“BİR KUREYŞ DÜŞÜ’DÜR İSLAM” ÖYLE Mİ?
“BİR KUREYŞ DÜŞÜ’DÜR İSLAM” ÖYLE Mİ?
MUHSİN İLYAS SUBAŞI
Türkiye, son iki yüz yılını kamplaşmaya ağır bedeller ödeyerek bugünlere geldi. Hala ödemeyle de devam ediyor. Mahiyet ve hedefi aynı olsa da üslubu ve silahları değişti. Bakın, içimizdeki kuklaları, bu defa dini kullanarak yol almak istiyor: Adam hiçbir kayda bağlı kalmadan, “İslam Arap Kültürüdür”, diye başlıyor ve Kuran’ın İnkaları, Aztekleri, Vikingleri, Budistleri, Hinduları görmediği için ‘İslam’ı Kureyş düşü’ olarak görüp evrensellik iddiasında bulunamayacağını söylüyor. Buna göre İslam için misyoner ideolojisinin arzu ettiği görüşü dillendirmek istiyor ve ‘kabile dini’ gibi vahim bir görüş olarak algılanmasını istiyor.
Kuran’ın metinlerinde; ’Bu kitap, ‘Kureyş Araplarına’ indirildi’, diye bir ifade yoktur. Aksine, Yüce Yaratıcı; ““Biz her peygamberi kendi milletinin lisanıyla gönderdik, ta ki onlara -Allah’ın gönderdiği- hakikatleri iyice açıklasın.” (1)buyuruyor. Bu bir keyfiyet tanımıdır. Din, onun mahiyetini anlatan diliyle dağa, denize, ormana hitap edecek değildi. Malzemesi insansa, insan nerede yoğunlaşmışsa, hitap orayadır. Arap yarımadası, Mezopotamya, Nil vadisi bu açıdan insan nüfusunun gözardı edilmeyecek kadar kesif insan topluluklarıyla donanmış durumdadır. İlahi dinler de bu bölgede ifadesini bulmuştur. Bunu, Yüce Yaratıcımız her çağda insan idrakinin bu çelişkiler yumağı içerisinde bocalayıp, kendilerinde gerekçeler arayacağını bildiği için ayetiyle izah etme ihtiyacını duyarak şunları vahyetmiştir:
“Eğer biz onu başka dilde bir Kuran yapsaydık onlar mutlaka, “Onun ayetleri genişçe açıklanmalı değil miydi? Başka dilde bir kitap ve Arap bir peygamber öyle mi?” derlerdi. De ki: “O, inananlar için bir hidayet ve şifadır. İnanmayanların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kuran onlara kapalı ve anlaşılmaz gelir. (Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor (da anlamıyorlar).”(2)
Şimdi saldırı gerekçesine bakalım: Adam, İslam karşıtlarına malzeme vermek için Kuran’da sadece dört kısa ayetle yer alan Kureyş halkına yapılan uyarıyı kullanıyor. Bu sureyle İslam’a saldırıda imtiyaz alanı açmak istiyor. Kuran, bu ayetlerde ne diyor: “Kureyş’e kolaylaştırdığı, evet, kış ve yaz seyahatleri, onlara kolaylaştırıldığı için onlar, kendilerini açlıktan doyuran ve her çeşit korkudan emin kılan şu evin Rabbine kulluk etsinler!” (3) Bu ifadeler, onların kabile kültünü besleyen bir katkı değildir; bir nevi açık davetiyedir; kendilerine verilen nimetin şükranesi olarak Allah’a kulluk etmeleri talep edilmektedir. Bunu, Kuran’ı tahfif ederek kirli maksadınıza alet etmek suretiyle bir kavme üstünlük şekline dönüştürmek aklın zaafı değilse, önyargıdır, hata iftiradır! Çünkü Kuran’da Yüce Yaratıcımız; “Allah dileseydi, hepinizi bir tek ümmet kılardı.” (4) buyuruyor ve ekliyor: “Ey insanlar! Doğrusu Biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi kolayca tanıyasınız. Şüphesiz, Allah katında en değerliniz, O’na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Allah bilendir, haberdardır. (5) buyurmaktadır.
Dahası var, din etnik üstünlüğü reddeder ve bunu İslam Peygamberi, özellikle Veda Hutbesi’nde şöyle dillendirir: “Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Arab’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan korkmaktadır.” (6) Bu demektir ki, İslam’ın etnik üstünlük gibi bir tavrı yoktur. Bir akademisyen titrini kullanarak konuşup yazan insanın bunları bilmemesini düşünebilir miyiz?
İlahiyatçı olduğu iddiasıyla, bir de akademik unvan kullanarak ortaya çıkıp abuk sabuk sözler eden bir adamın aslında dikkate alınmaması gerekir. Daha evvel de bu tür insanlar çıkmış, düşüncelerini benimsetme şansı yakalayamadan hep hüsranla kaybolup gitmişlerdir. Evrensel bir güç olan Yüce Yaratıcı, bugün kısa da olsa tarihlerinden söz edilen Peygamberlerin hepsini belli kavimlere göndermiştir. Onlar da gönderildikleri o kavim ve topluluklar içinde kalmışlardır.
Bu şahıs, İslam’a saldırmak için şablon olarak İslam’ın Evrenselliğini diline dolamaktadır. ‘Evrensellik’ ilahi dinlerin mahiyetinde vardır ve hitap ettiği topluluklarla sınırlı değildir. Kuran’da, Hz. Peygamber’in misyonunu anlatan ayet açıktır: Cenabı Hak; ‘Biz seni Arap Âlemine, ya da Kureyş’e Peygamber olarak gönderdik’ demiyor; “Biz seni ‘âlemlere rahmet’ olasın diye gönderdik” (7) buyuruyor. Yüce Yaratıcı, bu ifadeyi güçlendirmek için olmalı ki, aynı mealde ayrıca iki ayet daha vardır (8) ‘Âlemler’ tabiri evrensel bir coğrafyanın ifadesidir. Bunun içindir ki Hz. Muhammed, sağlığında birçok önemli devlet adamına elçiler göndererek İslam’ı anlatmış ve onları bu çatı altında buluşmaya davet etmiştir:
Heraklius’un, kendisine gönderilen mektubun metninde anlatılanları benimsediğini, Müslüman olması halinde imparatorluk imkânını kaybedeceğini düşünerek davete olumlu bakmış, ama müspet cevap verememiştir. Etiyopya Kralı Necaşi ise İslam’ı kabul ederek böylece ilk defa Arap Yarımadasının dışına İslam’ın evrensel çıkışına kapı açıştır.
Hz. Muhamme’in Dıhyetül Kelbi ile Heraklius’a şu mektubu gönderdi:
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla!
Allah’ın kulu ve elçisi Muhammed’den Romalıların İmparatoru Heraklius’a: Hidayet yolunu takip edenlere selâm olsun! Bu nedenle, doğrusu ben seni iradeni Allah’a teslim etmeye çağırıyorum. İradeni Allah’a teslim et, emniyette olacaksın. Allah sevabını iki kat verir. Ama yüz çevirirsen, o zaman [senin] köylülerinin günahları da senin üzerinize olacaktır. “Ey Ehlikitap! Sizin ve bizim aramızda aynı olan şu söze gelin: “Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da birbirimizi rabler edinmeyelim.” Eğer yüz çevirirlerse şöyle söyle: “Tanık olun, biz Allah’a teslim olanlarız.”
İmza: Muhammed, Allah’ın elçisi (9)
Doğu Roman İmparatoru Hareklius’ı, Pers Kralı II. Hüsrev’e, Habeşistan (Etyopya) Kralı Necaşi’ye, Mısır Valisi Mukavkıs’a, gönderdiği mektuplarında onlara İslam’ın cihanşümul niteliğinden söz etmiş ve bu çağrıya kulak vermelerini istemiştir
Dahası, İlk dört halife döneminde İslam, ulaşabileceği en geniş alana yayılarak birçok ülkeyi kendi şemsiyesi altında toplamıştır. Bunları dikkate almadan Yüce Yaratıcının yukarıda sözü edilen kavimlere isim isim hitap etmesini beklemek dinin mahiyetini bilmemenin ötesinde bir ilahi iradeyi saptırma gayretidir. Çünkü bütün Peygamberler önce kendi kavmiyle muhatap edilmişlerdir.
Bizdeki ahmakların iddialarının aksine, Batılılar, meseleye daha realist açıdan bakmaktadırlar. Bugün Batı’da birçok bilim adamı, İslam’ın gelecekte Batıyı bütünüyle kuşatacağını söylemektedir. Bakınız, Fransız düşünür Voltaire, “Biz, Kuran’a sayısız yakıştırmalar kondurduk. Oysa, Kur’an’da bunların hiçbirisi yoktur,”(10) der. Yine Fransız düşünür Roger Garaudy, daha net konuşur: “İslâm, insanın hem kendisini saran evrenle ve hem de her şeyin Yaratıcısıyla, uzlaşmasını sağlayacak yetenektedir. Kelimenin tam anlamıyla evrenseldir O!” Çünkü der:”Müslümanlar evrensel kültüre en zengin malzemeyi kendi imanları ile getirdiler!” (11)
Alman Diplomat ve Hukukçu Dr. Murat Wilfried Hofmann ise; “Batı’ya ait paradigmanın bir alternatifi vardır, bu da İslâm’dır! Gelecek yüzyılda hiç şüphesiz İslâm en canlı din haline gelecektir…” (12) değerlendirmesinde bulunur. Nitekim bunun işareti de görülmeye başlanmıştır; Son yıllarda, her sene 50 binin üzerinde Batılı aydın Müslüman olmaktadır. Bunlar, Arap ideolojisine teslim olmak için mi İslam’ı kabulleniyorlar? Değil elbette! Böyle bir hezeyan kendini inkârın ötesinde İslam’a açıktan bir saldırıdır. Günümüzün aydınlarının bakışını en güzel değerlendiren Cat Stevens ‘Yusuf İslam’dır: İslam’ın ilk çıkış yıllarındaki evrensel tavrının günümüzdeki dönüşümü için yaşanan dramın fotoğrafını koyarak şöyle der: “İslâm gibi bir dinin anlatılması evrensel kabul görecektir, ama bugün dünya akıl ve düşünceden yoksundur. Hepimizin yaptığı eksik ışığımızla yolumuzu aramaktan başka bir şey değil; ama imanımız olsa pek çok yanlış atılmış adımlardan kurtulacağız. Şerrin ve inkârcılığın en köklü etkeni nefse tapınma ve cehalettir!” (13)
Netice itibariyle; kerameti kendinden menkul bu tür adamlar İslam tarihi boyunca hep var olmuşlardır. Ancak, Kuran’da Yüce Yaratıcımız koruma vaadini açıkça belirtmiştir: “Şüphe yok ki, Kuran’ı Biz indirdik, Onu koruyacak da biziz!” (14) buyurmaktadır. Dolayısıyla buna güçleri yetmedi ve yetmeyecektir. Bir iddia ispat edilmedikçe iftiraya dönüşür. Bu, Allah’ın iradesine bir anlamda başkaldırı değil midir? Bu tür şahıslar, böyle toptancı bir hükümle dinin alanını daraltma gayretiyle birilerinin hesabına konuşuyorsa haindir, kendi anlayışını hüküm haline getirmek istiyorsa ahmaktır.
Burada muhatabımız herhangi birisim değil, bir görüşe karşı dikkatli olunması yönünde bir uyaradır. Bu tür insanlar, kendilerine gösterilen tepkiyi de, varsa efendilerine karşı prime dönüştürebilir. Buna fırsat vermemek gerektiğine inanıyorum. Sabit fikirli, hele hele bir hesaba dayalı olarak ortaya çıkan insanları çoğu kere düzeltmek mümkün değildir. Kendilerini ispat edebilmek için bu tür eleştiri tutkusu olanlar, Müslümanları eleştirebilirler. Biz de zaman zaman hem kendi adımıza özeleştiri yapıyor, hem de Müslümanların zaaflarını dile getirerek uyarılarda bulunuyoruz. Müslümanların eleştirilmesi ayrı şey, İslam’ın eleştirisi ayrı şeydir. Çünkü Onun Sahibi Onu gönderen Yüce Yaratıcıdır. İslam’ı eleştiri, doğrudan Onu gönderenin İlahi İradesine başkaldırıdır. Yukarıdaki ayet açık bir uyarıdır, koruma konusunda Cenabı Hak vaadini açıkça ifade etmektedir. Buna rağmen, eleştiri paranoyası olanların kendilerine dinin sahibi tarafından geçmişteki örneklerinde gördüğümüz gibi, hem bu dünyada, hem de ahrette verilecek tepkiye da hazır olmaları gerekir. Haksız suçlama bedelsiz değildir!
Okuyucu için bu tür hezeyanlara karşı dikkati olunması bakımından bu yazı yeterli bir uyarıdır diye düşünüyorum.
1- İbrahim, 14/4
2- Fussilet 41/11
3- Kureyş:106/1-4
4 -Nahl 16/93
5- Hucurat 13; Hicr: 14/10
6- Hz. Muhammed: Veda Hutbesi.
7- Enbiye 21/107
8- Meariç 158; Sebe 28.
10- Voltaire, Türkler, Müslümanlar ve Ötekiler, s.51.Türkiye İş Bankası Yayını, Ankara-1975
11- Rogar Garaudy, İslâm’ın Va’dettikleri; s.92. Pınar Yayınları, İstanbul-1983
12- Dr. Murat Wilfried Hofmann, İslâm Gerçek Alternatif, s.VIII. Çağrı Yayınları) İstanbul-2004
13- Cat Stevens (Yusuf İslam), Yusuf’un Teslim Oluşu, s.31. Beyan yayınları, İstanbul-1983
14- Hicr:14/9

