adalet Bakanı Ahmet Cevdet Paşaya mektup yazarken, diğer taraftan da Haşan Hakkı Paşa, yine Cevdet Paşaya mektuplar yazarmış. Yazılan bu mektuplar o sırada İstanbul’a hareket edecek olan nüfus müdürüne, M. Yusuf Akyurt ile birlikte teslim edilmiş ve 24 Şubat 1889 tarihinde İstanbul’a gönderilip, Bebek’te yalısında oturan Cevdet Paşa’ ya teslim edilmiş. Böylece M. Yusuf Akyurt, Cevdet Paşanın yardımı ile Sanayi Mektebi’ne kayıt ettirilmiştir.

Mısır Hidivi Tevfik Paşanın, Sultan Abdülhamit’e göndermiş olduğu hediyeler arasında, bir de Arap mimarisi tarzında ahşap oda takımı varmış.

Oda takımı Abdülhamit’in çok hoşuna gitmiş olma­lı ki, bu sanatı bilen iki ustanın seçilerek Yıldız Sarayı marangozhanesi’ne gönderilmesini istemiş. Durum o vakitler Mısır Fevkalade Komiseri bulunan Müşir Gazi Ahmet Muhtar Paşaya (Resim: 2), padişah emri olarak iletilmiş. Muhtar Paşa ise İstanbul Sanayi Mektebi’nden iki öğrencinin seçilerek, Mısır Sanayi Mektebine öğ­renim görmek üzere gönderilmelerinin daha uygun olacağını, Mabeyn-i Hümâyûn Baş Katibi Umum Müdürlüğü’nde bulunan yazar Ebuzziya Tevfik Beye iletmiş. Bunun üzerine mektep idaresi, M. Yusuf Ak­yurt ve bir arkadaşını seçerek, 1891 Mart ayında, Mısır Sanayi Mektebi’nde öğrenim görmeleri için göndermiş. Diğer arkadaşının uygunsuz hareketlerde bulunması ne­deniyle, Gazi Ahmet Muhtar Paşa kendisini İstanbul’a iade etmiş.

Resim 2: M. Yusuf Akyurt’u yetiştiren ve kendisine geometri, cebir ve astronomiyi öğreten Mısır Fevkalade Komseri Müşir Gazi Ahmet Muhtar Paşa

Yusuf Akyurt Mısır’da öğrenimi sırasında yaz tati­linde, Mısır Fevkalade Komiseri Ahmet Muhtar Paşa tara­fından, Endülüs Arapları’nın sanat eserlerini yerinde ince­lemek üzere İspanya’ya gönderildi. 1892 tarihinde ise, Paşa ile birlikte Sudan ve Nil vadisinde seyahat ederek, o bölge­deki eski medeniyetlere ait sanat eserlerini inceleme fırsa­tını buldu. Gazi Ahmet Muhtar Paşadan geometri, cebir, astronomi derslerini, İstanbul Süryani Patriği Yusuf Garile Efendiden de Süryanice’yi öğrendi. Kûfi yazı gibi unutulan ve bazıları ise unutul­maya yüz tutan eski ve tarihi yazıları, nazariyatları ve kaideleri ile birlikte öğrendi. Gazi Muhtar Paşanın tavsiyesi ile de, Mısır Müzesi Müdürü Tevfik Beyden ve muavini Ahmet Kemal Beyden hiyeroglif yazmayı ve okumayı öğrendi.

Yusuf Akyurt’un, daha Mısır’daki öğrenimi sırasında okulda yapmış ol­duğu eserleri, 1894 senesinde Amerika’nın Chicago Eyaleti’nde açılan sergide, bir kısım eserleri ise, Mısır’da İskenderiye’de açılan sergide sergilenmiştir. M. Yusuf Akyurt Amerika’da açılan sergide altın madalya ile, Mısır’da açılan sergide ise gümüş madalya ile ödüllendirilmiştir. (Resim: 23)

1891 Mart ayında, tarz-ı mimari-i Arap tahsili yapmak üzere Mısır’a giden Yusuf Akyurt, Mısır Sanayi Mekteb-i Âlîsi’nde üç sene tahsil etmiş ve birincilikle tamamladığı okuldan, Mayıs 1894 tarihinde İstanbul’a dönmüştür. Oymacılık, marangozluk, tornacılık, ciltçilik, sedefçilik ve teknik ressamlık gibi sanat dallarında nazari ve ameli bilgisinin bulunduğu, hiyeroglif yazısını okuyabildiği, hatta İstanbul Sultan Ahmet Meydanı’nda bulunan Dikili Taş üzerindeki hiyeroglif yazısını da, kendisinin okuyup tercüme ettiği yazılıdır.

Resim 3: Yapma kûfî’ye M. Yusuf Akyurt tarafından hazırlanan tezyini bir örnek.

Resim 4: Yapma kûfî nevinden olan mülâsık hattı’na, M. Yusuf Akyurt tarafından hazırlanan bir örnek.

Arapça, Farsça ve Fransızca dillerini birinden diğerine tercüme edebilecek de­recede bildiğini, özellikle Arapça dilinde, Türkçe’den daha başarılı şiirler söy­leyebildiğini, kendisi özgeçmişinde yazmaktadır. Hattın her çeşidini rahatça okuyup yazabilen M. Yusuf Akyurt,( Resim: 3-4) Mevlânâ Dergâhı müze ola­rak açılmadan önce, Mevlânâ Müzesi Tilâvet odası giriş kapısı üzerine, 1926 tarihinde kûfî hat ile “ KONYA ÂSÂR-I ATÎKA MÜZESİ“ yazısını, mer­mer taş üzerine yazıp işlemiştir.(Resim: 5). M. Yusuf Akyurt oyma işlerine büyük merakı olan Padişah II. Sultan Abdülhamit’e de bu sanatı öğrettiği için, Padişah tarafından bir altın madalya ile ödüllendirilmiş ve ıhlamur ağacından yapılmış, nefis bir kutu içinde, ahşap oyma işlerinde kullanılan madeni oyma kalemlerinden oluşan bir takımı da kendisine hediye etmiştir.

Resim 5: M. Yusuf Akyurt tarafından çiçekli kûfî hat ile mermer üzerine H. 1345- M. 1926 tarihinde oyma olarak yazdığı hat.

Resim 3 ve 4’deki bu iki örnek Mahmud Bedreddin Yazır’ın “Medeniyet Aleminde Yazı ve İslam Medeniyetinde Kalem Güzeli” kitabından alınmıştır. Ancak kitapta bu hatların kimde veya nerede olduğu yazılı değildir.

M.YUSUF AKYURTUN MEMURİYETİ

Yusuf Akyurt Mısır’dan döndükten sonra, 13 Mayıs 1894 tarihinde, Arap mimarî tarzı ve resim öğretmenliği yapmak üzere 300 kuruş maaşla, İstanbul Sanayî Mektebine tayin olundu. Asli vazifesinden başka oymacılık, marangozluk, tornacılık, sedefçilik şubelerini kapsayan kısmın baş muavinliği ile fen memur muavinliği, müdür genel muavinliği, matematik ve sanat tarihi öğretmenliği yanında, sanat okuluna bağlı olan Halkalı Ziraat Mektebi’nin mekanik inşaat kısmına resim, tezyini ve üç boyutlu resim, hat, Türkçe ve Fransızca derslerinin verilmesi için de kendisi görevlendirildi. Bu vazifeleri, 17 Mayıs 1917 tarihine kadar devam etti. 23 sene içerisinde maaşı 2.230 kuruşa yükseltildi.

Bu görevde senelerce çalışmış ve Bakanlığa çeşitli tarihlerde yazdığı rapor­lar neticesinde, Mısır Sanayî Mektebi’nde gördüğü öğrenim usulünü, ameli ve nazari programı, İstanbul Sanayî Mektebi’nde de uygulamaya koymaya mu­vaffak olmuştu. Ancak Macaristan’dan getirtilen iki sanayî müfettişi, M. Yusuf Akyurt’un yıllarca uğraşarak ve çok büyük zorluklarla uygulamaya koyduğu ders ve sınıf programlarını tamamen değiştirmiş ve tahsili ezberciliğe dönüş­türen yeni bir sistem ortaya koymuşlardı. M. Yusuf Akyurt buna itiraz etti. Bakanlığa bu hususlarda raporlar yazdı. Yazdığı raporlar dikkate alınmayıp yıllarca zorluklarla hazırlayıp uygulamaya koyduğu sistem değiştirilince, bu görevden istifa etmek zorunda kaldı.

Yusuf Akyurt Maarif Vekaleti’ne bağlı savaşlarda yakınlarını kaybeden öksüz ve yetim çocukların eğitimi için 1915 tarihinde açılan Dârü’l-Eytâm Fabrikaları Müdürüyeti ve Dârü’l-Eytâm marangozhane, demirhane fabrika­ları kadrolu muallimliğine, 18 Mayıs 1917 tarihinde 2.500 kuruş maaşla tayin olundu. Bu vazifeye ilaveten, Yedikule Dârü’l-Eytâm Sanayi Şubesi ve Validebağı Kız Sanayi Şubesi resim muallimliğine de 3.100 kuruş maaşla taltif olundu.

Yusuf Akyurt, 18 Temmuz 1925 tarihinde, 4.500 kuruş maaşla Maa­rif Vekaleti Öksüz Yurtları Sanayi Şubesi Müdürlüğü’ne terfien tayin edildi­ğinden, Ankara’ya hareket etti. 1 Haziran 1926 tarihinde öksüzler yurtlarının kapatılması nedeniyle, kendisine 2.500 kuruş mağduriyet maaşı bağlandı. Bu zaman içerisinde Ankara Umumî Kütüphanesi’nin tanzimi ve fişlerinin ya­zılması ile, Hacıbektaş Dergâhı’ndan getirilmiş olan kitapların tasnif ve evsaflarını özel defterlere yazdı. Bu işler için de kendisine ayrıca günlük beş lira ödendi. Bu sürede eşini ve çocuklarını Ankara’ya getirmedi.

YUSUF AKYURTUN İLK OĞLU KENAN

M. Yusuf Akyurt 1919 yılında ilk eşi E. Ruhsar hanımı kaybetti. İlk eşin­den İbrahim Kenan adlı bir oğlu ile, Adnan adlı bir torunu vardı. M. Yusuf Akyurt’un bu eşinden küçük yaşta ölen bir de Mustafa İrfan adlı oğlu vardı. Oğlu İbrahim Kenan yazardı. Aynı zamanda sabun imalathanesi de çalıştır­makta idi. İbrahim Kenan, geniş fikirli ve kalemi kuvvetli bir yazardı. İtilaf Devletleri’nin İstanbul’u işgalinde Damat Ferit Paşa Hükümeti, gençlik ve vicdan sahiplerine baskılara başlamış, Celal Nuri ve Vatan Gazetesi sahibi Emin Yalman’ı Kütahya’ya sürmüşlerdi. Bu duruma çok üzülen İbrahim Ke­nan, gençlik ve bilhassa Kuvâ-yi Milliye hakkında ve Damat Ferit Paşa aley­hinde, mühim ve tarihi yazılar yazdı. İstanbul’un işgali zamanında bu konu­larda gazetelerde makaleleri çıktı. Hukuk-ı Umumiye gazetesinde “Ahlak-ı Umûmîyemiz” başlığı altında yazdığı ateşli makalelerinden ve Ferit Paşa Hü­kümeti aleyhindeki yazdığı yazılardan dolayı, Kadıköy’ünde Kurbağalı Dere Köprüsü altında, 23 Aralık 1919 tarihinde, gece saat ikide polis memurların­dan Hasan isimli birisi tarafından başından vurularak öldürüldü. Katil, Damat Ferit Paşa Hükümet’inin adamı olduğu için, bu cinayetin cezası ancak tutuklu bulunduğu sekiz ay hapis cezasından sonra tahliye olundu. İbrahim Kenan çok zeki, hassas, çabuk kavrayan, vatanperver ve yazıları akıcı olan bir yazardı. Türk edebiyat tarihi ile ilgili tenkitli, delil ve numuneleri olan mühim bir eseri vardır. İstanbul gazetelerinde yazdığı ahlaki ve içtimai makalelerle şöhret bulmuştu. İbrahim Kenan’ın ölümünden kısa bir müddet sonra, ikinci oğlu Muvahhit Kamuran dünyaya gelmiştir.

YUSUF AKYURT’UN İKİNCİ EVLİLİĞİ

Yusuf Akyurt, ikinci evliliğini 45 yaşında iken, 21 yaşındaki Emine Sıdkıye Hanım ile yapmıştır. Sıdkıye Hanım’ın babası Müştak Bey, 1635 yılında Merzifon’un Marinca Köyü’nde doğan, IV. Mehmet zamanında Kaptanı Derya’lığa kadar yükselmiş, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa soyundandır. Gümrük Nazırı Müştak Bey (Resim: 6), aynı zamanda mutasavvıf şairlerdendi. Müziğe çok merakı vardı ve zevk sahibi bir kimse idi. Bu nedenle dört kızına da piyano, kanun, keman ve ut dersleri aldırtmıştır. Sıdkıye Hanım’ın keman hocası da, Sadi Işılay’ın babası imiş. Sadi Işılay o tarihlerde, 14- 15 yaşlarında çok güzel keman çalan bir genç imiş. Müş­tak bey dört kızına , yaş sırası ile Üsküdar’dan sonraki iskele olan Kuzguncuk’un Baba Nakkaş Yokuşunun en güzel manzaralı yerine, dörder kadı dört adet ahşap köşk yaptırmış orada oturuyorlarmış. Müştak Bey iki büyük kızı olan Növber ve Şükriye Hanımları evlendirince, bu evlere yanlarına hizmetkarlarını da vererek yerleştirmiş­tir. Önce Müştak Bey ve arkasından Şayeste Hanım bu evlerde vefat etmişlerdir. Bilindiği gibi Kara Mustafa Paşa’mn İstanbul vakıflarında vakfiyeleri bulunmakta­dır. Sıdkıye Hanım ve kardeşlerinin Kara Mustafa Paşa ahfadından olduklarına dair belgeleri bulunduğundan, her sene Vakıflar İdaresince verilen bir miktar ödemeyi almakta idiler.

Resim 6: Gümrük Nazırı Müştak Paşa ve kızı Sıdkıye Hanım.

M.Yusuf Akyurt ile Sıdkıye Hanım’ın evlilikle­rinden 04.06.1920 tarihinde Fatma Tebşire (Başak), 01.04.1923 tarihinde Süleyman Rıdvan, 03.09.1924 tarihinde Ayşe Türkan (Akgüngör), 09.12.1934 tarihin­ de Burhanettin Akşit ve 1935 yılında beşinci çocukla­rı…… dünyaya gelmiştir. (Resim: 7) Bu çocuklardan dördüncü çocukları olan Burhanettin Akşit’in ismini müzede çalışan Mehmet Dede koymuştur.

Resim 7:1952 tarihli aile fotoğrafında arkada soldan sağa; büyük oğlu Süleyman Rıdvan, küçük kızı Türkan Akgüngör, büyük kızı, Tebşi­re Başak, küçük oğlu Burhanettin Akşit, önde soldan sağa; eşi Emine Sıdkiye Hanım, kızkardeşi ve Mehmet Yusuf Akyurt

M.YUSUF AKYURT’UN MEVLANA MÜZESÎ MÜDÜRLÜĞÜ NE ATANMASI

Dergâhların 2 Eylül 1925 tarihinde İcra Vekilleri Heyeti’nin kararı ile kapa­tılması üzerine M. Yusuf Akyurt, 12 Eylül 1926 tarihinde elli lira maaşla Konya Müzesi (Resim: 8) Müdürlüğüne tayin olundu. M. Yusuf Akyurt ailesini ve üç çocuğunu da yanına alarak Konya’ya gittiler. M. Yusuf Akyurt gerek Dergâhın ve gerekse dergâh eşyalarının devir teslimi, gerekse alınacak eserlerin kayıt, bakım ve teşhire hazırlanmaları için gece gündüz çalışmak zorunda kalacağını biliyordu. Bunun için müze girişinde sağ tarafta bulunan iç içe geçmiş üç hüc­reyi memurlara tahsis etmiş, sol taraftaki iki hücreye ise çocukları ile birlikte geçici olarak kendisi yerleşmişti. Bu tarihlerde müzenin kuzey batı köşesinde yer alan Çelebi Dairesi, ana mektebi olarak kullanılıyordu. Burası boşalınca M. Yusuf Akyurt burayı onartmış ve müdür evi olarak kullanmaya başlamıştır. Tabii olarak İstanbul’daki dört katlı on iki odalı köşkten son­ra, müzede ev olarak yerleşmek zorunda kaldıkları iki hücreden oluşan yer, ailesi için pek sıkıcı olmuştu. Eski Çelebi Dairesi’ne yerleşince biraz rahatladılar. Bu ev, 1990 yılına kadar müdür evi olarak kullanılmaya devam etti.

Resim 8: Mevlânâ Müzesi’nin Batıdan görünümü

Yusuf Akyurt, Konya Müze Müdürlüğü’ne atanması­nı, şöyle anlatıyor:

Ankara’da Öksüz Yurtları Müdüriyet-i Umûmîsi, Sanayi Müdürlüğünde iken, 1926 yı­lında Öksüz Yurtları kapanıp ilk Tedrisat Umum Müdürlüğü’ne üç ay mağduriyet maaşı almıştı. O sırada Hacı Bektaş Dergâhı’ndan Ankara’ya getirilmiş olan kitapların tasnifine memur sıfatıyla tayin olmuştu. Kitapların fişlerini çıkarıyor, özel defterlere kayıtlarını yapıyordu

Konya’da Mevlânâ Türbesi ve Dergâhı’nın müzeye dönüştürülmesi kararı verildiği zaman, Dârü’l-Eytâm müfettişliğinde bulunan Osman Ferit, Konya Müzesi Müdürlüğü’ne tayin olunmuş, harcırahı bekleniyordu. Bu nedenle de henüz hareket zamanı belirlenmemişti. Bu durumu Yusuf Akyurt kendi yaz­dığı öz geçmişinde şöyle anlatıyor:

Bir gün Maarif Vekili Mustafa Necati ve Müsteşar Nafi Atuf Bey, odama geldiler. Necati Bey, bana hitaben; Yusuf, arkadaşlarını tayin ettim. Yalnız sen kaldın. Senin yapabileceğin işi anladım. Biraz sabret, seni iyi bir yere terfien tayin edeceğim, demesi üzerine; nereye tayin edeceğinizi öğrenebilirmiyim, dedim. Ne lüzumu var, hitabında bulundu. Ben; tayin edeceğiniz vazifenin ifasına mukte­dir olabilir miyim, diye cevapta bulundum, ilk Tedrisat Umum Müdürü İsmail Hakkı başka yere tayin olunacak, seni birine tayin edeceğim, demesi üzerine, ben düşünmeye başladım. Ne düşündün ? dedi. Bu emre binaen ben; sizden bir ri­cam vardır, dedim. Söyle, yapılacak bir şey ise, yapacağım, dedi. Ben; Bahriye Vekili İhsan Beye gidip, bendenizi Yavuz Zırhlısına kumandan tayin ettirirseniz fena olmaz, çünkü kaptanlıktan anlamam. Zırhlıyı Saray burnundan Marmara’ya doğru hareket ettirmeye kalkarsam, zırhlıyı rıhtıma çarptırıp batırırım. Bilakis üstesinden gelebileceğim vazifeyi kabul ederim. Mesela bir sanayîhane müdürü, teknik resim muallimliği, matematik, sanat tarihi, topografya, mimarî usulü, süs­leme resim muallimliği gibi, vazifeleri yapabilirim, diye söyleyince, çok hoşuna gitti. Elimi sıkarak çıkıp gitti. Zamanında İsmail Hakkı ve bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürü olan Ahmet Aziz Oğan (o vakit Evkaf Vekaleti Müfettiş-i Umumiliği’nde bulunuyordu) benim çalışmalarımı taktir etmiş olmalılar ki benim haberim olmadan her ikisi de, Müsteşar Nah Atuf Bey ile istişarede bulunarak, Osman Ferid’in tayin kararnamesini iptal ile, 26 Ağustos 1926 tarih ve 305 sayılı kararname ile beni Konya Müzesi Müdürlüğüne tayin ettiler. Ben de 11 Eylül 1926 tarihinde, Konya’daki müze müdürlüğü görevime başladım.

MEVLÂNÂ MÜZESÎ NİN AÇILIŞI

Mevlânâ Dergâhı’nın kapıları, Maarif Müfettişlerinden Hamit Zübeyir Bey, Evkaf Müdürü Yusuf Ziya, Maarif Müdürlüğü nü temsilen Mustafa Necati, Polis Müdürlüğü’nü temsilen Mahmut Nedim, Müze Muhafızı İbra­him Nuri, Dergâhın Türbedârı Hasan Hakkı, Baş Bevvâp (kapıcı) ve Hafız-ı Kütüp Mehmet Hilmi, ikinci Bevvâp Mehmet Sait ve Müze Müdürlüğü adı­na M. Yusuf Akyurt’un bulunduğu komisyon tarafından, 11 Eylül 1926 tari­hinde açılmış, dergâh eşyalarının sayımlarına başlanmıştır. Sayım 9 Ekim 1926 tarihinde tamamlanmış ve eşyalar evkaftan teslim alınmıştır.

Tasnif ve tanzim tahsisatı azlığına rağmen, Konya Vilayeti Valisi izzet Bey’in hususi muhasebeden ve Belediye Reisi Musa Kazım Bey’in belediye bütçesinden verdiği ödenekler ile M. Yusuf Akyurt dolap ve vitrinler yaptırdı. Gece ve gündüz demeden bir muhafız ve bir bekçi ile, 11 Ekim 1926 tarihin­den, 1 Mart 1927 tarihine kadar, beş ay dokuz gün çalıştılar. Bu süre içerisinde eşyaları, kitapları ve diğer tüm müzelik eserleri elden geçirdiler. Birer birer tespitlerini ve kayıtlarını yaptılar, temizleyip onardılar. Malzemeleri ve eser­leri özellikleri ile birlikte, özel defterlere kaydettiler ve fişlerini çıkarttılar. Bu çalışmalar ile birlikte müzeyi aynı zamanda teşhire hazır hale getirdiler. Mü­zenin teşhiri tamamlanınca müze, Konya Âsâr-ı Atîka Müzesi adı altında, 2 Mart 1927 tarihinde ziyarete açıldı. (Resim. 9-10)

M. Yusuf Akyurt, Müze Müdürlüğü’ ne ilaveten Konya Sanatlar Mektebi teknik resim muallimliğini de 80 lira maaşla yürüttü. Müze Müdürlüğü maaşı ise, 1 Haziran 1931 tarihinde 60 liraya yükseltildi.

Resim 9:2 Mart 1927 tari­hinde Konya Âsâr-ı Atîka Müzesi’nin açılış töreni.

Müzenin açılış merasimine gelen misafirlere bir de yemek verildi. Halen Mevlânâ Müzesi İhtisas Kütüphanesi’nde çerçeveli halde bulunan 2 Mart 1927 tarihli ve M. Yusuf Akyurt tarafından tezyin edilip levha haline getiril­miş olan belgeye göre, şu yemekler ikram edilmiştir; (Resim. 5)

MEVLÂNÂ MÜZESİ’NİN AÇILIŞINDA VERİLEN YEMEK

KONYA MÜZESİ

2 Mart 1927 Çaharşenbe

Resmi Küşad Hatırası

Yemek Listesi

Sıra             Yemek çeşidi

  1. Un çorbası
  2. Dağ eti kekikli (Sokullu Mehmet Paşa devrine aittir)
  3. Börek, peynirli, soğanlı
  4. Sebzeli kefal balığı paçası
  5. Portakal peltesi
  6. Çalı fasulyesi
  7. Şehriyeli pilav
  8. Kaymaklı Medine hurması tatlısı (Nevşehirli İbrahim Paşa devrine aittir)
  9. Turşu
  10. Turp salatası
  11. Marul salatası

 

Resim 11: Müzenin açılış tö­reninde verilen yemek listesi

Müzenin tertip ve teşhiri çok beğenilmiş, yabancıların, yazarların, vilayet ve belediye erkânının taktirlerini kazanmıştı. Hayret-i şayandırki, Mevlânâ soyundan gelenler ve çelebiler; burada bu kadar nefis eser varını imiş? Burada teşhir olunan bu eşyalar hep dergâhta mı imiş? demişlerler ve M. Yusuf Akyurt’u tebrik etmişlerdir.

Müzenin açılış merasiminden önce burayı ziyaret etmek isteyen ve o vakit bu arzularını gerçekleştiremeyen birçok zevat arasında, Azmiye isminde şair ve yazar bir hanım, 19 Mart 1927 tarihindeki müze ziyaretinden sonra, ziyaretçiler için açılan şerefi defterine şu beyti yazmışlar;

Beyhude değilmiş, bu tedarik bu emekler
Binler yaşasın, sizleri imar eden eller

Bulunduğu zaman içerisinde lüzum ve ihtiyaç olan yenilik ve inkilâba, mü­zenin açılmasının çok büyük katkıları olmuştur diyen M. Yusuf Akyurt, bu hizmetleri şu üç başlık altında toplamıştır ;

  1. Memlekette dergâh fikir ve inancını ortadan kaldırmıştır.
  2. Altı, yedi asırdan beri herkesin nazarından gizli kalmış olan birçok milli sanat eserlerini, herkesin görüşlerine sunmuştur.
  3. Hattatlık, tezhipçilik, ağaç madencilik, oyma işleri, halı, mensucat, kut­nu ve çatma gibi Türk eserlerinin yerli ve yabancı insanların üzerlerinde iyi intibalar vücuda getirmesine sebep olmuştur.

MÜZENİN AÇILDIĞI GÜNLERDE ŞEREF DEFTERİNE YAZILANLARDAN BİRKAÇI ŞÖYLEDİR;

  1. 2 Mart 1927- Konya Valisi İzzet Bey; Bugün açılan müzedeki mevcut eşyanın, az zaman zarfında tasnif ve teşhirinde gördüğüm eser gayretini, takdir ediyorum.
  2. 2 Mart 1927 Gökpınar -Babalık Gazetesi; Çok ulvî ve kıymetli bir mesai içerisinde meydana gelen, büyük eserin çok kıymetli müdürü Yusuf Beyefendiye hürmetkar tebrikler.
  3. 2 Mart 1927 Ziya Çalık -Yazar; Maddi ve manevi kıymeti muktedir ve derin bir tasnifle perestijkâr gözlerimize sunan ve müzeyi açan kıymetli müdürüne hürmetkar tebrikler.
  4. 7 Mart 1927- Mösyö Banci- Mühendis; Müzenin tertip ve tanzimi hususundaki gördüklerim, alakadar ziyaretçi ve bilhassa müdürünün faaliyeti derhal göze çarpar.
  5. 7 Mart 1927- Mis Alison, Ankara yazarı; Türklüğe şeref verecek kıy­metli hâzinenin tasnifinde, mükemmel mesainizi tebrik ederim.
  6. 20 Temmuz 1927- Almanya Ziraat Nezareti Müessesat-ı Ziraiyye Müdür-i Umumîsi; Müzeyi gayet muntazam bir surette tertip etmiş olması ve kıymetli eserleri, bizi hayret içinde bırakmıştır.
  7. 26 Ağustos 1927- Karuvisti Artur- Şark seyyahı; Burada bulunan bunca kıymetli eşyayı dikkatle tetkik ettim. Bunların düzenlenilmesi ve muhafazalarını takdir ediyorum. İslam eserlerinin buruya toplanması ve muhafaza edilmesini, emir ve tertip eden idarecileri taktir ediyorum. Bu eserleri görmek üzere gelen ziyaretçiye, eserleri iyice incelemelerini tavsiye ve bundan pek çok istifade edeceklerini beyan ederim.
  8. 5 Mayıs 1928- Emin Aslan- Denizli Mebusu; Konya Âsâr-ı Atîka Müzesi’nde çok kıymetli çalışmanın mahsulü olan, göğsümü kabartabilecek kadar ulvî bir mevcudiyet gördüm. Bilhassa Türk Kültürünün sonsuz eserlerini tasnif ve tanzim hususunda yorulmak bilmez bir azim ile alaka ve faaliyeti takdirle gördüm. Müdürü Yusuf Beyefendiye bura­da teşekkürlerimi, ırkım, Türklüğüm namına takdiri bir borç bilirim.
  9. 6 Haziran 1928- Refik Bey – Konya mebusu; Müzeyi her türlü si­tayişin üzerinde buldum. Gayretli ve muktedir müdürü Yusuf Bey Efendi’nin yüksek ve ilmi kayıtları, tanzim edilmiş müzedeki intizam ve mükemmeliyetin eserdeki fevkaladeliğine bırakıyorum. Senelerden beri Konya’nın sinesinde metfun olan ve her biri, Türk’ün sanatında, edebiyat ve felsefede, yaratılışındaki kabiliyetinin, istidadının numunesi bulunan eserleri, birer birer ortaya çıkararak istifadeye sunan gayretli ve muktedir müdürüne taktirler dolu tebriklerimi kaydeder ve yazmakta olduğu Mevlevî Tarihi’nin tamamlanmasını temenni ederim.
  10. 4 Temmuz 1928 – Behiç – Nafıa Vekili; Müdür Yusuf Beyefendi’nin özel itinası ile tanzimine muvaffak olduğu müzeyi ziyaretle kendilerini tebrike şayan gördüm.
  11. 8 Eylül 1928 – Noel Rojer; Dervişlerin hâzinesi ziyaretinden sonra, Türk Sanatı için taktirlerimi ve sevimli müdürüne tebriklerimi arz ve beyan ederim. (Fransızca’dan tercüme)
  12. 6 Ocak 1929- John Kingsley Birge; Çok şayan-ı dikkat bir mazinin eserlerini görebilmek fırsatına nail olduğumdan dolayı pek memnu­num.
  13. 12 Eylül 1929- Müşir Fevzi Çakmak; İnceliklerden pek matehassıs oldum.

Atatürk’ün daveti üzerine Türkiye’ye gelen ve Ankara’dan Diyarbakır’a ka­dar, Türkiye’nin çeşitli illerinde incelemelerde bulunan, Cenevre Fen Fakültesi reisi olan, tarihi eski eserler ihtisasıyla meşhur, tanınmış İsviçreli bilgin Prof. Dr. Eugen Pittard ile yazarlardan eşi Noel Rojer, 8 Eylül 1928 günü şeref defterine şöyle yazmışlardır;

Böyle hâzinelere değer eserleri muhafaza etmesini bilen insanlara sahip olmala­rından dolayı, bilhassa Türkiye Konya’sı tebrik edilmelidir. Dervişlerin hâzinesini ziyaretten sonra, Türk Sanatı için taktirlerimi ve sevimli müdürüne çok kuvvetli tebriklerimi, hayretlerimi arz ve beyan ederim.

Türk tarihi üzerine gerçekten ciddi araştırmaları olan ve Anadolu Beylikle­ri eseriyle kendisini tanıdığımız, Fransız bilim adamı Prof. Dr. Paul Wittek, 21 Haziran 1929 tarihinde Konya’ya gelmiş ve şeref defterine şöyle yazmıştır;

Türk medeniyetinin en seçkin, en önemli eserlerinin dikkatle sergilendiği Mevlânâ Müzesi’ni sevinçle ziyaret ettim. Bu eserlerin yanında muhteşem bir fikir hâzinesi yatıyor. O da Mevlânâ.

Müzeyi ayrıca, Dr. Gerhard Rodenwaldt, Dr. M. Schede, Prof. Dr. Sarre, Zoltan Takacs De Felvincz, Dr. Ludwiç Deubner, Paul Fickeler, Friedrch Wilhelm Goethert, Paul Fıçkeler, Werner Leimmbach, W. M. Calder, Vsfvolode Zaummer, Aleandre Gladstern, Poul Wittek, Jules Borely gezmişler, sonra Almanya’da Dıe Woche Mecmuası’nın, 30 Mart 1929 tarih ve 13. Sayısında, Prof. Wolfang Zorer imzasıyla ve Müslümanların Roması başlığı altında yaz­dığı uzun makalede, şu satırlar bulunmaktadır;

“Yeni Ankara Hükümeti müteaddit senelerden beri tekkenin kapalı olan kapı­larını müze ziyaretçilerine açmak suretiyle, halkın hissiyatına riayet etmiş ve tek­kenin yüksek kültürü, kıymet ve ehemmiyetini taktir etmiş oldu. En az bir para ile, bu tekkeyi İslamlığın en mükemmel bir müzesi haline getiren prof. Yusuf Bey, haiz olduğu büyük liyakattir. ”

Benzeri yerli ve yabancılar tarafından şeref defterine yazılan yüzlerce takdirnamenin bulunduğu şeref defterleri konusunda M. Yusuf Akyurt’un kızı Tebşire Başak Hanım yazdığı, “Bir Mevlana Aşığı ve Gayretlinin Romanı” adlı kitabının 33. sahifesinde şöyle yazıyor;

Bu ziyareti defteri bütün dünyanın ve insanlığın içini döktüğü bir hazine­dir. Dünyadaki krallar, alimler, prensler, bakanlar, bilim adamları ve daha pek çok kimselerin yazıları vardır. Bu defter doldukça babam yenisini ciltletmiştir. Gazi paşanın bilhassa babama yazmış olduğu takdir ve teşekkür eden el yazısını bir şeref tacı olarak çerçeveletip ATATÜRK ’ün ve babamın kimsede olmadığını zannet­tiğim hatıralarını, en kıymetli bir hazine olarak saklamaktayım. Çocuklarıma da bunun kıymetini anlatmışımdır. Salonumuzun baş köşesinde asılı durmaktadır. Böyle dünyaca tanınan bir kimsenin elini öpmek her halde pek az kimselere nasip olmuştur zannındayım.

 

 

 

Yukarıdaki Tebşire Başak Hanım’ın ifadelerinden, ziyaretçi defterlerinin ve Atatürk tarafından verilen ve Müze Müdürü M. Yusuf Akyurt tarafından tezhiplenen 21 Şubat 1931 tarihli taktirnamenin orjinalinin evlerinde olduğu, şimdide Tebşire Başak Hanım’ın tek çocuğu olması nedeniyle oğlu Mehmet İsmail Başak’ın evinde olması gerektiği fikrine kapıldım. M. İsmail Başak’a telefon ile ulaştım. Ziyaretçi defterlerinin ve Atatürk ‘ün taktirnamesinin asıl- larının, 29 Mart 1953 tarihindeki yangında yandığını, kendisinde yalnızca Atatürk ‘ün verdiği taktirnamenin fotoğrafının bulunduğunu belirtti.

Bunlardan başka,M. Yusuf Akyurt ve çalışanları Maarif Vekaleti’nden, Kon­ya Vilayeti’nden ve Konya ve Havalisi Eski Eserleri Sevenler Cemiyeti’nden de taktirnameler almıştır. Ayrıca Özel İdare tarafından da, 500 lira ile ödüllen­dirilmiştir. 27 Kasım 1927 tarih ve 1300 sayılı ödül verme kararı şöyledir:

Yılın fevkalade bütçesinin 15 inci faslına, âsâr-ı atîka müzesine para yardımı olarak beşyüz lira ödenek konulmuştur. Müze müdürü Yusuf Bey, vazifesine müd­rik bir kişi olup geceli gündüzlü çalışmak suretiyle müzeyi çok güzel bir hale dönüş­türmüş ve ecnebiler de dahil olmak üzere bütün ziyaretçilerin övgülerini çekmiştir. Teşvik ve isteklendirme için, 500 lira yardım ödeneğinin oybirliği ile Yusuf Beye ödenilmesi kararlaştırıldığından, muhasebe müdürlüğüne iletilmesine, 27 kasım 1927 tarihinde, karar verilmiştir.

Encümen-i Vilayet

İzzet

Bu ödüle çok sevinen M. Yusuf Akyurt.

Dünyanın en kıymetli lezzeti, habersiz yapılan mükafattır , demişlerdir.

MÜZENİN ZİYARETÇİ SAYISI

Müzenin resmen açıldığı 2 Mart 1926 tarihinden, 11 Nisan 1926 tarihi­ne kadar açık bulunduğu 17 gün içinde, müzeyi 22.745 kişi ziyaret etmiştir. Günde ortalama 1.400 ziyaretçi. Ziyaretçi sayasının düşmesi için giriş ücreti 2 liraya çıkartılmıştır. (Resim:12)

 

 

 

Müzenin açılış tarihi olan 2 Mart 1926 tarihi ile, 31 Aralık 1938 tarihleri arasında geçen 3.760 gün içinde ise, 105.213 ziyaretçi müzeyi gezmiştir.

Müzede teşhir olunan müzelik eşya M. Yusuf Akyurt tarafından yirmi sı­

nıfa ayrılmış, cins ve adetleri şunlardır

Sıra No: Adet

1                         58

2                         127

3                         153

4                         42

5                         22

6                         57

7                         103

Eşyanın Çinsi

Yazma ve müzehhep Kur’ân-ı Kerîm.

Yazma ve müzehhep muhtelif kitap .

Muhtelif kıymetli yazı levhası.

Ağaç oyma işleri .

Zikir ve çalgıya ait edevat.

Madeni oyma işleri .

Elmas, altın, gümüş ve mineli kandiller ve gü müş eşya .

 

S! i- iKYLÜT
8 22 Silah, teber ve savaş aletleri.
9 23 Muhtelif cinste şal.
10 36 Türk çatması, kumaş ve kâbe örtüsü.
11 133 Pûşîde ve işleme nakışlar.
12 108 Hah ve kilim.
13 166 Islami taş eserler ve kitabeler.
14 152 Selçuklu, Arap ve Osmanlı çinileri.
15 160 Muhtelif toprak mamulat.
16 49 Islami cam eşya (züccaci).
17 168 Gayri Islami cam eşya (züccaci).
18 11 Gayri Islami tunç eserler.
19 20“ Gayri Islami taş eserler.
20 1430 Muhtelif aksama ait meskûkât.

3.040 Toplam

 

15-16-17-18-19 ve 20. sıradaki eşyalar Dergâhın malı olmayıp, listeye eski

müze deposundan nakl olunmuştur.

MEVLANANIN DERGAH VE TÜRBESİ

Resim 13: Mevlânâ                   NE HALDE TESLİM EDİLDİ

Dergâhı ve Yeşil

Türbesi’nin 1927 yılından                _ ,                     a a             r a 1                                               1 ı

önceki bir görünümü.                       Bu konuyu 1VL. Yusuf Akyur özgeçmişinde şöyle dile getiriyor:

Konyadaki Mevlânâ Dergâhı ve Türbesi harap bir halde idi (Resim: 13). Her tarafı akıyordu. Dergâhın gelir ve vakfiyelerini çelebiler aralarında taksim edip, tamirlerine bakmıyorlardı. Evvel emirde tamirin çare­sini bulmak gerekiyordu. Maarif Vekaleti’nde ödenek olmadığından, bunun Vakıflar tarafından tamiri acil idi. Bu hususta çalıştım. Mühim bir yekuna varan Evkaf-ı Celâliye geliri, Vakıflar tarafından toplandığı halde, ta­mirine yanaşmamak doğru bir iş değildi. Maarif Ve­kaletine, Vilayete ve Vakıflar Umum Müdürlüğü’ne defalarca yazdım. Bu müracaatlarım dikkate alınmadı. Hususi olarak Başvekil İsmet Paşaya ve milletvekili Hamdullah Suphi Beye ve tanıdığım bazı mebuslara, Evkaf-ı Celâliye’nin gelirlerinin müzeye tahsisini ve genel bütçeye verilmekte olan bütün ödeneğin kesil­mesini istedim. Vakıflar idaresi ne düşünmüş ise, bir defada 7.000, ikinci defada da 5.000 lira ödenek verdi. Bu ödenekle Dergâhın çürümüş olan bütün kurşunlarının yenilenmesi ve tamire muhtaç olan yerlerini tamir ettirip, müzeyi beş ay dokuz gün içinde, bütün eşyalarını tasnif ve defterlerine tarafımdan kayıt ile, 2 Mart 1927 tarihinde açılış merasimini gerçekleştirmeye muvaffak oldum.

yeşil kubbe içindeki NAKIŞLARDAN BÎR KISMININ, M. YUSUF AKYURT TARAFINDAN TAMİRİ

1933-1934 senelerinde müzenin bazı yerleri Va- kıflarca tamir edilmişti. Bu arada Yeşil Kubbe’nin kuzey-batı tarafındaki köşesindeki 3,5 m boy ve 2,75 m eninde bölümün nakışları ve sıvaları ta­mamen dökülmüş, bu kısımdaki celi sülüs ve kûfî hatlarda da eksilmeler ve bozulmalar olmuştu. Bu nakışları yine aynı renk ve güzellikte yapabilecek Konya’da usta bulunamamıştı. Bunun üzerine M. Yusuf Akyurt, nakkaşa ezdirerek hazırladığı haya­larla, bozuk olan köşeyi tamamen nakışları ve yazı­ları ile, diğer köşelerin tezyinatından ayrılamayacak şekilde tamir etmiştir. (Resim: 14 )

MÜZE

KÜTÜPHANE S Î’N İN AÇILIŞI

11.9.1926 tarihinde kurulan komisyon kanalı ile Dergâh’ın kapıları açılmış ve 11 Ekim 1926 ta­rihine kadar eşyalarla birlikte kitapların sayımı da tamamlanmıştır. Müzenin eşyaları arasında 3.222 cilt içerisinde, 3.690 adet de kitap vardı. Bu ki­tapları M. Yusuf Akyurt 11 Ekim 1926 ile, 10 Ka­

Resim 14: Yeşil Türbe’nin kuzey-batı tarafındaki kö­şesinde, M. Yusuf Akyurt tarafından yapılan malakârî işi tamirat.

MEVLÂNÂ DERGÂHI KİTAPLARI

NEREDEN ELDE EDİLMİŞTİ

Bugün müzeye dönüştürülen Mevlevi Dergâhı kitaplarının tamamı, birkaç Kur’ân-ı Kerîm’den, birkaç adet Mesnevi ve Divân-ı Kebîrden, tasavvuf ve felsefeye ait eserlerden ibaret idi. Mevlevîhâne’nin müstakil bir kütüphanesi yoktu. Bu kitaplar Selçuklu Devri emirlerinin, Karaman Oğulları’nın, Osman- h sultanlarının, vekillerin , mevki sahibi kimselerin ve Mevlânâ’ya karşı sev­gisi olan zenginlerin hediye ve vakfettikleri kitaplardan ibaret idi. Kitapların içinde cilt ve tezhip sanatları ve tarihi kıymeti yüksek olanları da vardı. Bunlar

 

 

 

 

Resim 15: Mevlânâ Dergâhı’nın 24. Postnişîni Hemdem Mehmet Sait Çelebi
—^J. i»i ill—k-A «2-J^Dİ’^’.^.jzy a .r jl_,ıA> _ı.

^^.W.’*.pj‘\.il#./el4^^^<i*^>^                                              _ç | ^U^A^İİ^lluZ.’

z.Vrozfftdü^t^â&^/u^^^                                         _ri

^Jp ^^Ziîıy? • H^»U4AyWV^t»vb vrnjjjiifeZtl jjûy7<iL-,Kİ>.>îetbÇ/

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1854 tarihine kadar Dergâh adamlarının elinde, şurada burada veya derviş hücrelerinde bulunuyordu.

1807 tarihinde doğup, 1858 senesinde ölen ve eski Mevlânâ Dergâhı’nın 24. Postnişîni olan Hemdem Mehmet Sait Çelebi (Resim: 15), ilminin de verdiği ilham ile, birçok kitaplar toplamış ve evinde özel bir kütüphane kur­muştu. Bu kitapları 1854 senesinde Mevlânâ Dergâhı’na nakletmiş ve vak­fetmiştir. Daha sonra Mevlânâ Dergâhı içerisinde yer alan, Kuyucu Murat Paşa nın kızı Fatma Hatun Türbesi’ne , Dergâh’ın kitapları ile birleştirerek yerleştirmiş ve bu türbeyi kütüphane haline getirmiştir.

Hemdem Sait Çelebi kendisinin vakfettiği kitaplar için birisi kare şekil­li ve 23 x 16 mm., diğeri oval şekilli ve 25 x 24 mm. ebatlarında iki mühür yaptırmış ve kitapların münasip yerlerini bu iki mühürle mühürlemiştir. Bu mühürlerden ikisinin de basıldığı kitaplar Hemdem Sait Çelebiye ait olanlar, yalnız oval mührün basıldığı kitaplar ise, diğer zevat tarafından Dergâh’a he­diye edilen kitaplardır. Kütüphanede bulunan kitapların yüzde doksanı Hem­dem Sait Çelebi’nin dergâha vakfettiği kitaplardır.

Kare şekilli mührün yüzeyinde;

Min kütübu 1 fakir İbni Hazret-i Mevlânâ

Kaddesen Allahu Sırrahu 1 A’lâ Şeyh Mehmet Sait,

Postnişîn-i Dergâh-ı Hazret-i Müşarün İleyhî 1271 (M.1854) yazılıdır.

Beyzi mührün yüzeyinde ise;

Vakıf Kütüphânesi Hazret-i Mevlânâ Kaddese Sırrıhü’l A’lâ . yazılıdır.

Bu kütüphanede bulunan kitaplar arasında cilt ve tezhip bakımından de­ğerli olanları, elden ele geçip yıpranmaması için buradan alınmış ve müzenin esas envanter defterine kaydedilmiştir.

MÜZEYİ VE MÜZE KÜTÜPHANESİNİ NE

E1ALDE BIRAKTIM

Bu konuda M. Yusuf Akyurt, kendi yazdığı özgeçmişinde şöyle yazıyor:

Müze kütüphanesinin kitaplarını okuyucuya bir kolaylık olmak üzere 63 sınıfa ayırdım. Her sınıfa mahsus olmak üzere, ayrıca kayıt defterlerine ken­dim kaydettim. Bir de her kütüphane dolabına konulan kitapların kolaylıkla bulunabilmesi için, raf sırası itibarıyla ayırıcı bir defter bastırıp, o rafta bulu­nan kitapların isim ve numaralarını kayıt ettim. Esas envanter kayıt defteri büyük olup muhtelif sütunları vardır. Bu defterde kitapların isimleriyle, bütün evsaf ve ebatlarını, sahife ve satır adetlerini, istinsah ve basım tarihini, hattat isimleriyle, nereden geldiklerini ve yazma kitapların birinci sahifelerinin ilk ve son sahifesinin son cümlelerini ihtiva etmektedir.

EMEKLİLİĞİM SEBEBİYLE NE KADAR KİTAP DEVR ETTİM

1 Kasım 1931 manzarası

 

Bu kitaplardan 3.222 si dergâhtan ve Maarif Vekaleti’nden temin olunan kitaplardır.

Bu kitaplardan 4.213 ü ise, şahsi mesaimin neticesi olarak temin olunan kitaplardır

Müzelik eşya ile kütüphane kitapları esasen dergâhın eşyasından ibaret idi. Bunları zenginleştirmek için çok gayret gösterdim. Konya’nın kaza ve köy­lerinden, camilerinden bir hayli eşya topladım. Kütüphane için tanıdığım ahbaplara yazdığım mektupların faydasını çok gördüm. Hele son zamanlar­da Mevlevi Tarikatı mensuplarından, Posta ve Telefon Hukuk Müşaviri eski dostum Ahmet Avni Konuk Bey, otuzaltı cilte varan Mesnevi Şerhi’ni, Fıh-i Ma-fih tercümesini, Füsusu’l-Hikem tercüme ve şerhi’ni, diğer teliflerini el yazmasıyla yazdığı eserlerinin tamamını Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi’ne

 

hediye etmesine muvaffak oldum. Bütün eşyanın mahreçlerini, evsafını bas­tırdığım müstakil defterlere kayıt ettim. Demirbaş eşyadan başka bütün müze eşyasının fotoğraflarını klişeleri ile birlikte tespit ederek birer adedini Maarif Vekaleti’ne, birer adetlerini de Konya Vilayeti’ne gönderdim. Kalan dörder adedini de müzede sakladım.

MÜZE KÜTÜPHANESİNİN OKUYUCUSU

Müze Kütüphanesi’nin açılışı, yerli ve yabancı araştırmacılar tarafından bü­yük ilgi gördü. Kütüphanenin açılış tarihi olan 28 Kasım 192 7 tarihi ile, 1938 senesi sonuna kadar açık bulunduğu 3.409 gün içerisinde, 61.405 okuyucu gelmiş •ve 62.814 kitaptan istifade etmiştir. Bu okuyucuların mesleklere göre ayırımı ise şöyledir

REİSİCUMHUR MUSTAFA KEMALİN 18 ŞUBAT 1931 TARİHİNDE KONYAYA DOKUZUNCU GELİŞLERİ

Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal, Afet Hanım ile birlikte, 1931 senesinde Konya’yı şereflendirmişler di. 18 Şubat 1931 tarihinde Konya’ya dokuzuncu defa geldiklerinde, bu defa Konya’da 12 gün kalmışlardır. Heyetin hemen arkasın­dan, Konya Milletvekili Fuat Gökbudak ve Haşan Ali Yücel de gelmişlerdi. Reisicumhur Gazi Hazretleri, 21 Şubat 1931 Cumartesi günü saat 15.30 da Konya Müzesi’ne teşrif buyurdular. Heyet önce müdür odasına alınmış, bi­rer kahve içildikten sonra müzenin gezilmesine başlanılmıştır. Âsâr-ı Atîka Müzesini ziyaret, üç buçuk saat sürmüş ve geziye önce tezhip ve cilt dairesin­den başlanılmıştır. Atatürk’ün Tezhip dairesinde özellikle üç kitap dikkatlerini çekmiştir. Bilhassa Türkçe Tefsirler ile ilgilenmiş ve Türk lügati için burası bir hazinedir, demişlerdir. Bundan sonra Türk Kumaşları Bölümünü geçmişler, puşîdelerin incelemesinden sonra, bazı yeni Avrupa kumaşları ile Eski Türk Kumaşları’nın mukayeselerini yapmışlar ve çok takdir etmişlerdir. Daha sonra hah bölümünde halıları birer birer incelemişler, 144 ilmekli hah ile ise özel-

 

Resim 16: Şems-i Tebrizî’nin serpuşu
Resim 17: Türkmen mantosu ve M.Yusuf Akyurt’un eşi Sıdkıye Hanım.

likle ilgilenmişlerdir. Bilahare kumaşlar ve elbiseler bölümüne geçmişler Mevlânâ’nın elbiselerini ve Şems-i Tebrizî’nin ser­puşunu (Resim: 16) birer birer incelemişler ve bilhassa Şems-i Tebrizî’nin serpuşu nazar-ı hayretlerini celbetmiştir. Bu bölüm­de 250 sene önce Konya’nın Karaağaç’ında yapılmış olan siyah kumaş üzerine el işi ile işlenmiş Türkmen mantosunu görmüşler ve çok beğendiklerini ifade etmişlerdir. M. Yusuf Akyurt man­toyu hemen orada bir hanımın üzerine giydirerek, Atatürk’e öyle göstermek istemiş ise de, manto ufak bedenli olduğu için kimsenin bedenine uymamış. Nihayet M. Yusuf Akyurt ‘un eşi Emine Sıdkıye Hanım ufak bedenli olduğu için ona giydirilmiş ve Atatürk’e gösterilmiştir ( Resim: 17). Bu mantonun ön, yan ve arkadan çekilen üç poz fotoğrafı daha sonra Atatürk’e sunul­mak üzere Ankara’ya gönderilmiştir.

Ayrıca bu gezi detaylı olarak Vakit Gazetesi’nde yer almış (Resim. 18) ve Atatürk’ün verdiği taktirname ve Sıdkıye Hanım’ın üzerine giydiği Türkmen mantosu ile önden ve arkadan çekilmiş iki resmine de gazetede yer verilmiş­tir.

Vakit Gazetesi’nde Gazi Hazretleri’nin teşekkürü ve mantonun resimleri görülünce, bu resimler Almanya’dan da istenilmiş. M. Yusuf Akyurt mantonun üç resmini de Almanya’ya göndermiştir. Bir müddet sonra İstanbul’da veri-

len adrese bir emanet geldiği bildirilmiş, emanetler alındığında, Almanya’ya gönderilen mantonun üç poz resminin büyütülmüş fotoğraflarının olduğu anlaşılmıştır.

Müze gezisi, müze içinin karanlık olması ve elektrik tesisa­tının henüz yapılmamış olması nedeniyle, petrol lambaları. ışı­ğında gezilebilmiştir. Bu nedenle Atatürk müzeye mükemmel bir elektrik tesisatı yapılmasını, orada emir buyurmuştur.

Müzeden sonra Müze Kütüphanesine geçmişler, burada ki­tapların tasnifleri, tertipleri ve kitapların aranıp bulunmasındaki sürat, pratiklik ve intizamını incelemişler ve müdüre iltifat ve taktirlerini belirtmişlerdir. Ayrıca Atatürk burada da elektrik tesisatının süratle yenilenmesi emrini yenilemişlerdir.

Daha sonra heyet tekrar müdür odasına geçmişler, bu defa müzenin kayıt defterlerini ve dosyalarını incelemişlerdir. Bu arada M. Yusuf Akyurt tarafından yazılmış olan Mevlevilik Tarihi hakkındaki kitabı da incelemişler ve pek enteresan bir eser demişler­dir. M.Yusuf Akyurt daha sonra neşredilecek olan Konya Âsâr-ı Atîka Müzesi Rehberi’ nin bir nüshasını burada Atatürk’e arz ve takdim etmiş, kendisi de memnuniyetle kabul etmiştir.

Kemal Paşa müdür odasından çıkarken, M. Yusuf Akyurt’un 6 yaşındaki oğlu karşısında durup askerce bir selam vermiş, se-

 

l UMA >J ŞUHAf –                                    t • I

 

 

 

Büyük Reisimiz tetkik buyurdukları

Konya müzesini takdir ettiler

Resim 18: Atatürk’ün verdiği taktirname ve M. Yusuf Akyurt’un eşi Sıdkıye Hanım’ın Türk­men mantosu ile çekilmiş resmine de yer veren Vakit Gazetesi’nin 27 Şubat 1931 tarihli nüshası.

 

lam Atatürk’ ün çok hoşuna gitmiş, sonra çocuğu başının iki yanından elleri ile tutmuş ve havaya kaldırmıştır. Sonra da acıdı mı ?, diye çocuktan sormuş. Çocuk ; Türklerin başı acımaz paşam, diyerek, tekrar çocukça bir selam daha vermiş. Bu durum Gazi’nin pek hoşuna gitmiş ve aferin sana, diyerek çocuğun iki yanağından da öpmüş. Müzeden çıkarlarken hademeler dahil herkesin eli­ni sıkmışlar.

Heyet, Mevlânâ Müzesi’nin hemen önünde yer alan Sultan Selim Cami- inin önünden geçiyorlarmış. Bu arada çocukların yanına bir de köylü çocuğu sokulmuş. Paşa herkese elini uzatınca, bu çocukta hemen elini uzatmış. Bunu gören Paşa, onun da elini sıkmış. Fakat çocuk Paşa nın elini bırakmamış. Ben senin elini öpeceğim bırakmam, demiş. Sonra Paşanın elini öpmüş. Çocuk bu olaydan dolayı o kadar sevinmiş ki, tarifi mümkün değilmiş.

 

Atatürk tezhip ve cilt dairesinde Kur’ân-ı Kerîmlerin Türkçe tefsirlerini ve Aşık Ömer Divanı ’nda geçen Türkçe kelimeleri görerek, burası Türk lügati için bir hazinedir demiş ve bu kitaplarda geçen Eski Türkçe kelimelerin izahları ile birlikte kendisine gönderilmesini istemiştir.

Atatürk Konya Müzesine teşriflerinde, 49 numaralı Eski Türkçe Kur’ân-ı Kerîm ile, Aşık Ömer Divanı ’nı görmüşler ve metinlerinde mevcut olan Türk­çe kelimeleri, izahlarıyla birlikte kendilerine gönderilmesini emir buyurmuşlardı. M. Yusuf Akyurt, Kur’ân-ı Kerîmde, Eski Türkçe 1280 kelime tesbit ederek üç dosya halinde muhtelif tarihlerde Ankara’ya göndermiştir. Bu kere de, Aşık Ömer Divanında tesbit ettiği kelimeleri, bazı manzumelerin tahlillerini, o manzume­lerde mevcut Eski Türkçe kelimelirin izahlarını, Aşık Ömer ve Kızıl Elma hak­kında malumatları bir dosya halinde Ankara’ya göndermiş ve bu durumu Riyaset-i Cumhurluk makamına şu yazı ile bildirmiş ve aşağıdaki cevabi yazıyı almıştır;

17.1.1935 Riyaseti Cumhur Kâtibi Umumîliğine

Atatürk üç yıl önce Konya Müzesi’ni şereflendirdiklerinde bazı eserlerde bulunan Türkçe kelimelerin toplanarak izahlarının yazılmasını ve doğrudan doğruya kendilerine gönderilmesini emir buyurmaları üzerine, muhtelif tarih­lerde üç dosya takdim kılınmış idi.

Aşık Ömer Divanı’ndan topladığım Türkçe kelimelerin izahları ile beraber, bazı manzumelerin asıllarını ve bu manzumelerde mevcut Türkçe kelimeler hakkındaki düşüncelerimi havi dördüncü dosya Atatürk’e arz etmek üzere su­nulmuştur.

Müze Müdürü

Yusuf Akyurt

21 / 1 / 1935

Türkiye Riyaset-i Cumhur

Kâtip-i Umumîsi 4/ 48

Bay Yusuf Akyurt
Müze Müdürü-Konya

Reis-i Cumhur Atatürk’e sunulmak üzere, 17.1.1935 tarihli yazı ile gönderdiğiniz Aşık Ömer Divanı’nın açıklaması ile, bazı Türkçe kelimelerinin izahı hakkındaki dosya alındı ve kendilerine takdim edildi. Bundan dolayı kı­vanç duyduklarını bildirir, saygılarımı sunarım.

Umumî Kâtip

  1. R. Soyak

 

REİSİCUMHUR MUSTAFA KEMALİN MEVLÂNÂ MÜZESİ HAKKINDA İNTİBALARI

21 Şubat 1931 senesinde Konya Âsâr-ı Atîka Müzesini ziyareteri, 3,5 saat devam etmiş, tetkikler yapmış ve M. Yusuf Akyurt’a imtihan tarzında sorular sormuştur. Aldığı cevaplardan ve cevaplarla birlikte M. Yusuf Akyurt’un gösterdiği tasnif defterleriyle, sayım ve sayım ile ilgili cetvellerden, müze eşyasıyla kütüphanenin kayıt ve intizamından çok memnun olmuşlar ve önceden M. Yusuf Akyurt tarafından hazırlanıp tezhip edilmiş levhaya, intihalarını şöyle yazmışlardır; ( Resim: 19)

BİLGİ ESERİ OLDUĞU ANLAŞILAN TERTİP TE TANZİMDEN ÇOK MEMNUN OLDUM

Gazi M. Kemal

  1. Yusuf Akyurt’un hanımının Türkmen manto­su ile çektirdiği resim ve Gazi’nin verdiği takdirname o günkü gazetelerde yer almıştır.

Bu kıymetli satırlardan ve ziyaretleri esnasında büyük bir memnuniyet ve intiba ile müzeden ayrılacakları sırada, cesaret alarak milli Türk nefiselerinin harap olmakta olduğunu ve bir kısmının askerin işgalinde bulunduğunu, baş vuracak yer olmadığından ve bakımsızlıkdan, veya genişletme bahanesiyle tahrib olunduğundan, maarif ve evkafın bunları korumaya yanaşmadığımdan ve tamirlerine başlamadıklarından , bu yüzden ecnebilerin türkler aleyhinde kıyamet kopardıklarını, bunların muhafazaları için yazdığı rapor ve yazıların dosyalarını gösterdikten sonra, kurtarıcımız yanında bulunan maiyetlerine hitaben ;

Vazifesini pervasız ve muannidane (inatçılıkla) yapan bir müdür böyle çalışır ve bir dergâhı, enfes bir müzeye çevirir, buyurdular.

Işgal-i Askeriyede olan abidelerin boşaltılmasını, tamire muhtaç olanların tamirini ve eski eser abideleri hakkındaki M. Yusuf Akyurt’un şikayetlerini doğrudan doğruya Reisi Cumhur Umumi Katipliğine yazılmasını ve abideleri gösterdikten sonra, aşağıdaki telgrafı Baş Vekil İsmet Paşaya çektiler.

 

GAZÎ M. KEMAL’İN İSMET İNÖNÜ’YE . ÇEKTİĞİ TELGRAF

Konya’dan – 21.02.1931

Acele ve Önemlidir

Başvekil İsmet Paşa Hazretlerine;

Son tetkik seyahatimde muhtelif yerlerdeki müzeleri ve eski sanat ve me­deniyet eserlerini de gözden geçirdim:

  • İstanbul’dan başka, Bursa, İzmir, Antalya, Adana ve Konya’da mevcut müzeleri gördüm. Bunlarda şimdiye kadar bulunabilen bazı eserler muhafaza olunmakta ve kısmen de ecnebi mütehassısların (1) yardımı ile tasnif edilmek­tedir. Ancak, memleketimizin hemen her tarafında emsalsiz defineler halinde yatmakta olan kadîm (2) medeniyet eserlerinin ileride tarafımızdan meydana çıkarılarak ilmi bir surette muhafaza ve tasnifleri ve geçen devirlerin sürekli ihmali yüzünden pek harap bir hale gelmiş olan âbidelerin (3) muhafazaları için müze müdürlüklerinde ve hafriyyat (4) işlerinde kullanılmak üzere Ar­keoloji mütehassıslarına kat’î (5) lüzum vardır. Bunun için Maarifçe hârice (6) tahsile gönderilecek talebeden bir kısmının bu şubeye tahsisi (7) muvafık olacağı fikrindeyim.
  • Konya’da, asırlarca devam etmiş ihmaller sebebiyle, büyük bir harabî (8) için­de bulunmalarına rağmen, sekiz asır evvelki Türk medeniyetinin hakiki mimarî şaheserleri sayılacak kıymette bazı mebânî (9) vardır. Bunlardan bilhassa Karatay Medresesi, Alaeddin Camii, Sahip Ata Medrese Cami ve Türbesi, Sırçalı Mescit ve İnce Minareli Cami, derhal ve müsta’celen (10) tamire muhtaç bir haldedir. Bu tamirin gecikmesi, bu abidelerin kamilen indirâsını mucip (11) olacağından evvela asker işgalinde bulunanların tahliyesinin ve kaffesinin (12) mütehassıs zevat neza­retiyle tamirinin temin buyurulmasını rica ederim.

GAZİ M. KEMAL

Bu şikayetim üzerine Reis-i Cumhur Hazretleri’nin çektikleri telgraf, Konya’da büyük bir tesir uyandırdı. Türk Abidelerini işgal eden ve tahribine yeltenen kimseler yanında bu durum hoş karşılanmadı. M. Yusuf Akyurt’a karşı büyük bir infial hasıl oldu. Bu hareketinden dolayı müzeye ödenek veren ve eski eserlerin muhafazalarını düzenleyen Vali izzet Bey çok memnun oldu. Vatan vazifesi icabı olarak altı seneden beri didindiği ve eski eserlerle ilgili büyük makamların himaye ve alakalarını çekmeye muvaffak olamadığı halde,

 

  1. Yusuf Akyurt’un bu şikayeti Reis-i Cumhur yanında bir defada, hüsn-i kabul görmesi vicdani ve ebedi neşeye ve ağızdan ağıza dolaşmasına sebep oldu. Bunun üzerine Maarif Vekaletinden şu yazıyı aldı;

4 Nisan 1931 Numara 85123

Konya Müzesi Müdürlüğüne

Cumhuriyet Hükümeti, memleketimizde asırlardan beri yapılmakta olan âsâr-ı atîka tahribatının önüne geçmeye azmetmiştir. Maziden yadigar ka­lan bu eserlerin tahribini, milli irfanımıza bir suikast mahiyetinde olduğu ve medeni varlığımız aleyhinde bir çok propagandalara vesile teşkil ettiği için, muhafazalarına özen göstermek , en acil vazifelerimizden biridir. Müzelerin ve eski sanat eserlerinin iyi muhafaza ve tamirleri, Reis-i Cumhur Hazretle­ri ve Baş Vekalet celileri tarafından katiyetle emir duyurulmuştur. Adı geçen abideleri muhafaza için valilerle temasa geçerek, müessir tedbirler alınması ve Asâr-ı Atîka Nizamnamesi’nin hükümlerine tamamen riayet için hassasiyet gösterilmesini ve bu husustaki icraatdan muntazaman malumat verilmesi ca­izdir.

H.Z

Maarif Vekili

Esat

Bu yazı üzerine Müze Müdürlüğü Maarif Vekalet’ine şu yazıyı yazıyor;

19 Nisan 1931 Koya Müzesi Müdürlüğü 80/906

Maarif Vekaleti Celilesine

4/4/1921 tarih ve 85123 numaralı emirnameye cevaptır.

Meşgul olan âsâr-ı atîkanın tahliye ve müze idaresine teslimi hakkında vaki olan teşebbüsat-ı müessere üzerine Konya’ da ince Minare camii müze idaresine teslim edilerek, anahtarı cihet-i askeriyeden alınmış ve bu husus için tanzim edilen tutanağın bir sureti, yazı ekinde takdim edilmektedir. Diğer Âsâr-ı Atîka abidelerinin tahliye ve teslimi hakkında teşebbüsler ve takibat­ta bulunulmakta olduğu ve bu gün askeri hapishane olarak kullanılan Sırçalı Medrese’nin tahliyesi için, Beşinci Kol Ordu Kumandanlığına, Müdafa-i Milliye Vekaleti tarafından, tahrirat yazılması münasip olduğunu arz ede­rim.

 

Teslim Mazbatası

İnce Minare Camii binası boş olarak anahtarıyla birlikte Konya Müzesi Müdürü Yusuf Beyefendiye teslim edilmiş, iş bu mazbata iki nüsha olarak tanzim kılınmıştır. 18 Nisan 1931

  1. Kolordu inşaat Heyeti Reisi Binbaşı Ömer Namık

Bu yazı üzerine de Maarif Vekaleti’nden Müze Müdürlüğü’ne şu yazı gelmiştir;

29 Nisan 1931

Maarif Vekaleti 85203

Konya Müzesi Müdürlüğüne

Konya’daki tarihi mebâninin boşaltılması hususunda Beşinci Kolordu­ya yazılmış olduğu Milli Müdafaa Vekaleti’nin 14. 4. 1931 tarih ve en. inş. ikinci kısım 1309/ 467 sayılı yazısı ile bildirilmiştir. Bu boşaltma işini, Kol ordu nezdinde takip ederek malumat verilmesini, tahliye edilen mebâninin tutanaklarını gösteren bir sıra numarası, abide ismi bulunan birer tutanak tu­tulmasını, halihazır vaziyetleri hakkında mütalaalarınızın acilen bildirilmesini rica ederim efendim.

Maarif Vekili Esat

M.Yusuf Akyurt bunca çalışma ve didinmeleri boşa çıkıp, Konya’daki eski eserlerin tahliye ve tamirleri için bir faaliyet göremeyince, Atatürk’ün geçmiş emirleri üzerine Riyaset-i Cumhur Umumi Katipliği’ne hususi bir mektup gönderdi. Bu mektuba aldığı cavap da şöyledir;

16/ 11/ 1931 – Ankara

Konya Müzesi Müdürü
Yusuf B eyefendiye

Geçen sene Reisi Cumhur Hazretleri Konya’ya teşrif buyurdukları sırada, cihet-i askeriyenin taht-ı işgalinde bulunan bazı binaların tahliyesini, icap edenlerin tamirlerini emir buyurmuşlar idi. Bugün cihet-i askeriyenin işga­linde kıymet-i tarihiyeyi haiz bina var mıdır ? Karatay Medresesi, Sahip Ata Türbesi gibi, muhtaç-ı tamir olan kıymetli eserlerin tamirleri bitmiş midir ? Bu babda malumat lutf etmenizi rica ederim efendim.

 

26.11.1931

Konya Müzesi Müdürlüğü 199/1035

Cenab-ı Alisine Riyasit-i
Cumhur Umumî Kâtipliği

  • 1931 tarihli hususi emirnamelerine cevaptır. Konya’da cihet-i as- keriyenin işgali altında bulunan kıymet-i tarihiye ve sanaiyeye haiz binalar şunlardır;
  • Alaattin Camii ve Türbesi
  • Sahip Ata Camii ve müçtemilatı = Bunların ikisi henüz tahliye edil­memiştir.
  • İnce Minare Darü’l-Hadisi: 11 Nisan 1931
  • Sırçalı Medrese: 8 Ekim 1931 tarihlerinde tahliye ve müze idaresine teslim olunmuştur.
  • Karatay-ı Kebir Medresesi: Vaktiyle tahliye etmiş idim.

Eski eserlerin tamir ve iyi muhafazaları hakkında şimdiye kadar cereyan eden muemelat ile makamat-ı iadesine takdim ettiğim dört sahife yazı sure­tini ilişikte takdim etmek, faideden uzak değildir. Arz olunan binalar evvelce makamınıza sunulduğu üzere günden güne harap olmaktadır. Reis-i Cumhur Hazretleri’nin tebliğ buyurulan emirleri üzerine, Konya Vilayeti bahsi geçen eserlerin muhafazası için, Vilayet bütçesine 1.500 lira tahsisat koymuş, Konya Evkafı’ndan da, 500 lira alarak ince Minare ile, Karatay Medresesi’nin dış muhafaza duvarlarını yaptırmayı ve Karatay’ın cenubuna tesadüf eden sahip­li araziden mübadele suretiyle bir miktar alınarak Karatay arsasına ilave ile, harici cihetten muhafazasını temin edecek bir tedbir alınmış olacaktır. İnce Minare ile Karatay’ın dış duvarları yapılmaktadır. 1.500 liradan başka tahsisat verilmesine mali imkan yoktur. Evkaf ve Maarif bütçelerinden yardım edilmez ise bu eserlerin esaslı tamirleri mümkün değildir. Vilayet eserlerin en çok dış duvarlarını yaptırabilecektir. Bundan başka bu eserlerin çok ince sanatlarına el sürecek vilayette uzman yoktur. Vilayetin kalfa ve mühendislerine el sürdür­mek doğru değildir. Buna binaendir ki, vaktiyle Maarif Vekaletine ve Evkaf Umum Müdürlüğü’ne yazılmıştır.

Evvelce bu sene Evkaf mimarı Salim Bey, Konya’ya gönderilmişti. Birlikte binalar birer birer dolaşılarak tamiratın esaslı projelerini tesbit etti. Binala­rın boşaltılmalarından sonra yapılması zorunlu olan, acil tamirat için Maarif Vekaleti’nin talebi üzerine Mimar İhsan Bey ve Konya Asâr-ı Atîka Muhip­leri Cemiyeti Reisi Ferit Bey’lerle acizleri, çok acele bir liste tanzim ederek mülga Maarif Emaneti’ne verilmiştir, (merbut. 1). Gerek Evkaf mimarının tetkik neticesi, gerek liste hakkındaki muamele tarafımca bilinmemektedir. Bugünkü perişanlık, ancak uzman mimarlar tarafından ve çok ödenek sarfıyla ortadan kaldırılabilir. Asâr-ı Atîkanın muhafazası için, kanuni merci Maarif Vekaleti’dir. Vekalet adı geçen Evkaf Müdürüyeti Umumiyesi ile müştere-

 

ken bu işle uğraşması lazım ve zaruridir, (merbut.2). Müzede perakende bir vaziyette duran ve içinde yüksek kıymete haiz eserler bulunan islami ve gayrı islami taşlarla, diğer bazı eşyanın teşhiri için, Reis-i Cumhur Hazretleri’nin müzeyi teşriflerinde emir buyurdukları salon henüz yapılmamıştır. Evkaf mi­marı Salim Bey, inşa olunacak salonun ölçümünü de yapmıştır, (merbut.3). Evkaf ve Maarif bütçelerine yük olmaksızın buraca yapılabilmesi için ancak bir çare vardır. Sabık Mevlevi Dergâhı’na ait geliri, dergâhın müzeye dönüş­türülmesinden sonra Evkaf îdaresi’nce alınmakta ve müzenin ve eski eserlerin korunması ve tamiri için, bir lira bile sarf edilmemektedir. Bu paralar doğ­rudan doğruya Konya Müzesi’ne tahsis edildiği ve seneden seneye Vilayet ve Maarif bütçesiyle Evkaf Müdürüyeti’nce yardım yapıldığı taktirde, adı geçen tamiratın icrası mümkündür (merbut.2). Bahsi geçen abidelerden teslim edi­lenlerle, edilecek olanların tahripten korunma ve iyi korunmaları için bunlara bekçi atanması zorunludur. Bugün kapalı olan hayrat hizmetine, Evkaf idare­since yarı ücret verilmektedir. Bu hademeden güvenilir olanlarından beş, altı kişinin ücretlerinin tam olarak verilmesi ve muhafız ünvanı ile istihdamları münasip bir tedbirdir (merbut.4). Evkaf mimarlığınca tesbit olunan proje­lerin tamamlanması ve kabulüne kadar acil olan tamiratın icrası için listenin ihtiva ettiği 8.000 liranın harcanılmısı zaruridir (merbud.l). Vilayetle Kon­ya Evkafı’nın 2.000 lira vermelerine nazaran, adı geçen 7.000 liranın acilen Maarif Vekaleti’nce Evkaf Umum Müdürlüğü ne tahsis ve sarfına müsaade buyurulmasını istirham ederim efendim.

Konya Müzesi Müdürü Mehmet Yusuf

Ankara- 16 Aralık 1931 Türkiye Cumhuriyeti Riyaseti Kâtip-i Umumîsi

Yusuf Bey Efendi

Âsâr-ı Atîka Müzesi Müdürü Konya

  • Sahip Ata Camiinin tamamen boşaltılması, Milli Müdafaa Vekaleti nez­dinde teşebbüsünüzle gerçekleşmiştir.
  • Yalnız ilişik krokide gösterildiği gibi, Alaattin Camiinin şimdilik “ A” bo­şaltılacak, “ B-C” kısımlarından levazım eşyası muhafaza olunacaktır. Bu “B-C” kısımlarının da iyi muhafazası için vekaletçe alakadarlara lazım ge­len emirler verilmiştir.
  • Oraya yapılacak tebligat dairesinde boşaltılan Sahip Ata ile, kısmen tahli­ye olunan Alaattin Camii’nin teslim edilerek neticenin bildirilmesini rica ederim efendim.

19 Aralık 1931

218 /1045

Riyaset-i Cumhur Umumî Kâtipliği Canibine

16 Kasım 1931 tarihli hususi emirnameye cevaptır.

16 Aralık 1931 tarihli, hususi emirnameleri cevabıdır. Askeriye tarafından tamamen boşaltılan Sahip Ata Camii, müze idaresine 9.12.1931 tarihinde teslim edilmiştir. Alaattin Camiinin âsâr-ı atîkadan madut orta kısmı boşal­tılmış ve levazım eşyası muhafaza olunacak kısımların merkezden ayrılması için bölme tahtaları konmaya başlanacağından, inşaatın tamamlanmasından sonra anahtarı alınacaktır. Düzenlenilecek teslim tutanakları alınacaktır. Tan­zim olunan teslim tutanakları teati edilmiştir. Ankara’dan görevli gelmiş olan Levazım-ı Umumiye 3. Şube Müdürü Binbaşı Nail Bey, Konya Evkaf Müdü­rü ile birlikte Sahip Ata ve Alaattin camilerini dolaşarak inceleme yapılmış, her iki eserde tahribatın görülmemiş olduğu arz olunur.

Konya Müzesi Müdürü Mehmet Yusuf

Teslim Mazbatası Sureti

Konya’da Alaaddin Camii’nin minberi, mihrap ve kubbeyi havi olan orta kısmı cihet-i askeriyece tahliye olunmuştur. İlk tarafın bölmeleri yapıldıktan sonra anahtarı müzeye teslim edilecektir. Âsâr-ı atîka-i nefiseden olan ağaçtan yapılmış minber ile, sonradan tarz-ı cedid üzre yapılmış olan mihrap heyet-i asliyesiyle mahallinde terk edilmiştir. Bu iki eserde tahribat yoktur. İş bu maz­bata üç nüsha olarak tanzim ve teati kılındı. 22 Kasım 1931

Konya Âsâr-ı Atîka            N.N.7. Lv. Eşya ve                       Konya Anbar         Katibi

Müzesi Müdürü                  Teçhizat Anbar Müdürü

Mehmet Yusuf                    Yüzbaşı Niyazi                              M. Şükrü

 

23 Aralık 1931

Türkiye Cumhuriyeti Riyaseti Kâtip-i Umumîsi Ankara

Yusuf Beyefendi
Asâr-ı Atîka Müzesi Müdürü

Konya

Sahip Ata ve Alaattin Cami’lerinin boşaltılmaları ile beraber lüzum göste­rilen tamiratın da yaptırılması için, Baş Vekaletten ricada bulunulmuştur. Alı­nan 18.12.1931 tarih ve 6/4308 numaralı yazıda, Vilayet bütçesiyle, Evkaftan verilen ve halen kasada mevcut, 2.250 lira ile tamiratın tesbit ve gerçekleşmesi, oraya mimar görevlendirilmesi Evkaf Müdürlüğü ne bildirilmiştir. Efendim.

Kâtip-i Umumî M. Tevfik

Alaeddin Camii hakkında Marif Vekaleti Asâr-ı Atîka Müzeleri Müdürlüğü’nden alının telgraf şöyledir:

27 Aralık 1931 86164 Konya Müzesi Müdürülüğüne

Alaaddin Camii’nin son vaziyeti hakkında etraflı izahat verilmesini rica ederim efendim.

Âsâr-ı Atîka Müzeleri Müdürü

Hamid Zübeyr

Konya Müzesi Müdürlüğü 1061/225

CEVAP

Alaaddin Camiinin mihrap ve minber kısmı tahliye olunmuştur. Sağ ve sol tarafları hükümetçe görülen lüzum üzerine muvakkaten işgal edilmektedir. Tafsilat postadadır. Acele malumatı Milli Müdüfaa Vekaleti Levazım Üçüncü Şube Müdürülüğu nden almak mümkündür. 28 Aralık 1931

 

Yukarıdaki yazışmalardan da anlaşılacağı üzere M.Yusuf Akyurt tarihi eser­lerin boşaltılması ve tamirleri konusunda Vakıflar Genel Müdürlüğü, Maaarif Bakanlığı, Baş Vekalet ve Reis-i Cumhur Genel Sekreterliği ile sık sık yazış­malar yapmıştır. Bunun neticesinde de, İnce Minare Daru 1-Hadisi 11.4.1931 tarihinde, Sırçalı Medrese 18. 10. 1931 tarihinde, boşaltılarak müzeye teslim edilmiştir. Alaattin Camii ve Türbesi’nde askeri levazım oldukça fazla oldu­ğundan, müze için gerekli olan mihrap ve minber civarı, 9.12. 1931 tarihinde boşaltılmış ve burası bir tahta perde ile ayrılmıştır. Karatay Medresesi ise daha önce teslim alınmıştır. Sahip Ata ve müçtemilatında ise askeri ecza malzemesi ile dolu olduğu için boşaltılamamıştır. Bu iki binanın boşaltılabilmesi içinde dışarıda yeni bir boş bina aranmaya başlamış, daha sonra aranan bina bulu­nunca, bu bina da 9.12.1931 tarihinde, içine bulunan malzemeler boşaltılarak teslim edilmiştir. Hasbey Daru 1-Huffazı 30 Ocak 1929 da Vakıflar idaresine teslim edilmiştir.

CUMHURİYETİN ONUNCU YILINDA MÜZEDE AÇILAN SERGİ

Cumhuriyetin onuncu yıldönümündeki bayramda, bakanlığın emri üzerine müze üç gün süre ile halka ücretsiz olarak açılmıştır. Bu arada müzenin bir salonunda da yalnızca Türk işi olmak üzere Selçuklu ve Osmanlı sikkeleri, maden işleri, ağaç oyma işleri, Türk halıları, Türk iplik dokuması, Üsküdar, Bilecik ve Bursa çatmaları teşhir edilmiştir. Vatandaş bu sergiye büyük ilgi göstermiştir. Bilhassa çatma ve ipekli dokuma ile halı kısmı özellikle doku­macılarımız üzerinde hayli alaka uyandırmış, dukumacılık ile uğraşan köylü ve esnafımızca açılan sergi, incelemeleri için bir fırsat olmuştur. Böylece bu serginin açılmasının isabetli olduğu anlaşılmıştır.

1933 senesinde ilk defa açılan bu sergiyi ve müzeyi ücretsiz olarak gezen­lerin sayısı şöyledir ;

Öğrenci Kadın Erkek Toplam
270 263 387 920 Bayramın 1.günü
535 738 687 1.960 2. “
1.073 3.608 1.733 6.414 a 3 . “
1.878 4.609 2.807 9.294

 

DOLMABAHÇE SARAYINDA AÇILAN TARİH SERGİSİ

Atatürk, 20 – 26 Eylül 1937 tarihleri arasında Dolmabahçe Sarayında toplanacak olan II. Tarih Kongresi’ nde, Türk kültür varlıklarının dünyaya duyurulması amacı ile, Muayede Salonunda bir de sergi açılmasının iyi ola-

Resim 20: Atatürk, II. Türk Tarih Kongresi Sergisi’nde Alacahöyük buluntularını incelerken

cağını düşünmektedir. Atatürk , Dolmabahçe Sarayı’nda açılacak olan Tarih Sergisi’nin (Resim: 20-21) hazırlanması için, Konya Müzesi’nden tanıdığı ve değer verdiği M.Yusuf Akyurt’u görevlendirmiştir. Atatürk; “Bunu yapabilecek bir kişi var. O da Konya Müze Müdürü, onu getirin ” emrini verir. Mehmet Yu­suf uzun zaman İstanbul’da kalır. Serginin hazırlanması ile uğraşır. Nevarki M. Yusuf Akuyurt boynunda çıkan çiban nedeni ile, adeta ölümden döner ve bu nedenle serginin açılışına katılamaz.

ANKARA’DA

AÇILACAK SERGİ

5.10.1936

Riyaseti Cumhur Kâtibi Umumîliğine

Tarafımdan yapılmış oyma işlerinden yanımda bulunanlardan İktisat Vekaleti’nin emri ile, Ankara’da 29. 10. 1936 da açılacak sergide teşhir edilmek üzere gönderdiğim iki çerçevenin birer fotoğraflarını ekli olarak sunuyorum.

Resim 21: II. Türk Tarih Kongresi Sergisi’nden bir görünüm

Küçük çerçeve Karaman Oğulları Devrini takli- den, diğer büyük çerçeve ve içindeki tablo ise, Anado­lu Selçukileri Devrinde 1251 miladi senesinde, Türk- lerin iftihar edeceği bir eser olan Emir Celalettin’in yaptırdığı, Büyük Karatay Medresesi’nin çini duvar-

 

 

 

44

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

larını aynen 1/ 5 nisbetinde ve aynı renkleri ile sulu boya olarak tarafımdan yapılmışlardır ( Resim: 22). Bunların Atatürk’e sunulmasını dilerim.

Bugün Türklerin en mühim güzel sanatlarından olan çinicilik vesair oyma işlerini, resim ve sanat bakımından taklit edebilecek bir uzman yoktur.

İstanbul sanatlar mektebinde 33 sene süren tedrisim sırasında epeyce talabe yetiştirmiş isem de bir kısmı umumi harpte şehit olmuş, kalanlarda maalesef mesleklerini değiştirdiklerini, bugün memlekette bu gibi eserleri fen ve riyazi dairesinde tersim ve imal edecek sanat uzmanları kalmamıştır.

Konya şehri bu gibi nadir eserlerin başlıca ve zengin bir hâzinesi sayılabilir. Matematik ve resme biraz aşina birkaç genç verilir veya sanat mektebinde bu işe bir köşe ayrılırsa, bunların tersim usulünü ve oymaların tarzı imalini öğre­tirsem unutulmuş milli bir sanatın ihya edilmiş olacağı mütalaasında olduğum­dan, tensip buyurulduğu taktirde bunun da arzını derin saygılarımla dilerim.

Konya Müzesi Direktörü

Yusuf Akyurt

(Reisicumhurhık arşivi f- 15)

Konya Müzesi Direktörü M. Yusuf Akyurt imzası ile gönderilen mektu­bun sureti, ilişiği, fotoğraflarla birlikte Atatürk’ün emirlerine sunulduğunu de­rin saygılarımla bildiririm.

Umumî Kâtip Vekili

Reisicumhurduk arşivi a- 821

  1. YUSUF AKYURT’UN EMEKLİLİĞİ

M.Yusuf Akyurt, işte bu müzeden, 1 Temmuz 1941 tarihinde yaş haddinden emekli olmuştur. Yusuf Akyurt emekli olmadan önce müzenin kadrosu şöyle idi;

MEMUR KADROSU

  1. YUSUF AKYURT’UN TÜRK TARİH KURUMUNDAKİ HİZMETLİRİ

M.Yusuf Akyurt, Konya Müze Müdürlüğü’nden emekli olduktan son­ra, 150 lira ücretle Türk Tarih Kurumu’nda, Türk İslam Kitabeleri Uzmanı olarak çalışmaya başladı. Mevlânâ Müzesi’nde çalışırken, Prof. Remzi Oğuz Arık, Yusuf Akyurt’a emekli olduktan sonra, Ankara Türk Tarih Kurumunda çalışması için teklifte bulunmuş ve orası için çok değerli bir kimsesiniz, de­mişti. Bu teklif üzerine müzeden emekli olunca, 1942 yılında TT Kurumunda göreve başladı. Önceleri Ankara’ya evini taşımadı. Bir pansiyonda kaldı. Bir

hayli zaman sonra Cebeci semtinde bir ev kiraladı ve ailesini yanına getirdi. Bilahare ücreti sırası ile önce 200 liraya, sonra 250 liraya, daha sonra da 350 liraya yükseltildi. Bu vazifede sekiz sene dört ay müddetle çalıştı. Bu müddet içeri­sinde anadoluyu dolaşarak, Türk Abidelerinin evsaflarını, plan ve fotoğraflarını, vakfiye ve kitabelerini ve tercümelerini havi Resimli Türk Abideleri adlı, 15 ciltlik ve 7 ciltlik vakfiyelerini yazdı. Çok mühim olan şark vilayetlerindeki abidelerin tesbiti yapılamadan tahsisatın kesildiği bahanesiyle, 1 Temmuz 1950 tarihinde vazivesine son verildi. Eksik kalmış olan abideleri tesbit etmek, kitabelerini doğru okuyup tercüme edebilmek, yalnız bir şahsın yapabileceği bir iş değildi. Bu işi yapabilmek için mimariye ve sanat tarihine vakıf olmak gerektiği gibi, Türkçe, Arapça ve Ibraniceye vakıf bir ilim adamı olması lazımdı. Sanayi-i Mimariye’nin şubelerinde ameli ve nazariyatına vakıf mütehassıs birinin var­lığı gerekirdi. Milli abidelerimizin muhafazası hakkında, 1926 senesinden, 5 Temmuz 1933 tarihine kadar Milli Eğitim Bakanlığı’na, Konya Vilayetine, kapanan Maarif Eminliğine defalarca yazılar ve bu konularda raporlar ve görüşlerini yazmıştı. Bunların adedi 147 yi bulur. Müzenin kuruluş tarihi olan 1926 senesinden, 1935 senesine kadar geçirdiği acı-tatlı safhaları içeren, 93 sahifelik 20 Mart 1935 tarih ve 1910-55 sayılı Müze ve Abideler adlı bü­yük sahibelerden oluşan raporun içeriği her nasılsa nazar-ı itibara alınmış, Baş Vekalet, içişleri ve diğer vekaletler yoluyla vilayetlere, askeri müfettişliklere talimat olarak yazılmış, abide ve mezarlıkların tahribine mani olunması tav­siye olunmuştur.

  1. Yusuf Akyurt tarih kurumanda çalışırken de ahşap oyma sanatını bırakma­mış, yaptığı çeşitli oyma işi eserlerini çeşitli daire ve kişilere hediye etmiştir. Bu he­diyelerden birisini 1942 tarihinde Reisi Cumhur İsmet İnönü’ye, diğerini de 1950 tarihinde Reisi Cumhur Celal Bayar’a yapılmıştır.
  2. 8.1942

Ankara

Bay Yusf Akyurt
TT Kurumu, Türk-Islam Devri
Kitabeleri Derleme Heyeti Üyesi

Ankara

Gönderdiğiniz tezhipli çerçeveyi Reisicumhur Hazretleri çok beğendiler,

memnuniyet ve teşekkürlerini buyurdular.

Saygılarımla iblağ ederim.

(Cumhurbaşkanlığı İsmet İnönü Arşivi- Yen no. 2/5-5, Fihrist no. 3161-174)

 

 

 

 

M.Yusuf Akyurt çeşitli vesilelerle ve bayramlarda İsmet İnönü’ yü ziyaret etmede ve bayram tebrikleri göndermektedir. Bunlardan birisi de Atatürk’ün ölümü üzerine gönderdiği başsağlığı mektubudur.

İsmet İnönü

Reisi Cumhur – Ankara

Büyük Atamızın kaybı ile duyduğumuz acıları, yerlerinde zatı devletlerini görmekle azalan biz iki eski bendeleri sıhhatle, afiyetle muvaffakiyetlerini can­dan dilediğimizin arzını vecibei ubudiyet bilir ellerinizi öperiz.

Konya Âsâı Atîka Müzesi Direktörü Yusuf Akyurt

Riyaset-i Cumhur Umumî Kâtipliği Yüksek Makamına

7.11.1950 tarihinde Kuzguncuk postahanesinden gönderdiğim Mısır’ın Türk Memlükleri’nden Sultan Kalavun’un devrini gösteren kûfî levhanın Cumhur reisine takdimini istirham eder saygılarımı sunarım.

16.11.1950

Yusuf Akyurt

7.11.1950

Kuzguncuk Baba Nakkaş

Yokuşu Numara. 24 İstanbul

Muhterem Efendim

14 Mayısta yapılan seçimde demokrasi zaferinin naçiz hatırası olmak üze­re, küçük bir manzumeyi, Mısır Kölemenleri hükümdarlarından mümtaz ve ilerici sultanı Kalavun Devri kûfî yazısı ile, kenar tezyinatını takliden resm ettim. Sevgili Cumhur Reisimize takdimini istirham ederim.

Piyasada yirmi iki ayar Osmanlı altın varağı mevcut olmadığından mecbu­ren altın yerine levhadaki sarı ile boyamaya mecbur oldum.

Koyu mavi olan yerler boya değil, kuyumcuların kullandıkları “mine” ile boyanmıştır. Boyaların tamamı sabit ve renkleri solmazdır.

Seçimde Demokrat Partinin lehine çalıştığımdan mıdır nedir, Türk Tarih Kurumundaki kitabeler uzmanlığımdan, tahsisatın kesilmesi bahanesiyle bizi ihraç ettiler.

MEVLÂNÂ MüZESı NİN K. RUC’J MÜDÜRÜ M YUSUF AKYURT

İslam tarihi, İslam sanatı ve İslam devrine ait bütün yazılara ihtisasım ol­duğundan, İstanbul’da Baş Vekalet Arşivi’nde açık yer olduğunu haber aldım.

Oraya tayinim olursa mağduriyetim giderilecektir. Zira iki yüz lira emekli maaşına kaldım. Bir çocuğum Kabataş Lisesi’nde yatılı ücretlidir. Bu ücreti emekli maaşımdan vermem mümkün olmamaktadır.

Levhayı beğendiniz ise, beğendiğiniz bir fotoğrafınızı gönderiniz, işlemeli bir levha yaparak takdim ederim. Yalnız fotoğrafınız 18 x 24 cm. ölçülerinden büyük olmasın.

Gıyaben saygılarımı sunarım muhterem efendim,

Yusuf Akyurt

Konya Asâr-ı Atîka Müzesi Müdürlüğünden Emekli

KÛFÎ YAZININ METNİ

Ey Türklüğün yegâne cihanda şerâfeti

Tuttu şemag-ı pertev-i adlin vilayeti

Allah gibi beşerde sever öz cemâlini

Çünki parti sizinle kazanmış kerâmeti

Burhanıdır cihanda partinin celâline

Evsafı bir güzide ki yoktur nihâyeti

Bir cefâya düşmüş idi bîçâre vatan

itti halas bay Celâl’in adâleti

Bu yazı ekindeki gönderilen levhaya, Türkiye Cumhur Başkanlığı Genel Sekreterliği’ nden şu cevap gelmiş.

22 Kasım 1950-Ankara

Bay Yusuf Akyurt
Baba Nakkaş Yokuşu No. 24
Kuzguncuk- İstanbul

16 Kasım 1950 tarihli yazınız karşılığıdır.

Gönderdiğiniz kûfî hatla yazılmış levha Cumhur Başkanı’na arz ve takdim edildi. Gösterdiğiniz alaka için teşekkür etmekle beraber bu gibi eserleri top­lamak ve saklamak mutadı olmadığından, size lüzumlu ve faydalı olabileceği düşüncesiyle iadesini emir buyurdular. Levhanın posta ile geri gönderildiğini bildiririm. Selamlarımla.

Genel Kâtip

(Cumhurbaşkanlığı Celal Bayar arşivi.

Yer no. 3/1- 16, Fihrist no. 19- 100)

  1. YUSUF AKYURTUN 29 MART 1953 . TARİHÎNDE EVİNİN YANMASI

Yusuf Akyurt ve ailesinin İstanbul Kuzguncuk’ta, Babanakkaş Yokuşunda Müş­tak Paşa’ mn kızlan için yaptırdığı 3 ahşap köşk ile birlikte, kendi oturdukları 4 katlı ahşap bina da, 29 Mart 1953 Pazar günü sabah saatlerinde tamamen yan­mış, kül haline gelmiştir. Hatta yangından canlarını zor kurtarabilmişlerdir.

Binanın özellikle üst katı, adeta bir müze gibi imiş. Kızları için sedef ve gümüş tel kakma tekniği ile yaptığı mobilya takımları, 102 cilt kitabı, çer­çeveli halde evinde bulunan, aldığı altın ve gümüş madalyalar, taktirnameler, hep bu evde imiş. Yusuf Akyurt özellikle yanan kitapları için çok üzülmüş. Bu katta kitapların yanında, gösterişi sevmediği için çerçeve içerisinde çatı katın­da duvarda asılı olarak muhafaza ettiği, Osmanlı Sultanları ve yabancı devlet adamlarından aldığı madalyalar ve pek çok antika eşyalar da yok olmuştur. Kızı Tebşire Başak ile yaptığımız bir sohbette kendisinden; yanan evden hiç- birşey kurtulmadı mı? diye sorduğumda; 4 ayaklı bir sekbanın yalnızca 3 ayaklı kısmı kurtuldu. Hatta kız kardeşimin ve benim çeyiz için hazırladığımız bütün eşyalar da yandı. Bütün bu eşyalarla birlikte özellikle kitapların yanıp yok olması babamı çok üzmüştü. Babam şok geçirecek diye çok korkmuştuk, demişlerdi. Yalnız yanan evde bilahare yapılan temizlik ve kazı çalışmaları sırasında, kütüphanenin içinde bulunan, Yusuf Akyurt ile Remzi OğuzArık’ın birlikte gezerek topladıkları ve çektirdikleri Selçuklu eserlerine ait fotoğraf camları kırılmadan ve yanmadan kutu ile çıkınca, bunların tamamını 93 adet olarak, kızı Tebşire Başak Hanım, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Enstitüsü Kütüphanesine hediye etmiştir.

MEHMET YUSUF AKYURTUN ÖLÜMÜ

O tarihlerde Milli Eğitim Bakanı olan Tevfik İleri, M. Yusuf Akyurt’a çok hürmet eden, her bayram tebrik gönderen bir kişi idi. İçişleri Bakanlığı’ndan Konya’da sema gösterilerinin yapılması için müsaade alınca,M. Yusuf Akyurt’un da gösterilere katılması için bir davetiyeyi birkaç gün önce kendisine gönder­mişti. Ancak Yusuf Bey o tarihlerde 70 yaşını geçmişti. Gösterilere katılmayı çok istemesine rağmen, Konya’ya gidemedi. 17 Aralık 1954 tarihinde, akşam vakti Mevlânâ nın vefat yıldönümü ile ilgili konuşmaları radyodan dinlemiş, yat­maya gitmiş ve sabaha karşı 77 yaşında iken vefat etmiştir. M. Yusuf Akyurt’un ölüm gününün aynı zamanda Mevlânâ’nın ölüm günü olduğunu, ailenin amca olarak tanıdığı ancak uzaktan akrabaları olan Fehmi Tokay hatırlatmışlar ve ogün Karacaahmet mezarlığına defnedilmiştir.

MEVLÂKÂ MÜZESÜNİN KURUCU MÜDÜRÜM. YUSUFAKYURT

 

  1. YUSUF AKYURT’UN ALDIĞI

MÜKAFATLAR VE
TAKTİRNAMELER

MEVLÂNÂ MÜZESÜNİN KURUCU MÜDÜRÜ M. YUSUF AKYURT

 

Resim 23: M. Yusuf Akyurt’un Mısır Sanayî Mektebi son sınıfında iken yaptığı dolap. Bu dolap 1894 senesinde Amerika’nın Chi­cago şehrinde açılan sergide sergilenmiş ve altın madalya kazanmıştır. Yekpare kubbesi­nin içi boştur.

MISIR SANAT MEKTEBİ ÖĞRENCİSİ İKEN:

  • 1894 yılında, Altın ve Gümüş Madalya . Mısır Sanayî Mektebi talebesi iken yaptığı ahşap eşyalar, okul idaresince beğenilmiş ve bunlardan bir kısmı Amerika’nın Chicago şehrinde açılan ser­giye, bir kısım eşyaları ise, Mısır’da İskenderiye’de açılan sergiye gönderilmiştir. Chicago’da açılan sergi sonunda, M. Yusuf Akyurt’un yaptığı ahşap eşyalar (Resim:23) birincilik almış ve altın madal­ya ile ödüllendirilmiş, İskenderiye’ de açılan sergi­de ise, gümüş madalya almıştır.

SANAT OKULUNDA TARZ-T MİMARÎ-İ ARAP ÖĞRETMEN İKEN

  1. Gümüş Madalya: 6 Eylül 1895 tarihin­de, yaptığı beğenilen hizmetlerinden dolayı, Padişah tarafından bir adet gü­müş sanat madalyası ve 30 lira îhsan-ı Şahâne ile ödüllendirilmiştir.
  2. Mecîdî Nişanı: 11 Ağustos 1895 tari­
  3. Madalya: 10 Aralık 1903 tarihinde, yardım ödemesi için, Hicaz Demiryolu Madalyası ile ödüllendirilmiştir.
  4. Rütbe: 11 Ekim 1896 tarihinde, görülen maharet ve ehliyetinden dolayı, Rütbe-i Râbia ile ödüllendirilmiştir.
  5. Rütbe: 31 Aralık 1897 tarihinde, görülen üstün maharetlerinden dolayı, Rütbe-i Sâlise ile ödüllendirilmiştir.
  6. Rütbe: 4 Şubat 1902 tarihinde, görülen üstün maharetinden dolayı Rütbe-i Saniye-i Sınıf-ı Sânise ile ödüllendirilmiştir.

 

 

 

 

I54
Resim 24: Sultan Abdulhamit’in kızı Zeki­ye Sultan’nın satın aldığı ahşap paravana.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

  1. Rütbe: Hicaz Demiryoluna mahsus ilim yardımı ve haberinin (pul) numunesinin hazırlanması için açılan müsabakayı kazanmak konusunda sahip olduğu Rütbe-i Sâniye-i Sınıf-ı Sânî’den, Sınıf-ı Mümtâz’a terfi ettirilmiştir.
  2. Ahşap Paravana: 1903 yılında İstanbul Sanayii Mektebi’nde mu­allimken M. Yusuf Akyurt tarafindan çizerek ve talabelere yaptır­dığı paravana. Bu paravanayı Sultan Abdulhamit’in kızı Zekiye Sultan satın almıştır. (Resim 24)

KONYA MÜZESÎ MÜDÜRÜ İKEN

  • Taktirname: 10 Mart 1927 tarihinde, 4797/112 numaralı Maarif Vekaleti yazısı ile M.Yusuf Akyurt’a, müzeyi kısa bir zaman içinde düzenleyip, açılış merasimine hazırlamasındaki başarısından do-

layı taktirname verilmiştir.

  • Taktirname: 6 Temmuz 1927 tarihinde, 101/3 numaralı Maarif Vekaleti inzibat Komisyonu kararı ile, M. Yusuf Beye, üstün çalış­ma ve başarısından dolayı taktirname verilmiştir.
  • 500 Lira: 27 Kasım 1927 tarihinde Yusuf Akyurt, Konya Meclis-i Umumîsi’nin 1300 sayılı kararı ile, beş yüz lira ile ödül­lendirilmiştir.
  • 200 Lira: Konya Encümen-i Daimi kararı ile, Muhtasar Müze Rehberi yazdığından dolayı, iki yüz lira ile taltif olunmuştur.
  • Taktirname: 21 Şubat 1931 tarihinde, Atatürk’ün takdirnamesi: Bilgi eseri olduğu anlaşılan tertip ve intizamdan çok memnun ol­dum. Gazi M. Kemal
  • Alman Hükümeti Asâr-ı Atîka Enstitüsü azalığı şahadetnamesi

9 Aralık 1932 tarihinde,

Tercümesi:

Enstitü Rektörleri’nin kararı ile, Alman Arkeoloji Enstitüsü her milletin en iyi ve en yüksek şahsiyetleri arasından seçtiği seçkin ve eski çağın edebiyat eserleri sahasında emekleri geçen üyeleri arasına Mehmet Yusuf Bey’i de, onun gayreti ve yardımı ile müşterek çalışmaların gelişmesini temin etmek maksadı ile, Ingelman’ın doğum günü 9 Aralık 1932 tarihinde, muhabir üye olarak seçmiştir.

MEHMET YUSUF AKYURT’UN KATILDIĞI MÜSABAKALAR

  • Hicaz Demiryolu îâne-i îlm ve Haberi: (pul). 1903 senesi Ağus­tos ayında açılan müsabakaya 37 yarışmacı katılmış ve M. Yusuf Akyurt’un yaptığı tasarım birinci olmuştur.
  • Defter-i Hâkanî Pulları müsebakası: Bu müsabakaya 12 kişi ka­tılmıştır. M. Yusuf Akyurt birinciliği kazanmış ve beş altın lira ile ödüllendirilmiştir.
  • Ziraat Nişanı Müsabakası: Celal Bey’in Ticaret Bakanlığı zama­nında, bir ziraat nişanı fikri ortaya atıldı. Bu nişanın hazırlanması müsabakasına katıldı. Birinciliği kazandı. Birincilik ödülü olarak yedi altın lira verildi. Yapılan numunenin büyüklüğüne göre bir de eserin ağaçtan büyük boy oymasını yaptı ve Bakanlık basımevine gönderdi. O zaman Basımevi Müdürü Tatar Köçek Abdurrahman Bey idi.
  • Posta Pulları Müsabakası: Özkan Efendi’nin Posta ve Telefon Bakanlığı zamanında, posta pulları için açılan müsabakaya, Mimar Muzaffer Bey ile birlikte yarışmaya, Mimar Muzaffer adına katıldı.

 

| 56
Resim 25: M. Yusuf Ak­yurt tarafından Alman imparatoru Vilhelm için yaptığı işlemeli çekmece.

Türk Abideleri ve süslemeleri ile ilgili yaptığımız numuneler birin­ciliği kazandı. Ödül iki yüz lira idi. Muzaffer Bey, Yusuf Beye iki yüz liranın yalnızca seksen lirasını verdi.

YAPTIĞI TARİHİ EŞYALAR

  1. Müzehhep Cüz-i Şerif sanatlı çekmece: Bugün Üniversite Kütüphanesi’nde şu numaralarda kayıtlıdır. Yıldız Sarayı numarası 19843, murkaat numarası ise 19. numaradır. Muhtelif kûfî yazıla­rından, Kur’ân Sure’lerinden oluşan bir Cüz-i Şerif yazdı. Yaptığı işleri oyma, sedef ve filoto işleri olan bir çekmece içine koydu. 16 Temmuz 1900 tarihinde Padişah Sultan Abdülamit e takdim ettir­di. Buna mükafat olarak dördüncü rütbeden Osmanlı Nişanı ile, 50 altın lira verildi. Cüz-i Şerîf’in münderecatı şöyledir;

1-Fâtiha-i Şerife, 2-Elem, 3- Yes Şerif Sûresi, 4- Fetih Sûresi, 5-Me­lek Sûresi, 6- Ihlâs Sûresi, 7- Felek Sûresi, 8- Nâs Sûresi, 9- Bir mu­rabba içinde Aşare-i Mübeşşere’nin isimleri, 10- Bir murabba içinde Nasr min Allâhu ve Feth-i Karîb ve Beşrul-mu’min Ya Muhammed, 11- İnnellâhu ve Melâiketihi Ahit Kerimesi.

  1. İstanbul’da Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan işleri: İstanbul Sanayî Mektebi Muallimliğinde iken, talebeye yaptırdığı eşyalardan bir kısmını Padişah Sultan Abdülhamit e takdim etmek üzere, Orman ve Maden Ba­kanı Selim Melheme Paşanın yanına götürmüştü. Muhte­lif pek çok eşyayı takdim etmişti. Bunların ne olduklarını sonradan öğrendi. Bunlardan yalnızca bir dolap, bir adet duvar saati muhafazası dolabı, Yüzbaşı Raif Efendi adına, sigara iskemlesi vesaire. Diğerlerinin nereye verildiğini öğ­renemedi.
  2. iki adet Müzehhep Levha: Ticaret ve Nafıa Bakanı Zihni Paşa, İstanbul’da Oran Köyü’nde bir cami yaptırmış idi. Camiye konulmak üzere, 16 Eylül 1902 tarihinde, Tebâreke Sûresi’ni kûfî yazı ile yazıp tezhipli bir levha ha­line getirmiş. Sonra yandı diye işitmiş. Levhayı, 13 Kasım 1902 tarihinde yazıp kendisine göndermişti. Yangından sonradan kurtardıklarını öğrendi.
  3. Almanya imparatoru ikinci Vilhelm için yaptığı, İş­lemeli Çekmeceli Masa: ( Resim: 25) Alman imparatoru ikinci defa İstanbul’a ziyareti 1898 senesidir. Ziyaretinden önceden haber almış olan Alman vatandaşları, İstanbul manzarası olan bü­yük bir albüm hazırlamışlardı. Bu albümü şark tarzı bir çekmeceye koyup imparatora öyle takdim edilmesini düşünmüşlerdi. Eski eser uzmanı Almanya Hastanesi Baş Tabibi Profesör Doktor Murt- man ve Almanya Sefareti Müsteşar ve tercümanı Mösyö Testakba müracaat etmişler. M. Yusuf Akyurt, gece gündüz çalışarak masayı

 

yetiştirmiş ve bu çalışmadan, 75 lira almış. M. Yusuf Akyurt, çek­mecenin üst çevresine de kûfî yazısıyla “Sanat-ı Yusuf. Muallim el- zân , el-mimarî-i Arabi, be mekteb-i el-sanayî’ bil-âsitâne-i el-âliye” cümlesini oyma olarak işlemiş.

ÖKSÜZ YURTLARI SANAT ŞUBESİ MUALLİMLİĞİ NDE İKEN

Gizli dosya -15 Mayıs 1340 tarihinde, Maarif Vekaleti tarafından talep olunan gizli dosyanın, gizli içeriği:

  • Müdürlük görüşü: Bilgi ve ihtisası ve kapsadığı alan itibarı ile mem­leketin en güzide sanatlarından kabul edilebilir.
  • Mesleki kudreti: Her yönünden istifade edilebilir.
  • Öğretme kudreti: Senelerden beri memleketin kültür müesseselerin- de vazife görmüş, uzman bir öğretmendir.
  • Talebeye yaklaşımındaki tarzı ve muamelesi: Talebeye karşı dürüst ve şuurlu bir öğretmendir.
  1. YUSUF AKYURTUN YAZDIĞI

ESERLER

A- KONYA’YA GELMEDEN ÖNCE YAZDIĞI ESERLER

1-VAZIHÜD-DELİL FİMEBÂNÎ-İ VÂDİİN-NİL

  • Cilt, 57 levha ve 671 şekilden ibarettir. Her sahife iki sütun üzerine ya­zılmış olup, birinci sütunu Türkçe, ikinci sütunu Arapça’dır. Münderecatı : Mısır’da Nil Vadisi’ndeki firavunlara ait eserler ve binaların açıklamalarından, hiyeroglif yazısının okunuşu ve grameri ile ilgili kaidelerinden bahseder. Bu kitabın basımı, Mısır Müzesi Müdürü Ahmet Kemal Bey ile yapılan yazış­malar ve alınan ilmi neticelerin yardımı ile meydana getirilmişti. Bu eseri bastırmak üzere, Mısır Fevkalade Komiseri Gazi Ahmet Muhtar Paşanın isteği üzerine eser, müsvetteleri ve fotgrafları ile birlikte kendisine verilmiş, ancak Paşanın ani ölümü üzerine bütün dokümanlar kendisinde kalmış ve kaybolmuştur.
  • MEKTEB İ SANAYÎ’NİNTARİHÇE-İ HAYATI VE İNHİTATI

İstanbul Sanat Okulunun, 4 Eylül 1868 senesinde kurulması ve açılışı ile, tedrisat ve talimat usulüne, nizamname ve talimatnamelerine, ara sıra değiş­tirilen ders ve sanat programlarına, müdürlerin kabiliyet ve icraatlarına, geçir­diği birçok inkilaplarına, getirilen ecnebi fen memur ve ustalarından bir fayda elde edilemediğine, okuldan diploma alan talebenin adet ve mesleklerine, tesis tarihinden 1917 senesi sonuna kadar geçirdiği faydalı ve faydasız olaylardan bahs eder. Bu eserin bütün müsvette ve vesikaları, Erzurum Mebusu Nafi Atuf Beye talep ve ricası üzerine verilmiştir.

 

  • RESİM-İ HATTÎ VE TEMRİNÂT-I SINAİYYEYİ ŞAMİL, RESİM DERSLERİ

1 Cilt, 127 levha ve 681 şekilden ibarettir. (Resim: 32-33-34-35). Sanat okullarında okutulan sanatların öğretilme usulüne, sanatta kullanılan çizim usulüne dair fenni ve sanatsal bir eserdir. Kapatılan Maarif Vekaleti telif ve tercüme dairesinin taktirini kazanmış ve 18 Haziren 1926 tarihli yazı ile 65 numaraya kaybolunmuştur. 26 x 46 cm. ebadındaki bu kitabı Maarif Nezareti, 880 lira telif hakkı ödeyerek satın almıştır.

4-TATBİKATLI SANAT HENDESESİ VE RESİM-İ HATTÎ

12 Cilt, 96 madde, 396 levha ve 2952 şekilden ibarettir. 31 x 46 cm ebat­larında, tam otuz seneye yakın mesai ve tecrübe neticesinde meydana geti­rilmiştir. İçeriği: Alet-i tersimiyenin havassı, sanayide kullanılan boyaların terkibi, geometri çizim aletleri, eşkal-i mütenasibe ve müteşabihe, eşkal-i mü- teadile, eşkal-i mezaeke, usul-i mesaha, semaslar , hendese-i mücesseme, hesap işlerine muhtaç olmadan bütün akşamın ve bilhassa makine kazanlarının ve vesairenin yalnız çizim yardımı ile gelişmesinin tayini, usul-i te’kib, iki türlü mikyas hendesi ve faydaları, daire kavislerinden mürekkep eğrilerin makine dişlilerine uygulaması, hendese-i resmiye, kutu aksam ve inkişafları (ameli su­rette). Sedefçilik, ağaç tornacılığı, oymacılık uygulaması ile levazım-ı bitiyyeye ait 1/ 10 ölçeğindeki resimler ile normal ölçüleri ve kesimleri havidir. Bu ahşap kısmın çizimleri milli sanat örneklerimizden alınarak çizilmiştir.

SANAYİ-İ CEDİDE KISMI: Tesviyecilik, makinistlik, kazancılık, torna­cılık, ve verilerin çeşitleri ile hesapları.

SON IKI CILTI. Selçuk, Osmanlı ve Arap mimarisine ait geometrik şe­killerden oluşan cami kapılarındaki çatmaların, süsleme usul ve yapımlarıyla, satrançlı ve süslemeli kûfî yazıların (1), İspanyada ve Türkiye’de gördüğü ör­neklerin derli toplu bir usul dahilinde gösterilmesi. Yazılar hakkında tarihi malumat, ameli ve nazari uygulamalıdır.

Bu kitap Uzmanlar Komisyonu ve Milli Talim ve Terbiye Dairesi’nce be­ğenilmiş ve 18 Haziran 1926 tarih ve 80 sayılı yazı ile, Maarif Vekaleti’ne sunulmuş ve muallim kitabı olarak basımına karar verilmiştir. Gazi Ahmet Muhtar Paşa, Vidinli Müşir Tevfik Paşa ve Armüselman kitabının müellifi Fransız mimarlarından Mösyö Saladin’in takdirlerini kazanmıştır. Bu büyük esere, telif hakkı olarak 750 lira taktir olunmuş, 1927 senesi mayıs ayında da 400 lirası ödenilmiştir. Ancak geri kalan 350 liranın ödenilmesi için M. Yusuf Akyurt birçok kere bakanlığa müracaat etmiş olmasına rağmen ödenmemiştir. Sonradan Maarif Vekaleti’ne bakan olarak gelmiş olan Haşan Ali’ye müracaat etmiş, ancak o zaman, yani 1939 yılında, geriye kalan 350 lirayı alabilmiş.

(1)- İstanbul Dâru 1-Fünûn’u Fen Fakültesi Müdür ve Müderris’i Hüsnü Hamit, kitaptan intihal etmiş ve levhaların köşesindeki M. Yusuf Akyurt’un imzasını da kaldırıp, nereden alıntı yaptığını göstermemiş ve kendi namına bastırdığı geometri kitabına koyma cesaretinde bulunmuştur. M. Yusuf Ak­yurt, konu ile ilgili İstanbul Mahkemesi’nde dava açmış, ancak mahkeme sı-

 

rasında, o vakitler Maarif Vekaleti ileri gelenleri, kendisini haksız yere koru­duklarından cezadan kurtulmuştur

  • YUSUF AKYURT UN KONYA DA YAZDIĞI ESERLER
  • RESİMLİ MUHTASAR KONYAÂSÂR-I ATÎKA MÜZESİ REH­BERİ
  • Cilt, 115 sahife, 45 resimdir, içeriği:

Müze binasının tarihi anlatımını ve numara sırasıyla müze eşyalarını kısıca tarif eder. Bu esere Konya Vilayeti 200 lira ödül vermiştir. 1930 senesinde, 3000 adet olarak İstanbul’da Alaattin Matbaası’nda nefis surette bastırılmış­tır. İlk baskı hakkı, Konya Hususi Muhasebesi’ne verilmiştir. Rehber, Hususi Muhasebe namına Konya Müzesi’nde 50 kuruş fiyatla satılmıştır.

6-MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN-İ RUMÎ’NİN SANDUKASI

  • Cilt, 3 resim, 17 sahifedir. İçeriği:

Selçuklu vezirlerinden Muhittin Süleyman Pervane’nin karısı prenses Gürcü Hatunun, Selçuklu Devri mimarlarından Abdülvahit Bin Selime, 1273 sene­sinde yaptırdığı ağaçtan oyma sandukanın anlatımı, sandukada bulunan oyma Arapça ve Farsça kitabe ve gazellerinin Türkçe’ye tercümeleri, Mevlânâ’nın babası Sultânu 1 Ulemâ Muhammed Bahaeddin Velet’in Belh’den göçü ve Konya’ya gelmesi, Mevlânâ Celâlettin Rumî Hazretleri’nin, Harzemşahî’lere bağlı soy kütüğü vardır. Bu eser; Türk Arkeoloji ve Etnografya Dergisi’nin 3. sayısında makale şeklinde, ayrıca 1936 yılında, İstanbul Devlet Matbaasında 17 sahife olarak, kitapçık şeklinde bastırılmıştır.

  • – RESİMLİ MEVLEVİ TARİHİ
  • Cilt, 500 büyük sahife, 118 levha, 158 resimdir. Kaynakları; 201 adet yaz­ma, 23 adet basma olmak üzere, toplam 224 adet kitaptan istifade edilmiştir. İçeriği:

Konya Âsâr-ı Atîka Müzesi’ne bağlanan Mevlânâ Dergâhı’nın geçmişi an­latılmaktadır. Mevlânâ’nın babası Sultanü’l Ulemânın Belh’ten göçü sebebiy­le, Fahrettin Razî arasındaki çekişme ve her ikisinin soy kütüğü. Vahdet-i vü­cut. Dinlerin ve mezheplerin ve bilhassa Mevlevîliğin kuruluşu. Mevlânâ’nın Türk Kültürü içinde büyüdüğü, Şemsettin Tebrizî ile münasebet derecesi. Mevlevî büyüklerinin hal tercümeleri ve kabir kitabeleri. Evkaf-ı Celâliye, Zabıtân-ı mevlevîyyenin geliri. 16 Matbah hizmeti. Dergâh memurlarının ve Mevlevîhâne mensuplarının ünvanları ve vazifeleri, bunların nüfus ve imti­yazları, bunlara ait protokol ve merasim. Umum Mevlevî dergâhları listesi. Matbah ve matbah terbiyesi, Meydân-ı Şerîf merasimi. Elifi Somat, sikke, külâh ve destarın tarihçesi. Mevlevî giyimi. Semâ Mukabelesi, semâm tarifi ve adabı, semâm yapılış şekli, semâm meşruiyeti, semâm menşei, semâ neyi temsil eder. Sultan Velet Devri, Mevlevî Âyîni, âyîn, güfte ve notalarından bir kısım. Gülbank ve açıklaması. Şeb-i Arûs, hücrelerdeki dedelerin ve dervişlerin vazi­feleri ve hususi ahval- i içtimâiyeleri ve muaşeretleri. Mevlevî musikisi, raksa ve resmi itibarı ile sanata ve edebiyata yaptıkları hizmet ve taassuba karşı mü-

 

caddeleri. Avcı Sultan Mahmut Devrinde, Mevlevi âyîni’nin yasak edilmesi ve bazı tarihi vakalar. Postnişînler şeceresi ve hal tercümeleri ve zamanlarında ge­çen bazı tarihi olaylar. Postnişînler şeceresinde ismi olupta, postnişîn olmayan bazı zevatın hal tercümeleri. Dîvân-ı Kebîr’in İran’dan tekrar getirilmesi ve Afyonkarahisar Mevlevîhânesi’nde yanması. Harb-i Umumî’de mevlevîlerin gönüllü askerlikleri. Postnişînlerin haiz oldukları imtiyazlarla zevatın mek­tupları. Destâr-ı şerîf icâzetnâmesi. Mevlânâ Celâlettin Rumî’nin felsefe yolu, istılahât-ı sufîye hakkında izahat. Kubbe-i Hadrâ’nın tarihçesi ve tezyinatı. Galip Dede’nin tarihi manzumesi. Kıbâbu’l-Aktâb, Türbe-i Mevlânâ içinde defn olanların hal tercümeleri ve kitabeleri. Puşîdeler ve Galip Dede’nin man­zumesi. Sikke-pûş Mevlevi şeyhlerinden bazı zevatın hal tercümeleri. Müzeye devr olunan dergâhın eşya ve bağışların sayımı, tarifi, müzenin açılış mera­simi. Kütüphaneleri, kütüphanenin açılış merasimi. Velhasıl Mevlevîliğe ait bütün bilgilerin bulunduğu, tarafsız yazılmış İçtimaî, coğrafi, edebî, fennî ve sanatsal bilgileri toplayan bir eserdir.

8-MEVLEVÎ ÂYİNLERİ MECMUASI

  • Cilt, 1. cilt 470 sahife, 2. cilt 250 sahifeden ibarettir. Büyük ebatta olup, 52 adet âyînin beste ve güfteleri bulunmaktadır. Arapça ve Farsça güftele­rin, Türkçe’ye tercümeleri ve bazı kelimelerin açıklamaları. Bestekârların hal tercümeleri olan bir eserdir. Türk üstatlarının bestelediği bu âyînler, özellikle Türk musiki tarihi için önemlidir.
  • KONYA’NIN TARİHİ HATIRALARINDAN İHTİLAFLI BİR KAÇ NAZARİYE

Şemsettin Tebrizî ve Mevlânâ Celâlettin Rumî : içeriği;

92 Sahife ve 11 resimden ibarettir. 1- Konya’da Şemsettin Tebrizî’nin zâviyesi ve mimarî açıklaması, 2- Şemsettin Tebrizî’nin hayatı ve bilgisi, 3- Şemsettin Tebrizî’nin birinci defa Konya’ya gelmesi ve Mevlânâ ile mülâkatı,4- Şemsettin’in Konya’dan birinci defa kaybolması ve tekrar Konya’ya getirilmesi, 5- Şemsettin Konya’da şehit mi edildi, yoksa takip mi edildi, 6- Şemsettin’in mezarı nerededir ?, 7- Şemsettin Mevlânâ’nın mürşidi mi, yoksa müsâhibi mi?, 8- Mevlânâ Celâlettin Rumî Türk müdür, yoksa Acem midir ?, 9- Kitabın başında geçen, fakat haşiyelerde izah edilmiş bazı maddelerle mühim zevatın hal tercümeleri, 10- Aktab-ı Seb’a ile Mevlânâ Türbesi içerisinde ve bahçesin­de defnedilen zevatın kabir kitabeleri. Bu eser Milli Eğitim Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Dairesi tarafından satın alınarak, telif hakkı olan 500 lira İstanbul Yüksek Okullar Saymanlığı’na, 18 Ocak 1951 tarihinde yatırılmış ve M. Yusuf Akyurt tarafından teslim alınmıştır.

10-AŞIK ÖMER DİVÂNI TARİFNÂMESİ

Konya Asâr-ı Atîka Müzesi’nin 149/ 99 numarasında kayıtlı, büyük boyda, aruz vezniyle yazılmış birçok manzumeleri olan Aşık Ömer Dîvânı bulun­maktadır. Dîvânın bazı manzumelerinin tahlil ve o manzumelerde mevcut Eski Türkçe kelimelerin izahlarıyla, Aşık Ömer hakkında tarihi bilgi vardır. Bu eserde Kızıl Elma hakkında bilgi verilmiştir. Atatürk’ün Konya Müzesi’ne teşriflerinde dikkatlerini çekmiş ve bu dîvânın açıklaması ile, dîvânda geçen

 

eski Türkçe kelimelerin açıklamalarını istemiştir. M. Yusuf Akyurt’ta hazır­layıp bir dosya halinde, Ankara’ya göndermiştir. Türkiye Riyaset-i Cumhur Katip-i Umumiliği, 21 1.1935 tarih ve 4/48 sayılı, H. R. Soyak imzalı yazısı ile, dosyanın alındığını ve bu davranışından dolayı Atatürk’ün kıvanç duydu­ğunu belirtmişlerdir.

11-TEZYİNİ RESİM

  1. Cilt, 115 levhadır. Birçok Türk nakış ve motiflerinden oluşmaktadır. Kız ve erkek sanat mektepleri ve bilhassa kız enstitüleri için hazırlanmıştır. Kız ve erkek talebenin yapacakları levhalar, metinde ayrılmıştır. Selçukî, Karaman­lı ve Osmanlı Devri eserlerinden ve muhtelif Anadolu köylerinden toplanan desenlerden oluşmakta olup, milli ve eski nakışlarımızın tekrar canlanmasına ve eski Türk kadınlarının yapmış oldukları nakışların esaslarına dayanarak ha­zırlanmıştır. Kasnak, anavata, çini iynesi ve hesap işi nakışları vardır. Birinci ciltte, tarihi bir makrome ve tarifnamesi var olup, ikinci ciltte ise oyalar ve geniş hesap işleri kullanılmış ise de henüz tamamlanmamıştır. Bu birinci cildi M.Yusuf Akyurt, Ankara Etnografya Müzesi’ne 250 liraya satmıştır.

Ankara Etnografya Müzesi’nin 13.974 numaralı envanterinde kayıtlıdır.

  • KONYA’da KARATAY-I KEBÎR MEDRESESİ EYVAN ÇİNİSİ

Ceviz ağacından bir çerçeveye konulmuştur. Çiniler girift geometrik (Ara­besk) ve tezyini şekillerden mürekkep olup, çinilerin renkleri muhafaza olun­muştur. Bu hanenin ortasında bulunan girift geometrik şekilli yarısı, aslı gibi boyanmış, diğer yarısı tek çizgi ile, esası çizilerek kırmızı renkli çizgi ile aslına ve ölçülerine uygun olarak çizilmiştir. Bu levha Ankara Etnografya Müzesi’ne 350 liraya satılmıştır. (Resim: 22)

Ankara Etnografya Müzesi’nin 13,233 numarıh envanterine kayıtlıdır.

KONYA MÜZESİ NÎN EŞYALARI HAKKINDA YAZDIĞI ESERLERİ

  • RESİMLİ KUR’ÂN-I KERÎM REHBERİ

1 Cilt, 58 eşya, 85 fotoğraf, fotoğraflar ayrı bir cilttedir. Müze’de mevcut tarihi ve sanat kıymeti olan tezhipli ve ciltli 85 adet Kur’ân-ı Kerîm’in yazı, cilt ve tezhiplerinin anlatımı ve vakfiye suretleri, hattat ve vakfedenlerin hal tercümelerini, Türkiye’de basım tarihi. 49 numaralı Türkçe tercümeli Kur’ân-ı Kerîm hakkında Maarif Vekaleti ile, Müze Müdürlüğü arasında yapılan ilmi yazışmalardan oluşmaktadır.

  • MUHTELİF YAZMA KİTAP REHBERİ
  • Cilt, kitap adedi 127, fotoğraf adedi 186. Fotoğraflar ayrı cilttedir. Mü­zede mevcut yazma Mesnevî-i Şerîf, Dîvân-ı Kebîr, Mesnevî-i Veledî ve diğer nefis ve müzehhep kitapların tariflerinden ve bazı münderecatın tahlilinden, Eski Türkçe kelimelerin izah ve manalarından, Mesnevinin yedinci cildinin Mevlânâ’nın telifi olmadığından, hattat, müzehhip ve vâkıflarının hal tercü-

 

melerinden bahs eden mühim bir eserdir.

15-YAZI LEVHASI REHBERİ

  • Cilt, 53 levha, 51 fotoğraf. Müzede mevcut muhtelif yazı levhalarının hattat ve müzehhiplerinden , manzum olanların hal tercümelerinden bahse­
  • AĞAÇ OYMALARI REHBERİ
  • Cilt, 42 parça, 29 fotoğraf. Müzede mevcut Selçuklu ve Osmanlı ağaç oyma işlerinin tarihçelerini, açıklamalarını, Mevlânâ Celâlettin Rumî’nin san­dukasında bulunan Farsça kitabe ve gazellerin, Türkçeye tercümelerini içerir.
  • ZİKİRVE ÇALGI EDEVATI
  • Cilt, Müzede mevcut zikir ve çalgı aletlerinin tariflerini içeren küçük bir risaledir.
  • MADENİ OYMA İŞLERİ
  • Cilt, 58 adet, 39 fotoğraf. Müzede mevcut madeni Türk oyma işlerinin kaynağı ve bu sanatın tarihçesi, İlhanlIlardan Ebu Sait Bahadır Hanın adı­na sanatla yapılmış olan meşrubat kazanının (Nisan Tası), eşyalarla birlikte izahları, kitabelerinin Türkçeye tercümeleri, Ilhanlılar, Emir Çupan Selduz ve Keret hâkimdarlarının şecereleriyle izahlarını içeren çok faydalı bir eserdir. Bu eser 24 Ekim 1939 tarihinde 316 liraya T. T. Kurumu’na satılmıştır.
  • ALTIN, GÜMÜŞ VE MİNELİ KANDİLLER REHBERİ
  • Cilt, 103 parça, 10 fotoğraf. Müzede mevcut bu eşyalar ile Mısır Mem- lukluları Devrine ait mineli kandillerin tarifleriyle, kitabeleri ve hususiyetleri­ne şamil tarihi açıklama.
  • SİLAHLAR VE SPOR REHBERİ
  • Cilt, 22 parça, 2 fotoğraf. Müzede mevcut silahlar, spor ve benzeri alet­lerin kitabeleriyle , açıklamalarını içeren küçük bir risaledir.
  • ŞAL REHBERİ
  • Cilt, 23 parça, 6 fotoğraf. Müzede mevcut muhtelif şalların açıklamala­rıyla, tarihçeleri bulunan küçük bir risaledir.
  • TÜRK MENSUCATI REHBERİ
  • Cilt, 36 parça, 11 fotoğraf. Müzede mevcut Türk çatma kumaşlarının, Kâbe örtülerinin ve ipekli kumaşların tarihçeleri ve açıklamaları bulunmak­tadır.
  • PUŞÎDE, SIRMA, ANAVATA, SARMA, HESAP, KASNAK İŞİ VE NAKIŞLARI İLE MELBUSAT REHBERİ

1 Cilt, 133 parça, 35 fotoğraf. Müzede mevcut bu eşyalar ile, Mevlânâ Celâlettin Rumî’nin elbiselerine ait açıklamalar bulunmaktadır.

 

  • HALI VE KİLİM REHBERİ
  • Cilt, 108 parça, 47 fotoğraf. Müzede mevcut Türk ve Iran halılarının açıklamaları mevcuttur.

25-TÜRK ÇİNİLERİ, ARAP ÇİNİLERİ REHBERİ

  • Cilt, 97 parça. Müzede mevcut Selçuklu, Osmanlı ve Arap çini ve kab- kacaklarının açıklamalarına aittir.
  • İSLÂMÎ TAŞ KİTABELERİ VE MAHKÛKÂTI

1 Cilt, 166 parça, 77 fotoğraf. Müzede mevcut Selçuklu, Karamanoğlu ve Osmanlı Devirlerine ait bina kitabeleriyle, kabir taşlarının tarifleri ve tercü­melerine ait mühim bir eserdir.

  • HALİL ETHEM

1 Cilt, 1 fotoğraf. Sabık İstanbul Müzeleri Umum Müdürü ve İstanbul milletvekili merhum Halil Ethem’in hayatından bahs eder. Bu eser, Türk Tarih Kurumu’nun Halil Ethem adlı yayınladığı kitabın ikinci cildinde yazılmıştır.

TÜRK İSLAM ABİDELERİ HAKKINDA YAZDIĞI ESERLER

  • KONYA ÇEVRESİNDEKİ MİMAR SİNAN’IN ESERLERİ

1 Cilt, 29 fotoğraf, elde yapılmış 57 şekil. Konya’da, Karapınar’da, Ereğli ve Ilgında mevcut, cami, imaret, çeşme, kervansaray gibi eski eser binaların plan, kesit, kitabe ve manzara resimleri ile açıklamaları vardır. Bu eserin bir nüshası Riyaset-i Cumhur Umumi Katipliği’nin 13. 1. 1936 tarih ve 4/ 41 numaralı yazısı üzerine hazırlanmıştır. Bu eserin diğer bir nüshası Türk Tarih Kurumu Reisliği’ne, 9. 4. 1936 tarih ve 105/ 2275 numaralı yazı ile gönderilmiştir. (Konya Müzesi Müdürlüğü). Osmanlı mimarisi hakkında tenkidi havidir.

  • AKŞEHİR MEBÂNİSİ VE KİTABELERİ

Büyük bir cilt olup, birçok plan, kitabe ve manzara fotoğraflar ile vakfiyeleri havidir. Akşehir, Maruf Köyü ve Reis Nahiyesi’nde mevcut Türk abidelerinin tariflerinden bahs eden bir eserdir. Bu mühim eser, 27 Nisan 1928 tarihinde telif hakkı mukabilinde 284 liraya satılmıştır.

  • AKSARAY VE CİVARI MEBÂNİSİ VE KİTÂBELERİ

Büyük bir cilt olup, plan , kitâbe, manzara ve vakfiyeleri içerir. Akşehir kita­bı gibi Selçuk, Karaman ve Osmanlı abidelerini anlatır. Cemalettin Aksarayî, Baba Yusuf Hakikî vesair büyük İslam uleması hakkında, yeterli malumat ve­rilmiştir. Bu eser, 30 Nisan 1928 tarihinde telif hakkı mukabilinde 284 liraya satılmıştır.

  • BEYŞEHRİ MEBÂNİSİ VE EŞREFOĞLU CAMİ VE TÜRBE­Sİ

Beyşehir’inde mevcut cami, türbe, kabir kitabeleri ile, Eşrefoğulları hükü­meti hakkında malumatı içerir. İlhanlılarla Emir Çuban Selduz silsilenameleri

 

ve izahı ve Anadolu’da inhitatı ve kitabeleri vardır. Onbir fotoğraf ve Eşref Oğulları halikındaki kaynaklarla, Eşref Oğulları hakkında muhtedi oldukları­na dair ecnebilerin yersiz reva gördükleri, yine delillerle ret edilmiştir. Bu eser Beyşehir Kitabeleri ve Eşref Oğlu Camii ve Türbesi adı ile, 1940 yılında Maarif Vekaleti tarafından, “IV numaralı Türk Tarih, Arkeologya ve Etnografya Dergi­sinden ayrı basım” notu ile 37 sahife olarak, Maarif Matbaasında bastırılmıştır.

MÜSTAKİL RESİMLİ TÜRK İSLAM ABİDELERİ HAKKINDA YAZDIĞI ESERLER

Abidelerin yazılış esasları ; Gezdiğim ve gördüğüm şehir ve köylerdeki abidelere mahsustur. Görmediğim ve tetkik etmediğim abideleri ve kitabeleri almadım. Diğer zevat taraflarından yazılmış eserlerdeki kitabelerin yanlış ve eksik kısımlarını tashih ve yerlerini gösterdim. Planlarını ölçekli olarak, dik­katle kendim çizdim. Her türlü itimada şayandır.

Abidelerin tesbitinde şu esaslar göz önüne alındı;

  • Mühim olanların plan ve kesimlerini yapmak.
  • Banisi ve mümkünse hal tercümesi.
  • Yapılış tarihi, hicri tarihin miladi tarihe çevrilmesi.
  • Yapan mimarın ismi.
  • (Arapça ve Farsça ise aynen Türkçeye çevirisi).
  • Mahkeme sicili.
  • Kitâbelerin metni ile tercümeleri.
  • Binanın yapılış tarzı.
  • Bina topluluğunun umumî tarifi.
  • Binanın geçirdiği tarihi safhalar.
  • Metinlerde ismi geçen mühim şahsiyetlerin hal tercümeleri.
  • Vakfiyeye, mahkeme siciline ve kitâbelere dayanarak Selçukiler, Tavâif-i Müluk ve Karaman Oğullarıyla diğer vezirlerin şecereleri ve izahı
  • Bina hakkında şahsi düşünceler.
  • Bazı mutaassıp ecnebilere reddiyeler.

BU BÜYÜK ESER DÖRT KISMA AYRILMIŞTIR

  1. Kısım: Şehir ve kasabalar üzerine tertip edilmiş olup tarih ve devir sırasıyla yazılmış nisbeten kısaltılmıştır. Selçuklular, Tavâif-i Mü­luk, Karaman Oğulları ve Osmanlı Devirleri’ne ait abideleri ihtiva eder.(Resimli Türk Abideleri Adlı).
  2. Kısım: Yalnız Selçuklular ve Tavâif-i Müluk devrine ait mebâniyi tarif eder. Kısaltılmıştır

 

  1. Kısım: Yalnız Karaman Oğulları Devri’ne ait abideleri tarif eder.
  2. Kısım: Yalnız Osmanlılar Devri’ne ait abideleri tarif eder. Kısaltıl­mıştır.

Not : 2., 3., ve 4. kısımlarda geçen eserlerin adları, (Türk Asâr-ı Atîkası binalarına ait tarih mecmuası) dır.

BİRİNCt KISIM: RESİMLİ TÜRKABÎDELERİ

Selçuklular , Tavâif-i Müluk , Karaman Oğulları ve Osmanlı Devirleri’ne ait abideleri tarif eder.

  • Birinci Cilt:

39 Abide, 78 büyük sahife, 95 fotoğraf, 8 vakfiyeden ibarettir. 2 cilt halin­dedir. Plan ve fotoğraflar 2. cilttedir.Tarih sırasıyla Bolvadin, Çay, ishaldi, Akşehir, Maruf Köyü, Reis Köyü, Ilgın Kasabası, Tekye Köyü, Kadınhanı Ka­zası, Şadiye Köyü=(Derbend) kaza ve köylerinde mevcut Selçuklu, Karaman Oğulları, Eşref Oğulları ve Osmanlı Devirleri’ne ait abideleri tarif eder. Mezar kitabeleri vardır.

T.T.K urumu Küt. No: y- 595

  • İkinci Cilt:

13 Abide, 64 büyük sahife, 40 fotoğraftan ibarettir. 2 cilt halindedir. Plan ve fotoğraflar 2. cilttedir. Konya- Aksaray yolunda, Aksaray’da, Ağzı Karahan Köyü’nde Selçukiler, Karaman Oğulları Devri’ne ait 13 adet abideyi tarif eder. Bazı büyük zevatın hal tercümeleri ile, şecereleri ve kabir kitâbeleri vardır

T.T.Kurumu Küt. No : y- 596

  • Üçüncü Cilt:

23 Abide, 49 büyük sahife, 42 fotoğraf ve 4 vakfiyeden ibarettir. 2 cilt ha­lindedir. Plan ve fotoğraf 1ar 2. cilttedir. Karapınar, Eriğli, Ayrancı, Ulukışla, Karaman, Mut yolunda, Mut Kazası’nda, S inanlı Yaylası’nda, Değirmenlik Köyü’nde, Tekeli Köyü’nde, Ermenek Kazası’na bağlı Balkasun Köyü’nde (Balkusan), mevcut bulunan abideleri tarif eder. Kabir kitâbeleri vardır.

T.T.Kurumu Küt. No : y- 597

  • Dördüncü Cilt:

27 Abide, 75 büyük sahife, 53 fotoğraf, 2 vakfiyeden ibarettir. 2 cilt halin­dedir. Plan ve fotoğraflar 2. cilttedir. Ermenek Merkez Kazası’nda, Ermenek- Anamur yolunda, Ermenek-Karaman yolunda, Konya-Beyşehir yolunda, Beyşehir’de, Seydişehir’de mevcut abideleri ve kabir kitâbelerini tarif eder.

T.T.Kurumu Küt. No : y- 598

  • Beşinci Cilt:

27 Abide, 101 büyük sahife, 59 fotoğraf ve 21 vakfiyeden ibarettir. 2 cilt halindedir. Plan ve fotoğraflar 2. cilttedir. Karamana bağlı Gafariyat Nahiyesi, (şimdiki ismi Kasaba Nahiyesi), Davgandos Köyü’nde, Karaman merkez kaza­sında mevcut abide ve kabir kitâbelerini tarif eder. Bu ciltte Karaman Oğulları

hakkında bilgi olduğu gibi vakfiye ve 57 kitâbe ile, Karaman Oğulları’nın şecere ve izahları mevcuttur.

  1. T. Kurumu Küt. No : y- 599
  • Altıncı Cilt:

87 Abide, 258 sahife, 180 fotoğraf, 33 vakfiyeden ibarettir. 2 cilt halindedir. Plan ve fotoğraflar 2. cilttedir. Konya şehrine mahsustur. Zeyl kısmı; Konya ile ilgili Selçuklu, Karaman ve Osmanlı Devirleri’ne ait 34 adet bina ve kabir kitâbesini içerir. Bazı mühim şahsiyetlerle, meşayihin hal tercümelerine ve el yazılarına şamil bir eserdir.

  1. T. Kurumu Küt. No : y- 600

NOT : 32, 33, 34, 35, 36 ve 37 nolarda kayıtlı olan bu altı eser, 3650 lira telif hakkı mukabilinde ,T.T.Kurumu’na satılmıştır.

  • Yedinci Cilt. Türk İslam Kitabeleri 3. Defter:

26 Abide, 71 büyük sahife, 70 fotoğraf,14 plan ve 5 vakfiyeden ibarettir. Afyon Karahisarı ve Sandıklı Kazası, Bolvadin.

  1. T. Kurumu Küt. No : y- 601
  • Sekizinci Cilt:

92 Abide, 150 büyük sahife, 192 fotoğraf, 6 vakfiyeden ibarettir. Erzurum Şehri, Saltuk, Selçuk, İlhanî ve Osmanlılar Devri eser ve kabir kitâbeleri.

  1. T. Kurumu Küt. No . Y- 602

66

  • Dokuzuncu Cilt:

44 Abide, 140 büyük sahife, 10 kabir taşı, 128 fotoğraf, 23 plan ve 5 vakfiye­den ibarettir. Manisa şehri. Saruhan ve Osmanlılar Devri eserleri ve kitâbeleri.

  1. T. Kurumu Küt. No : y- 603
  • Onuncu Cilt:

24 Abide, 56 büyük sahife, 23 kabir taşı, 29 kitabe, 87 fotoğraf ve 13 plan­dan ibarettir. İzmir ve Bornova şehirleri Selçuklu ve Osmanlı Devri eser ve kitâbeleri.

  1. T. Kurumu Küt. No : y- 604
  • Onbirinci Cilt (Türk İslam Kitâbeleri 1. Kısım):

91 Kitabe, 130 büyük sahife, 54 kabir taşı, 122 fotoğraf ve 6 vakfiyeden ibarettir. Ankara şehri ve kitâbeleri.

  1. T. Kurumu Küt. No : y- 605
  • 44- Onikinci Cilt:

66 Abide, 141 büyük sahife, 56 kabir taşı, 159 fotoğraftan ibarettir. Kasta­monu ve civarı. İki cilttir. Çandar Oğulları ile ilgili Kastamonu haricinde ve müzesinde bulunan bina ve kabir kitâbeleri. 12 cilde Zeyl, vakfiyeler kısmını, İskender Oğuları hanedanına ve Kastamonu Şehrine taalluk eden Arapça vak­fiyeler ile Türkçe tercümelerini içerir. 109 sahife ve 14 fotoğraftan ibarettir.

  1. T. Kurumu Küt. No : y- 606

 

  • İsfendiyar Oğulları Silsilenamesi ve İzahı:

5 8 Büyük sahife ve 14 fotoğraftan ibarettir. Vakfiye, bina ve kabir kitâbelerine istinaden hazırlanmıştır.

  • Onüçüncü Cilt:

41 Abide, 59 büyük sahife, 50 kitabe, 8 kabir kitabesi, 14 fotoğraf ve 11 vakfiyeden ibarettir. Mersin, Tarsus ve Adana şehirleri ile, Ramazan Oğulları silsilenamelerini içerir.

  1. T. Kurumu Küt. No : y- 608
  • Ondördüncü Cilt:

26 Abide, 44 büyük sahife, 8 kabir kitâbesi, 22 fotoğraf ve 1 vakfiyeden ibarettir. Bor Kazası ve Ortaköy ve Eşref Oğulları devri.

  1. T. Kurumu Küt. No : y 607
  • Onbeşinci Cilt:

50 Abide, 85 büyük sahife, 22 kabir kitâbesi, 31 fotoğraf ve 2 vakfiyeden ibarettir. Niğde şehri.

  1. T. Kurumu Küt. No : y- 609
  • Onaltıncı Cilt:

71 Abide, 118 büyük sahife, 56 kitabe, 24 kabir kitâbesi, 68 fotoğraf ve 4 vakfiyeden ibarettir. İncesu Kazası, Kayseri şehri, Düzhisar’da Sultan Hanı Köyü, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa nın silsilenamesini içerir.

  1. T. Kurumu Küt. No : y- 610
  • Onyedinci Cilt:

82 Abide, 109 büyük sahife, 82 kabir kitâbesi, 53 fotoğraf ve 18 vakfiyeden ibarettir. Sivas şehri.

  1. T. Kurumu Küt. No. y- 594
  • Onsekizinci Cilt:

14 Abide, 25 büyük sahife, 17 kabir kitâbesi, 25 fotoğraf ve 2 vakfiyeden ibarettir. Divriği şehri.

  1. T. Kurumu Küt. No : 611
  • Ondokuzuncu Cilt:
  • Abide, 129 büyük sahife, 69 kabir kitâbesi, 50 fotoğraf ve 13 vakfiye­den ibarettir. Tokat şehri, Pazar Nahiyesi, Zile, Turhal ve Niksar Kasabası.
  1. T. Kurumu Küt. No : y- 612

53-Yirminci Cilt:

59 Abide, 98 büyük sahife, 80 kabir kitâbesi, 51 fotoğraf ve 17 vakfiyeden ibarettir. Amasya şehri.

  1. T. Kurumu Küt. No: y- 613
  • Yirmi Birinci Cilt:

63 Abide, 90 büyük sahife, 33 kabir kitâbesi, 26 fotoğraf ve 4 vakfiyeden ibarettir. Merzifon, Samsun ve Sinop şehirlerindeki abideleri şamildir.

  1. T Kurumu Küt. No : y- 614

 

İKİNCİ KISIM, TÜRKÂSÂR I ATÎKASI BİNALARINA AİT TARİHİ MECMUA -YALNIZ SELÇUKLULAR VE TAVÂİF4 MÜLUK DEVİRLERİ .

  • Birinci Cilt:

140 Büyük sahife, 6 abide ve 88 fotoğraftan ibarettir. Konya şehri. Uzun bir girişten sonra, Selçukiler silsilenamesi ve izahı, binaların tariflerinden sonra, abidelerin muhafazaları hakkındaki raporum vardır. Abidelerin tamiri için sarf olunan ödenek ve vesair malumatı içerir.

+56- İkinci Cilt:

87 Büyük sahife, 35 abide ve 100 fotoğraftan ibarettir. Konya ve Beyşehir.

  • Üçüncü Cilt:

114 Büyük sahife, 73 abide, 251 fotoğraftan ibarettir. Konya ve civarı, Ka­dınhanı, Karaman, Konya, Beyşehir yolunda, Ilgın, îshaklı, Seydişehir, Çay Nahiyesi, Bolvadin, Tekke Köyü, Konya-Akşehir yolunda, Sultanhanı, Aksa­ray, Ağzıkarahan Köyü, Ihsaniye, Afyon Karahisarı, Erzurum, Malatya şehir ve köyleri.

  • Dördüncü Cilt:

46 Büyük sahife, 30 abide ve 50 fotoğraftan ibarettir. Ankara şehri.

  • Beşinci Cilt:

137 Büyük sahife, 50 abide ve 74 fotoğraftan ibarettir. Kastamonu şehri.

  • ve 5. ciltler birlikte.

Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Küt.

+60- Altıncı Cilt:

  • Büyük sahife, 1 abide ve 13 fotoğraftan ibarettir. Sadrettin Konevi’nin kısaltılmış hal tercümesi, yetiştirdiği ulemanın isimleri, el yazısı ile verdiği ica­zetnameler, Muhyittin Arabi’nin el yazısı, haşiyelerde yazılı ulema ve emirlerin muhtasar hal tercümeleri. Mevlânâ Celâlettin Rumi ile münasepetleri. Bu eser 4 Ekim 1939 tarihinde, Ankara Etnografya Müzesi’ne 250 liraya satılmıştır.
  • Yedinci Cilt:

142 Büyük sahife, 59 abide, 56 bina kitâbesi, 31 kitâbeli kabir, 57 kitâbesiz kabir, 11 plan ve 73 fotoğraftan ibarettir. Bor, Niğde, İncesu,Tekke Köyü, Kay­seri, Kayseri’ye bağlı Sultanhanı Köyü.

Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Küt.

  • Sekizinci Cilt:

168 Büyük sahife, 19 abide, 51 kabir kitabesi, 50 fotoğraf ve 10 vakfiyeden ibarettir. Sivas şehri.

 

  • Dokuzuncu Cilt:

30 Büyük sahife, 12 abide, 17 kabir kitabesi, 27 fotoğraf ve 2 vakfiyeden ibarettir. Divriği şehri.

  • Onuncu Cilt:

113 Büyek sahife, 46 abide, 42 fotoğraf, 98 kabir kitabesi ve 9 vakfiyeden ibarettir. Tokat, Pazar Nahiyesi, Zile, Turhal ve Niksar.

  • Onbirinci Cilt:

45 Büyük sahife, 15 abide, 42 kabir kitabesi, 24 fotoğraf ve 2 vakfiyedin ibarettir. Amasya şehri.

  • Onikinci Cilt:

62 Büyük sahife, 76 abide, 34 kabir kitabesi ve 17 fotoğraftan ibarettir.

ÜÇÜNCÜ KISIM- TÜRKÂSÂR-I ATÎKASI BİNALARINA AİT, TARİH MECMUASI – KARAMAN OĞULLARI DEVRİ .

  • – Birinci Cilt: v

80 Büyük sahife, 14 abide. 3 plan ve 16 fotoğraftan ibarettir. Konya ve Karaman şehri. Uzun bir girişten sonra, Karaman Oğulları Hükümeti’nin sil­silenamesi ve izahı, binaların tarifi vardır.

T T. Kurumu Küt. No : y- 563

  • İkinci Cilt:

60 Büyük sahife, 60 abide ve 133 fotogratan ibarettir. Karaman ve civarı, Erikli, İshaklı, Kadın Hanı, Ilgın, Akşehir, Mut ve civarı, Tekke Köyü, Sinan- h Yaylası Değirmenlik, Balgasun, Ermenek, Ermenek-Anamur yolunda. Bor, Ortaköy, Niğde ve Kayseri.

  • Üçüncü Cilt:

60 Büyük sahife, 87 resim, 9 vakfiye. Karaman Oğulları silsilenamesi ve izahı. Muhtasar ve icmali.

24 Ekim 1939 tarihinde TTKurumuna 200 liraya satılmıştır.

Kültür ve Tabiat Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Küt.

  • Dördüncü Cilt:

95 Büyük sahife, 46 fotoğraf ve 20 vakfiyeden ibarettir. Karaman Oğulları silsilenamesi ve izahı. Mufassal, bina ve kabir kitabeleri ile, vakfiyelerine daya­narak hazırlanmıştır. Vakfiyelerdeki evsaf ve ünvanları ile, kitabelerin Türkçe- ye tercümelerini havidir.

DÖRDÜNCÜ KISIM – TÜRKÂSÂR4 ATÎKASI BİNALARINA AİT TARİH MECMUASI – YALNIZ OSMANLILAR DEVRİ .

^71- Birinci Cilt.

117 Büyük sahife, 127 abide, 49 levha, 13 plan, 60 kabir kitabesi, 93 kita­be, 4 şecere, 138 fotoğraf ve 15 vakfiyeden ibarettir. Konya, Ereğli, Karapınar, Ulukışla, Karaman, Aksaray, Bolvadin, Afyon, Sandıklı, Ishaklı, Ilgın, Seydişe­hir, Ermenek ve Erzurum. 119- 175 sahifeyerini arasında 57 sahife M. Yusuf Akyurt’un öz geçmişi var. Ayrıca kitabın son bölümünde M. Yusuf Akyurt’un çeşitli tarihlerde yaptığı eserlerden 9 unun resimleri var.

Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Küt.

  • İkinci Cilt:

108 Büyük sahife, 60 abide, 40 levha, 64 kabir kitabesi, 66 kitabe, 3 şecere, 201 fotoğraf ve 4 vakfiyeden ibarettir. Manisa, İzmir ve Bornova.

T 73- Üçüncü Cilt:

118 Büyük sahife, 48 abide, 22 levha, 26 kabir kitabesi, 36 kitabe, 2 şecere, 69 fotoğraf ve 7 vakfiyeden ibarettir. Ankara şehri.

  • Dördüncü Cilt:

91 Büyük sahife, 34 abide, 22 levha, 25 kabir kitâbesi, 43 kitâbe, 1 şecere 81 fotoğraf ve 6 vakfiyeden ibarettir. Ankara ve Kastamonu şehirleri. Selçukiler ve Tavâif-i Müluk devri.

  • Beşinci Cilt:

179 Büyük sahife, 66 abide, 22 levha, 7 plan, 13 kabir, 7 kitâbesiz kabir, 57 bina kitâbesi, 2 şecere, 69 fotoğraf ve 13 vakfiyeden ibarettir. Mersin, Tarsus, Adana, Bor ve Niğde.

Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Küt.

  • Altıncı Cilt:

141 Büyük sahife, 56 abide, 5 levha, 5 plan, 44 kabir, 67 kitâbe, 2 şecere, 12 fotoğraf ve 12 vakfiyeden ibarettir. İncesu, Kayseri, Divriği ve Sivas.

  • Yedinci Cilt:

105 Büyük sahife, 41 abide, 5 levha, 4 plan, 54 kabir, 40 kitâbe, 7 şecere, 15 fotoğraf ve 3 vakfiyeden ibarettir. Tokat, Pazar, Zile, Turhal ve Niksar.

  • Sekizinci Cilt:

127 Büyük sahife, 47 abide, 10 levha, 1 plan, 45 kabir, 31 kitâbe, 1 şecere, 27 fotoğraf ve 14 vakfiye. Amasya.

  • Dokuzuncu Cilt:

82 Büyük sahife, 54 Abide, 5 levha, 5 plan, 22 kabir, 51 kitabe, 2 şecere, 14 fotoğraf ve 4 vakfiyeden ibarettir. Merzifon, Samsun ve Sivas.

ABİDELERİN BANİLERİNİ TENVİREDEN VE MATBU TARİHLERİMİZDE EKSİK KAL­MIŞ OLAN, HEYETLERİNİ ETRAFIYLA AÇIKLAYAN SELÇUKLULARLA, TAVÂİF-Î MÜLUK KARAMAN OĞULLARI İLE OS­MANLILAR DEVİRLERİNE AİT OLAN TOP­LADIĞIM VAKFİYE VE TERCÜMELERİ MU­KADDEM CİLTLERDE MEVCUT OLMADIK­LARINDAN, YEDİ CİLT İÇERİSİNDE TES­BİT EDİLMİŞTİR MÜFREDATI ŞUDUR

80-81- Birinci Cilt.

65 Büyük sahife, 13 adet. Tokat ve Zile. 2 cilt, 137 sahife, 44 vakfiyedir. Amasya , Merzifon, İstanbul, İzmir, Kayseri, Niğde, İncesu, Konya, Karaman ve Seferhisar.

  1. T. Kurumumu küt. No . y- 615
  • Üçüncü Cilt.

145 Büyük sahife, 18 adet vakfiye. Konya ve Sivas.

  1. T. Kurumu Küt. No : y- 616
  • Dördüncü Cilti.

130 Büyük sahife, 21 adet. Divriği, Niğde, Bor, Tarsus ve Adana.

  1. T. Kurumu Küt. No : y- 617
  • Beşinci Cilt.

63 Büyük sahife, 29 adet. Erzurum, Sandıklı, Afyon, İzmir, Manisa, Erme­nek, Beyşehir, Mut, Ulukışla, Akşehir, İlgın ve Kadınhanı.

  1. T. Kurumu Küt. No : Y- 618
  • Altıncı Cilt.

182 Büyük sahife, 53 adet vakfiye. Karaman, Konya, Hatunsaray ve Bey­şehir.

  1. T. Kurumu Küt. No : y- 619
  • Yedinci Cilt.

157 Büyük sahife, 27 adettir. Afyon, Karaman, Tire, Balıkesir, Maraş, Mer­zifon, İstanbul ve Kütahya.

  1. T. Kurumu Küt. No: y-620

 

  • NO 1

Konya’da İnce Minare Darü’l-Hadisi . Banisi, mimarı, vakfiyesinin hü­lasası, tarz-ı inşası, harabisini iltizam eden sebep. Tahrip dolayısı ile Konya Müzesi Müdürlüğü’nün resmi ve hususi teşebbüsleri. Büyük Gazi Hazretleri ile Hükümet-i Cumhuriyelerinin alaka ve himayeleri. 26 Sahife.

11 fotoğraf, 2 plan.

Mevlânâ Müzesi İhtisas Küt., No : 3714

88-

Konya’da Büyük Karatay Medresesi. Banisi, mimarı, mimarın Konya’da yaptığı mebani, vakfiyesinin hülasası, Mevlânâ Celaleddin-i Rumi’nin müder­risliği, binanın eski heyeti, binanın hali hazır heyeti, binanın yapılış tarzı, bina tezyinatının tarifi ve kitabeleri, tamirat. 11 Sahife, 5 fotoğraf ve 2 plan.

Mevlânâ Müzesi İhtisas Küt. No : 3714

 

  1. YUSUF AKYURT’UN

ŞAİRLİĞİ VE
ŞİİRLERİNDEN
NUMUNELER

MEVLÂNÂ MÜZESİ NİN KURUCU MÜDÜRÜ M. YUSUF AKYURT

 

M.YUSUF AKYURT’UN ŞAİRLİĞİ VE ŞİİRLERİNDEN NUMUNELER

  1. Yusuf Akyurt Türkçe ve Arapçayı iyi konuşup yazacak kadar, Arap- çadan, Türkçeye, Türkçeden Arapçaya mükemmel tercüme edebilen, Farsça- dan Türkçeye tercümeye muktedir ise de, Türkçeden Farsçaya tercümeleri iyi değildi. Türkçe ve Arapça şiir söylerdi. Arapça şiirleri, Türkçe şiirlerinden çok daha kuvvetli idi. Gazi Ahmet Muhtar Paşaya, Sivas Valisi Reşit Galip Paşaya, Recaîzâde Mahmut Ekrem Beye, Emekli Sandığı Başkanı Senih Efendiye , Türkçe ve Arapça kasideler yazmıştır. Şaşılacak şey, bu kişiler şair ve yazar oldukları halde, M. Yusuf Akyurt’u şiir söylemekten vazgeçirmeye çalışıyor­lardı. Hele yakın ilgisini gördüğü Recaîzâde Mahmut Ekrem Bey, kendisine şöyle diyordu; Oğlum şairlerin iki yakası bir araya gelmez. Şiirle vakit geçireceği­ne, kimseye nasip olmayan sanat kudretinizi ilerletmeye çalışırsanız, vatana daha faydalı hizmetler yapmış olursunuz, diye ikazda bulunurdu. Bundan dolayı M. Yusuf Akyurt, şiir söylemeyi terk etti. Bazı zamanlarda hicviye ve kıtalar yazdı ise de adedi azdır.

AHMET RÂSİM BEYE

Vardı düşmenlerim denî, zâlim

Beni imhâya oldular azim

Bir takım azve ettiler cüret

Sanki fi’limde olmuşum âsim

Diye tezvire iftiraya düşüp Oldular müfteris birer hâcim

Fakat en sonra, bir dilîr-i benâm Bana gösterdi bir reh-i sâlim

Hall-i müşküle oldu ma’delete Karışık işte en büyük nâzım

Şadmanlıkla bahtiyâr olsun Gayzı maglûb eden büyük kâzim

Bana cân verdi sûr-ı lutfundan Yahreç el-Hayy vesile bay Râsim

Fe’ ilâtün Mefa ilün Fe’ilün

Fa ilâtün                          Fa’lün

Ahmet Rasim Bey, eski mülkiye kaymakamlarındandı. Bilâhare maliye

temyiz komisyonu azası oldu.

SA’DEDDÎN BEYE

Semâ-yı hilkatim yıldızlı pertevlerle nûr-âyîn

Bu mevcudiyetim ecrâm-ı cevden yapdı şehrâyîn

Meserretden yiiceldim tâ burûc- ı kâb-ı kavseyne

Cenâh-ı i’tilâ açdım feriştelerle hem- tezyin

Du’â-yı sâf-ı Sa’deddîn’i ref’ etdim semâvâta îcâbetgâh-ı Mevlâ’dan nasîb alsun dirim âmîn

‘Adû şerrinden ahz-ı intikâmından halâs itdi

Kazâlardan berî olsun o zât-ı Murtazâ-temkîn

‘Ur”uç etsün Kelîm-âsâ dem-â-dem Tûr-ı ikbâle

İlâhî ber-murâd olsun tecellîlerle Sa’deddîn

Mefâ’îlün Mefâ’îlün Mefâ’îlün Mefâ’îlün

Sa’deddîn Bey: eski mülkiye kaymakamlarındandı. Bilahare Hakkari Valisi oldu.

ALÎ RIZÂ BEYE

Niyâzım bâr-gâh-ı Kibriya dan

Budur memnûn ola mîr Rıza dan

Mürüvvetmen olan kalb-i selîmi

Füyûz alsun Muhammed Mustafa dan

Bütün ef’âli olsun mahs-ı kudret

Meded bulsun Aliyü’l Murtaza dan

Hayâtım oldu düşmenlerle mahsûr

Onun lutfuyla kurtuldum belâdan

Bütün zevkımla oldum şâd u handân

Bugün ratbü’l- lisânım bin senâdan

Meserretden nasıl şâd olmasun dil

Nasîb aldım bi-hamdi’llâh rehâdan

Diler Yûsuf dü alemde rizâ’yı Hudâ dûr olmasun bâb-ı Rizâ dan

Mefâ’îlün Mefaîlün Fe’îlün

Ali Riza Bey: eski mülkiye kaymakamlarındandı. Bilahare Adana Vali Mu­avini oldu.

  1. Yusuf Akyurt, aşağıdaki Esat Altan için yazdığı manzumenin, yazıl­ma sebebi ile ilgili olarak şöyle yazıyor:

Konya Maarif Müdür lüğüne tayin olan Esat Altan ile geçmişte tanışmıyor idik. İlk defa Konya’da tanıştık. Görevine başladığı zaman usulen ziyaret ettim. Bir gün kendisi de müzeye geldi beni ziyaret etti. Bu ziyaret saat 13.oo de baş­layıp 21.00 e kadar, dokuz saat sürdü. Müzeyi ve kütüphaneyi, kayıt defterle­rini idare dosyalarını tamamen inceledi. Müzenin ve kütüphanenin intizamını ve eşyanın özelliklerini gösteren kayıt defterlerinin intizamına teşekkür ederek gitti. Kendisi terbiyeli, nazik ve cana yakın, her işten anlayan, ilk inecelemede bile, bir kuruluşun işleyişini keşfe muktedir bir kişi olduğunu anladım.

Muhakemat Encümeni’nin hakkımda vereceği karara esas olmak üzere, encümenin gizli olarak bilgisine müracaat ettiğini ve uzun ziyaretinin bundan ileri geldiğini, Devlet Şurası’nın verdiği açık mahkeme kararından sonra bana söyledi. Ziyaret esnasında bana bir şey söylememişti. Ketum ve devlet idare­sinde güvenilir olduğu ve hakikaten bir devlet memurunda bulunması lazım olan hususlara sahip bulunduğu kanaatine vardığımdan, kendisine karşı hissi­yat ve vicdanımı ifade eden aşağıdaki manzumenin yazılmasına sebep oldu.

Bu manzume güneşin yörüngesi üzerinde çizdiği burçların isimlerine izafetle yazılmıştır. Bu sessiz kalışın dürüstlüğü, ahlakının inceliği, tabiatının nezaketi, Sa’id-i Şaki, Şaki-i Sa’id, şerri hayr, hayrı şer gösterenlere karşı bu naçiz manzume yazılmıştır. Metni şudur:

Hemân tebrikine oldum şitâbân

Emel tahtında hâkimdir Süleymân

Güneşler doğdu ufk-ı enverinden Çiçekler açtı gülzârında sertân

Mürüvvet, merhamet, nasfet şi’ârın Adâlet eydî-i hükmünde mizân

Ne ‘akrebler görüp geçmiş hayâtın Ne bed-hûlardan olmuşdur girîzân

Mekîn oldukça habben, pür-nümâdır

Kopârmaz sünbülenden dest-i devrân

Zülâl-i hikmetin enhâre sâri

Behâr vüs’atidir huta-i ummân ?

Delevler selsebîl-i gülsitânın

Çedîler bağ-ı azminde ferîhân

Semâda kehkeşânın çevresinden Muhît-i kavs-i ikbâlin nümâyân

 

Hüner ârâyiş-i bezm-i edîbin

Sevir- pûlâd-ı destinle perîşân

Gazanfer çehreniz Horşîde eşdir

Şefa âtın Esed mülkünde tâbân

Tarâvet-yâb-ı kavsetinde cevzâ ‘Uluvv-ı himmetine mahz-ı burhân

Mücessem bir fazilet bâreka-llah

Ma’ârif kişverinde oldu sultân

Hümâyûn necm-i şadın iktirânı

Hamel burcunda tâbân es’adü’t- tân

Mefa îlün Mefa’î 1ün Fe’îlün

  1. Yusuf Akyurt’un, Tıfl-i ebcedhân (çok acemi) Burhan Ümid’in lüzum­suz iddialarla dolu garazkar raporu hakkındaki düşüncelerini, yolluk aldığı halde Konya Erkek Mektebi’nde yattığını, talebe istihkakından yiyip içtiğini, yatakhanede yattığı günler adedince suçlarını ve müze aleyhtarlığı ile, M. Yu­suf Akyurt ile teması hakkında uzun manzumesi vardır. Buraya bu manzu­menin yalnızca bir kıt’ası yazılmıştır.

UZUN BİR MANZUMEDEN BİR KITA

Bir emre nisbetle güvenmekte hüner mi

Bak görki ne oldu sonu Damat Ferit’in

Yunus gibi bir emre fakir olmadı lokma

Rüşdî seviye-i teftiş ile Burhan Ümid’in

ARAPÇA ŞİİRLERİNDEN NUMUNELER

1310 ÜÜ’ -^ <*X-L J^, 45      709                      83                 75
Lû////W/ ^ U

551        499             126          90       44

Sultan Abdülhamit’e yaptığım ceviz ağacından oymalı bir el aynasına işledi­ğim şu dört beyitlik, her bir mısraı tarih olup, 1310 senesini göstermektedir.

1510 ûüü’ ^ cr4 ^

539              82                113′        576

1310 ÛU>’ Ç-^ ^ üL 550            124         516                120

1310 0 ‘> <£_> J Ç^

672              138             25            ‘ 475

 

Yine Sultan Abdülhamit için yapdığım ceviz ağacından oymalı, sedefli Mushaf rahlesi için yazdığım, şu altı beytin her bir mısraı tarihtir.

 

 

 

1310 jt,; MAy* A

98              50          411           19 712

1310 J^’ jJ ^ >w ^

181            44 90               911              84′

^13^1 6UPlr’V 1310

110                  1051               121             28

?W ı^^’J 1310

‘ 154 140 290                                          726

 

1310

1310

1310

1310

384                690              141            95

ûl^1 ^U jı^^

432                   159            681

^v c>^fc 1310 342   588                321                           129
ÛL^L û/Ü <v>bu

351               353              488             118

j^’ ^p />yi >>y

303              890               78           39′

<? Uü-jü |Xl< 1310

441               272         444               *53

h^^ib,^ 1310

146           181          445            538

Fatma isminde büyük hemşiremden mektup alamadığımdan acıklı man­
zumeyi yazıp göndermiş idim.
79 |

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

^ ys^cy

0) U’j/v4>P 1 ^ t?;1/ b <» / b^U

\M/> 3At _ Jrû’

^ ;b -^^ (^^!/ («^ j&ty^y^ j>^ |j ^\ö Lvcy fZ X^^

  • *

 

 

 

 

Bu kısa manzumeme cevaben maşer tarzında bahr-ı recezin vezn -i aslisiy­le Türkçe olarak yazdığı bu manzume maalesef Aksaray yangınında yanmıştır. Kuvvetli bir şaire olan hemşiremin Türkçe ve Arapça manzum münacatı var­dır.

 

Büyük kardeşim, Halil İsmail’in Urfa’da bulunması ve benim ise 1918 se­nesi ağustos ayında izinli olarak Halep’te bulunmam ve İstanbul’a dönüş zamanımın yaklaşması nedeni ile, gelip görüşmem için şu kısa manzumeyi yazıp gönderdim.

fei cj t ^t b ^^ıyı.4, c-A^duİİ^* । dkdbfb ^m;J;hj?^i —^” Mİ^’ü^ÂplvÇ** ■^ ^b^1 i/jA

 

 

 

 

 

 

 

 

 

80

 

 

  1. YUSUF AKYURT’UN

OYMA VE
ÇİZİMLERİNDEN
ÖRNEKLER

 

MEVLÂNÂ MÜZESİ’NİN KURUCU MÜDÜRÜM. YUSUF AKYURT

 

Resim 26: M.Yusuf Akyurt tarafından yapılan Atatürk fotoğraf çerçevesi. Halen Mevlânâ Müzesi müdür odasında asılıdır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Resim 28: M.Yusuf Akyurt tarafından yapılan oyma çalışma
müdür odasın-
masası. Halen Mevlânâ

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

86
Resim 29: M.Yusuf Akyurt tarafından yapılan oyma çalışma masası. Halen Mevlânâ Müzesi müdür odasındadır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Resim 30: M.Yusuf Akyurt tarafından yapılan 5 adet oyma perdelik. Halen Mevlânâ Müzesi ihtisas kütüphanesi’ndedir.
87 I I

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Resim 30: M.Yusuf

Akyurt tarafından yapılan pul formun­da “Konya Mevlânâ Müzesi” kûfî hattı. Bu çalışma mühür olarak kazıttırılmamış, pul gibi bastırılmış ve değerli yazma kitapların baş sayfalarına yapıştırıl­

mıştır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

88

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Resim 32: Halen Mevlânâ Müzesi’nde bulunan M.Yusuf Akyurt’un hazırladığı “Tatbikatlı Sanat Hen­desesi ve Resim-i Hatti” kitabından bir çizim. Envanter no: 457

 

89

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Resim 33: Halen Mevlânâ Müzesi’nde bulunan M.Yusuf Akyurt’un hazırladığı “Tatbikatlı Sanat Hen­desesi ve Resim-i Hatti” kitabından bir çizim. Envanter no: 458

 

 

Resim 34: Halen Mevlânâ Müzesi’nde bulunan M.Yusuf Akyurt’un hazırladığı “Tatbikatlı Sanat Hen­desesi ve Resim-i Hatti” kitabından bir çizim. Envanter no: 459

 

911

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Resim 35: Halen Mevlânâ Müzesi’nde bulunan M.Yusuf Akyurt’un hazırladığı “Tatbikatlı Sanat Hen­desesi ve Resim-i Hattı” kitabından bir çizim. Envanter no: 460

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

92

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Resim 36: Halen Mevlânâ Müzesi’nde bulunan M. Yusuf Akyurt’un hazırlayıp çerçeve haline getir­diği “Mevlânâ için yapılan Sanduka-üerinde yazılanlar ve tercümeleri”. Envanter no: 461

 

 

Resim 37:1274 Yılında Mevlânâ için yapılan ahşap oyma sanduka. Sanduka 1565 yılında Mevlânâ ve oğlu Sultan Velet’in üzerine yeni mermer sanduka yapılınca Mevlânâ’nın babası Bahaeddin Velet’in üzerine konulmuştur.

 

Resim 38: M.Yusuf Akyurt tarafından 1942 yılında, doğrudan doğruya nüsbettesiz olarak yazdığı ve kenarını altın mine ile tezyin ettiği kûfî levhalarından bir numune.

 

Resim 39: M.Yusuf Akyurt tarafından hazırlanıp tezhiplenen levha.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

96
Resim 40: Müze olmadan önce Kıbabü’l-Aktab’dan bir görünüm.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Resim 41: Müze olmadan önce Tilâvet Odası doğu duvarından bir görünüm.

 

Resim 42:20. yüzyıl başlarında dergâhın ön bahçesinin şadırvan ile birlikte görünümü.

 

Resim 43:20. yüzyıl başlarında dergahın ön bahçesinin “Neyzenler Mezarlığı”nın şadırvan ile birlikte görünümü.
Resim 44:20. yüzyıl başlarında dergâhın ön bahçesinin “Neyzenler Mezarlığı”nın şadırvan ile birlikte görünümü.
99

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

mi-;*. ı.U \ müzesİ Mn KUkuci! müdüre m. vîjsitf \kyurt

 

 

 

100
Resim 45: Mehmet Yusuf Akyurt’un 1927 yılında Konyada çektirdiği bir fotoğraf.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Resim 46: Mehmet Yusuf Akyurt’un küçük kızı Ayşe Türkan Akgüngör ile müzeye yıllarca hizmet eden Mevlevi Mehmet Dede.
ıoı |

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

102
Resim 47: Mehmet Yusuf Akyurt’un 2 Ocak 1928 Tarihli bir fotoğrafı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BİBLİYOGRAFYA

  • – Mehmet Yusuf Akyurt, Türk Asâr-ı Atîka Binalarına Ait Tarih Mec­muası, Cilt. 119- 175 . sahifeler arası. Kültür ve Tabiat Varlıkları Genel Müdürlüğü Kütüphanesi.
  • Tebşire Başak, Bir Mevlana Aşığı ve Gayretlinin Romanı, Sucuoğ- lu Ba sımevi, İstanbul, 1995
  • Gülsen Sevinç Kaya, Ayşe Fazlıoğlu, Müzecilik Tarihinde Önemli Bir İsim: MehmetYusuf Akyurt ve Dolmabahçe Sarayı’nda Bir Sergi. Milli Saraylar, Tarih- Kültür, Sanat- Mimarlık, Sayı 2, TBMM Basımevi, An­kara
  • Erdoğan Erol, Mehmet Yusuf Akyurt, Müze Dergisi, 1986, sayı 5., Sel­çuk Üniversitesi Basımevi, 1987- Konya
  • Yusuf Akyurt, Konya’da İnce Minare Darü’l-Hadisi . Banisi, mi­marı, vakfiyesinin hülasası, tarz-ı inşası, harabisini iltizam eden sebep. Tahrip dolayısı ile Konya Müzesi Müdürlüğü’nün resmi ve hususi te­şebbüsleri. Büyük Gazi Hazretleri ile Hükümet-i Cumhuriyelerinin alaka ve himayeleri. 26 Sahife. Türk Âsâr-ı Atîkası Binalarına Ait Tarihi Mecmuası, No: 1, Yazma Eser. Mevlânâ Müzesi ihtisas Küt., No : 3714

 

TÜRK TARİH KURUMU BAŞKANI

255.07.02.01.10.1089

Kitaplar ISBN 9789760010002 M’

Müzesi’nin kurucu müdürü M. Yu

“ııııııı ııııı ıııııııııııııııı

72359