KONYA MEVLÂNÂ DERGÂHI SEMÂHÂNESİ VE KUBBE KASNAĞINDAKİ KUŞAK YAZILARI
KONYA MEVLÂNÂ DERGÂHI SEMÂHÂNESİ VE KUBBE KASNAĞINDAKİ KUŞAK YAZILARI
KONYA MEVLÂNÂ DERGÂH’S SEMÂHÂNE (WHIRLING HALL) AND ITS DOME DRUM BELT INSCRIPTIONS
MİLAD SALMANİ*
Sorumlu Yazar
ŞERMİN BARİHÜDA TANRIKORUR**
Rahmetli Prof. Dr. Yılmaz Önge’nin Aziz Hâtırasına***
Öz
Kubbe kasnağı kuşak yazıları; bir mimarî mekânı örten, kubbe kasnağını kuşatan, kesintisiz, anlam ve stil bakımından birbiriyle bağlantılı, uzun şerit yazılarıdır. Konya Mevlânâ Müzesi’ndeki tarihî Mevlânâ Dergâhı’nın semâhâne kubbe kasnağında çepeçevre kuşatan Arapça kûfî kuşak yazılar bulunmaktadır. 400 yılı aşkındır bu semâhâne kubbesi altındaki meydanda, âdâb ve erkânıyla her Cuma namazından sonra Mevlevî Âyîn-î Şerifleri, güneyindeki Kubbe-i Hadra altında yatan Mevlevî tarikatının pîri, meşhur mutasavvıf Mevlânâ Celâleddin Rumî ve tarikatın kurucusu oğlu Sultan Veled’ın huzurlarında icra ediliyordu. Bu çalışmada Mevlânâ Dergâhı’nın semâhâne kubbe kasnağı kuşak yazıları incelenmiştir. Söz konusu kuşak yazıları, kubbe ve pandantifler üzerinde yer alan yazı ve kalem işleri ile birlikte 1982 ve 1986 yılları arasında yapılan geniş onarım çalışmaları sırasında, 20. yüzyılda ilk defa meydana çıkarıldı. Onarımda nakkaş Mahbûb Efendi’ye ait 19. yüzyıl Türk Ampir üsluplu kalem işlerini örten muhdes, sıva raspalarından sonra çıkarılıp nakkaş Mustafa Baytal tarafından restore edildi. 1980’den beri doğru çözülmemiş kuşak yazıları, ilk defa mısraların kaynağı, transkripsiyonu ve anlamı verilerek bu çalışmada deşifre edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Mevlânâ Celâleddîn, Dîvân-ı Kebîr, Mevlânâ Dergâhı, Semâhâne, Kuşak Yazıları, Kûfî Hat.
Abstract
Dome drum inscriptions are an uninterrupted row of calligraphic inscriptions connected to each other in both meaning and style, found encircling the drum of a dome. This study aims at deciphering the uninterrupted row of kufic Arabic inscriptions found encircling the drum of the dome covering the semâhâne (whirling hall) of the historical Mevlânâ Dergâh located in the present-day Konya Mevlânâ Museum. For over 400 years the ritualistic Whirling Ceremony of the Mevlevî Order of dervishes was performed under this semâhâne dome, in the presence of the pîr (head) of the order, Mawlana Jalaluddin Rumî and his son, Sutan Veled, the founder of the order, who are buried under the Kubbe-i Hadra (green dome) located to the south of the semâhâne. These inscriptions were first discovered in the 20th century, during the extensive 1982-1986 cleaning and repairs of Mustafa Baytal, when the covering plaster layers of the painter Mahbûb Efendi’s 19th century Turkish Empire style painted decorations were rasped off the semâhâne’s kubbe and pendentive surfaces. However, since their 1980’s discovery these kufic dome drum inscriptions have not been read correctly. In this study by revealing the sources, transcriptions and meaning of the lines of the kufic verses, these dome drum inscriptions were finally deciphered for the first time.
Key Words: Mawlana Jalaluddin Rumi, Divan-i Shams, Mevlânâ Dergâh, Semâhâne, Dome Drum Inscriptions, Kufic Calligraphy.
Giriş
Konya Mevlânâ Dergâhı, 600 yıla yakın, Mevlevî tarikatinin hem Pîr Evi/Makamı hem Asitâne-i Âliyye yani ana idare merkezi idi. Tekke, zâviyeler ve medreseler lağvedilinceye kadar, tüm mevlevîhaneler ve tarikat mensupları buradan yönetilirdi (Tanrıkorur, 2004). 1925’ten sonra, Mevlânâ Dergâhı önce 1927’de “Konya Asâr-ı Atikâ Müzesi” adıyla müzeye dönüştürüldü ve ondan sonra 1954 yılında yeniden yapılan teşhir ve tanzimle “Konya Mevlânâ Müzesi” olarak kapılarını açarak günümüze kadar her yıl binlerce kişi tarafından ziyaret edildi (Bakırcı, 2007).
Mevlevi tarikatının pîri, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (1207-1273) ve tarikatinin kurucusu, oğlu Sultan Veled (1226-1312); Mevlânâ Dergâhı külliyesinin “Kubbe-i Hadra”sı altında medfundur. Kubbe-i Hadra, yüksek, yeşil çiniyle kaplı, silindrik dilimli bir kubbe ile örtülüdür (Şekil 1 ve 3). Mevlevi semâzenler 400 yılı aşkın Kubbe-i Hadra’nın kuzeyinde yer alan Post Kubbesinden sonra, geniş, kare planlı, kubbeli semâhâne meydanında mutrıb eşliğinde Mevlevî Âyîn-i Şeriflerini, pîrin huzurunda, âdâb ve erkân ile icra ettiler. Bu düzen, tarihçi Gelibolulu Mustafa Ali’nin 16. yüzyılın son çeyreğine ait Nusret-name’sindeki “Lala Mustafa Paşa’nın Mevlânâ türbesini ziyareti” adlı minyatüründe açıkça görülür (Şekil 2). Bu minyatürde Kubbe-i Hadrâ altında, set üzerinde bulunan Hz. Mevlâna ve Sultan Veled sandukaları önünde; orta koyu pembe zemin kısmında Post Kubbesi altında Mustafa Ali Nusret-name’sini münşisi olarak çalıştığı Serdar Lala Mustafa Paşa’ya takdim ederken, semâhâne kubbesi altındaki mavi zemin kısmında ise Mevlevi semâzenler dairevî halka şeklinde Mevlevî semâ âyini icra ederken görülmektedir. Minyatürün alt sol köşesinde mutrib’da bu sahneye eşlik ederken görülür.
Kubbe kasnağı kuşak yazıları, kubbe kasnağını kuşatan, kesintisiz, anlam ve stil bakımından birbiriyle bağlantılı, uzun şerit yazılarıdır (Özkafa, 2008). Çalışmamızda deşifreye aldığımız Arapça kufî yazıları, bugünkü semâhâne kubbe kasnağını kuşatır (Şekil 1). Dikkat edilmesi gereken ilginç husus, hem semâ meydanını örten kubbe kuşak yazıları mısralarının, hem de semâ meydanında icra edilen Mevlevî Âyîn-i Şeriflerinin güfte mısralannın Kubbe-i Hadra altında yatan tarikatin pîri, Hz. Mevlânâ’nin Divân-ı Kebîrimin gazellerinden alındığıdır. Demek ki tarihte, okunan âyin güfteleri ve meydanı örten kuşak yazıları önemli bir manevi hürmet ve mimarî fonksiyon bütünlüğü sağlamaktadır.
Maalesef bu bütünlük, Sultan II. Abdülhamid Dönemi’nde, 1887-88’deki onarım sırasında kesintiye uğratıldı. Bu onarımda semâhânenin kuzey ve doğu tarafları genişleterek iki katlı ziyaretçi ve mutrib mahfilleri ilâve edildi (Uzluk, 1946, 142158-189) (Şekil 3). Ana ünitenin Kubbe-i Hadra bölümü hariç tüm kubbe ve duvar yüzeylerindeki hat ve kalem işleri, nakkaş Mahbûb Efendi[1] tarafından tamamen kapatılarak 19. yüzyıla ait Türk Ampir üsluplu kalem işleri ve hatlar ile yeniden tezyin edildi. Kalem işlerinin yenilenmesi esnasında, semâhâne kubbe kuşak yazıları üzerine bitkisel motiflerden oluşan bir süs şeridi nakşedildi.[2] Ancak 96 yıl sonra, 1983-1984’te, Mevlânâ Müzesi’nde nakkaş Mustafa Baytal ve ekibi tarafından gerçekleşen geniş çaplı onarım çalışmaları sırasında Mahbûb Efendi’nin yazılarının ve kalem işlerinin üzerlerini örten muhdes sıvalar raspalanarak altındaki yüzlerce yıllık kalemişleri ve yazılar meydana çıkarılıp yeniden boyandı.[3]
Maalesef, Mevlânâ Müzesinde büyük değişimlere meydana getiren 80’li yıllar onarımı, günümüze kadar uzmanlar tarafından tam bir değerlendirme yapılıp yayınlanmadı (Bakırcı, 2019, 325).[4] Onarımda yeniden ihya edilen semâhâne kubbe kuşak yazıları ise, sadece bir makalede ele alındı (Baysal, 2023).[5]
Çalışmamızın amacı, 80’li yıllarda yeniden keşfedilen ve bugüne kadar çözülmemiş semâhâne kubbe kasnağı Arapça kuşak yazıları; mısraların Divân-ı Kebir’indeki gazel kaynakları, transkripsiyonu ve anlamı vererek ilk defa deşifre etmektir.
1. Konya Mevlânâ Dergâhı Semahanesinin mimarîsi ve tezyinatına kısa bir bakış:
Kuşak yazılarının doğru deşifre edebilmek için bulundukları Mevlânâ Dergâhı semâhânesi mimarî ve tezyinat tarihini gözden geçirmek gerekecektir. Böylece yazıların tahmini tarih ve geçirdiği önemli onarım, tadilât ve inşa ilâveleri gibi müdahaleleri de anlaşılacaktır.
Mevlânâ Dergâhı’nın mimarî manzumesi, 13. yüzyıldan 1925’e kadar hayır ve hasenat sahiplerinin inşa, onarım, tadil-tağyir ve ilâveleriyle sürekli çehre değiştirerek günümüzdeki karmaşık halini almıştır. Zamanın sultan veya beyleri Mevlânâ’ya duydukları büyük saygıdan dolayı, dergâha herhangi bir hizmette bulunmayı şeref addediyorlardı. Ancak Selçuklu çağındaki şeklinden bambaşka bir hüviyete bürünmüş olan Mevlânâ türbesinin, Mimar Bedreddin’in eseri olan ilk yapısından başlayarak sonraki müdahalelerle hangi şekillere girdiği ve yapılan değişikliklerin hangi kısımlara inhisar ettiği kesinlikle bilinmemektedir. Mamafih türbenin; Karamanoğulları zamanındaki gelişme ile Osmanoğulları Dönemi’nde 16. yüzyıl başlarındaki mescit ve semâhâne ilâveleri gibi değişik zamanlardaki çeşitli onarım ve tadilât sonunda, etrafındaki türbeler, dedegân hücreleri ve matbah-ı şerîf gibi tekke yapılarının ilâvesiyle şimdiki görünüşünü aldığı anlaşılmaktadır. Çok uzun ve karışık olan bu konuda, Mevlânâ Dergâhı’nın başlangıçtan son durumuna kadar bilinen veya tahmin edilen ana mimarî tarih gelişmeleri bir kronoloji[6] krokisinde özetlenmeye çalışıldı (Şekil 3).
Birçok araştırma ve neşriyata rağmen, Mevlânâ Dergâhı ve türbesinin mimarlık ve sanat tarihi yönünden gelişimini ve değişimini konu alan, yeterli bir bilimsel inceleme yapılmamıştır. Dergâh ve türbenin inşa safhaları hakkında tarihî bilgiler çok mahdut olduğundan sadece belli kitâbelere, Eflâkî, Şikârî, Evliyâ gibi yetersiz yazılı kaynak ve arşiv kayıtlarına, minyatür ve gravür gibi eski resimli belgelere, mimarî üslûp, malzeme ve süslemelere dayanılarak tahminler yapılabilmiş, her araştırmacı kendine göre yorumlar ileri sürmüştür. Türbe-semâhâne-mescit ana ünitesinin inşa gelişim safhalarının tarihlendirilmesindeki çözülmemiş meselelerin ancak detaylı bir sondaj ve araştırma kazısından sonra sağlıklı olarak çözümlenebileceği kanaatindeyiz.
Nitekim 1983-86 arasındaki onarımı,[7] Mart 1996’da yapılmış semâhâne sondajı (Bakırcı, 1999) ve 2018-2019 arasındaki Kubbe-i Hadra onarımında,[8] daha önce tahmin edilmeyen ve sanat tarihçileri tarafından henüz tam değerlendirilmemiş eski türbe/ semâhâne/ mescit sınırları ve tezyinat kalem işleri ortaya çıkmıştır. Kaynaklardaki bilgi ağırlığı ve değerlendirmeler, Dergâhın diğer birimlerinden ziyade Kubbe-i Hadra türbe kısmının mimarisi ve kalem işleri üzerinde odaklanmıştır. Bu yüzden semâhâne, mescit, hücre, matbah gibi ünitelerin tarih içinde ne şekil aldığı ve ne gibi gelişmeler geçirdiği tam anlamı ile karanlıktadır.
Mevlânâ Dergâhının kuruluşu, 13. yüzyıl Selçuklu Döneminde, 1231’de Mevlânâ’nın babası Sultanü’l-Ulemâ Bahaeddin Veled’in, Selçuklu Sultan I. Alâeddin Keykubâd (ö. 1237) tarafından bağışlanan Konya şehir surları dışındaki gül bahçesine defnedildiği zamana dayanır. Sonra 1273’te, Mevlânâ vefat edince babasının türbesi batısında bulunduğu Sultan Bağı Mezarlığına defnedildi ve kabrinin üstüne Alemeddin-i Kayser bir türbe yaptırdı (Eflaki, 2006,589-590).
Mevlânâ türbesi bir ziyaretgâh halini alınca, Çelebi Hüsameddin zamanından (1273-1284) itibaren oraya zengin vakıflar yapılmağa başlanmış; müezzin, hâfız, mesnevîhan ve mıtrıb elemanları görevlendirilmiş, türbede her cuma namazından sonra Kur’ân ve Mesnevî okunup semâ’ yapılması âdet olmuştu (Eflaki, 2006). Bu tarihte bu kadar kalabalık toplantı ve semâ meclisleri yapılabilmesi, misafirlerin ağırlanabilmesi ve görevlilerin barınması için türbenin yanına muhakkak tekke yapıları inşa edilmiş olmalıdır. Nitekim Şikârî’nin naklettiğine göre, 1277’de, Karamanoğlu Şemseddin 1. Mehmed Bey (ö. 1277) Konya’yı işgal ettiği zaman, Hankâh-ı Mevlânâ’ya gidip ününü duyduğu Mevlânâ’yı ziyaret etmiştir (Şikârî,1946,43-44).
Sultan Veled zamanında (1284-1312) Mevlevî tarikatı kurulmuş ve yayılmıştır. Öyle ki 1332’de, İbni Batutâ dergâhı Konya’nın en büyük tarikat merkezlerinden biri olarak seyahatnamesinde yazmıştır (İbnBatuta, 1333,322-323).
1396’da Karamanoğlu Alâeddin Ali Bey (1357-1398), Görkes seferine çıkmadan önce, Mevlânâ Türbesini ziyaret edip sefer başarıyla sonuçlanırsa seferin ganimetleriyle Mevlânâ’nın üzerine bir yeşil türbe yapacağını va‘detmiş ve sonra bunu yerine getirmiştir (Şikârî: 1946, 107). 1402’de ise, Karamanoğlu Nasrüddîn II. Mehmed Bey (ö.1423) ve 1443’de, oğlu Karamanoğlu Sârimüddin İbrahim Bey (ö.1464) Mevlânâ Türbesi ve derviş hücrelerinde bazı genişleme ve tamirler [9] gerçekleştirmiştir.[10] Karamanoğullannın son zamanlarına rastlayan bu inşa faaliyeti muhtemelen türbenin genişletilmesiyle ilgili olup Kubbe-i Hadrâ’nın batı ve doğusunda bulunan “Kubâbü’l-Aktâb” (kutupların kubbeleri) denilen türbe kısmıyla çift kubbeli türbe aralığı ve bugünkü Kubbe-i Hadrâ’nın kuzeyindeki içi stalaktitli fenerli post kubbesinin bulunduğu yerde bir kubbe ilâve edilmiştir (Şekil 3).[11]
15. yüzyılın ilk yarısında, Karamanoğullannın son Dönemi’nde inşa edilen eserlerde, çağdaşı oldukları II. Murad ve Fatih Dönemleri Osmanlı mimarîsinin etkisi ve rekabeti kuvvetle hissedildiğinden,[12] söz konusu birimlerin, Konya’nın Osmanlılara intikal ettiği Fatih Dönemi’nde eklenmiş olmaları da ihtimal dâhilindedir.[13]
1499’da II. Bayezid Dönemi’nde (1481-1512) türbe içi onarılmış ve nakışları mevlevî sanatkârı Halepli Mehmed oğlu Abdurrahman tarafından yenilenmiş olduğu, Kubbe-i Hadra’nın güney iç duvarındaki bugünkü (eksik) nakış kitâbesinden anlaşılıyor. Kitâbenin alt tarafı silindiği için onarımın yapıldığı tarih ve nakışların dışında ne içerdiğini tam olarak bilinmemektedir. Ancak bu kalem işleri ve hat yenilemesinin Kubbe-i Hadra[14] ve Kubâbü’l-Aktâb üzerindeki erken Osmanlı damgasını arttırdığı bellidir.
1.1. Semâhânenin Mimarî Tarihi:
1512’de Yavuz Selim’in Mısır seferine giderken Konya’da konaklayıp Mevlânâ Dergâhının su sıkıntısını gidermek üzere Tutlu’dan su getirtmiş ve türbe avlusunda yeni bir şadırvan inşa ettirmiş olduğu, üzerindeki suluklu kitâbenin tarih mısraında geçen ve ebcedle 918 /1512’yi gösteren ‘havz-ı cinân’ (cennetler havuzu) ibaresinden anlaşılmaktadır. Yavuz kifayetsiz vakıfları arttırdı ve dergâh tamirinde Kubbe-i Hadrâ’nın güney duvarında görülen bir yatıklığı gidermek maksadıyla dıştan destekleyen kalın payanda duvarı yaptırmış, kubbelerin üstünü ilk defa kurşunla kaplattırmış ve dergâh etrafına bir ihata duvarı çektirmiştir. Bazı kaynaklar, I. Selim’in semâhâne-mescit kanadı da inşa ettiğini yazarken (Erdoğan, 1950; Konyalı, 1964; Uzluk, 1946) başkaları semâhâne-mescit ile iki minareli Selimiye Camiinin Kanunî tarafından yaptırıldığını iddia etmekteler.[15] Bu hususta kaynaklar arasındaki ihtilâf, mescit-semâhâne kanadının kitâbesiz oluşu ve Akyurt (1930) gibi çoğu yazarların III. Selim’in hediye ettiği Mevlânâ sanduka örtüsü üzerindeki işlemeli 973/1565 tarihini,[16] semâhâne ile mescidin inşa tarihi olarak kabul etmelerinden kaynaklanır.
15. yüzyılın sonunda veya 16. yüzyılın ilk çeyreğinde, yani ya II. Bayezid (14811512) veya Yavuz Selim (1512-1520) Dönemlerinde, yapılan tadilâtta türbenin kuzeyine günümüzdeki semâhâne-mescit ünitesinin ilâve edilmiş olabileceğini de tahmin edebiliyoruz. Tahminimizin ilk mesnedi, II. Bayezid devrinin sosyo- politik durumunda Anadolu’da Safevî propagandasına karşı ehl-i sünnet tarikat merkezlerinin güçlendirilmesidir (meselâ Hacı Bayram Külliyesinin türbe kapısı ve minare ilâveleri ile Balım Sultan aracılığıyla Hacı Bektaş Dergâhı’nın tevsî ve reorganizasyonu yapıldı). Bu faaliyet ile birlikte Mevlânâ Dergâhı II. Bayezid tarafından da genişletilmiştir. İkinci mesnedimiz, Hz. Mevlânâ’ya büyük hürmeti olan ve Mısır seferinden dönüşte Şam’da Şeyh Muhiddin Arabî Külliyesini inşa ettiren Yavuz Selim’in, Mevlânâ Dergâhını tamir ettirirken önüne sadece yeni bir şadırvan yaptırmakla kalmayıp Dergâhın mescit-semâhâne ihtiyacını da gidermiş olması ihtimalidir. Üçüncü mesnedimiz ise, Matrakçı Nasuh’un 1534’te Kanunî’nin Bağdat seferine giderken Konya’yı ziyaretini konu alan minyatüründe Mevlânâ Dergâhının tasvir edilişidir (Şekil 4).[17] Minyatürün sağ alt köşesinde, “Mevlâna Hz. Molla Hünkâr” külliyesinde Yavuz Selim’in inşa ettirdiği şadırvanı, çektirdiği ihata duvarı, kurşunla kaplattırdığı kubbeli türbe bölümünün kuzeyinde minareli iki kubbeli, mescit-semâhâne kanadı görünmektedir.[18] Şu hâlde bu kanat 1534’ten önce, ya Kanunî Dönemi’nden önceki bir tarihte ya da Kanunî saltanatının ilk yıllarında (1520[19] ve 1534 arasında) inşa edilmiş olmalıydı. Bu tarih diliminin de 1520-1523 arasına kadar indirilmesi mümkündür.[20] Ancak kaynaklarda bu yıllarda Kanunî’nin Konya’da bir inşa faaliyeti gösterilmemektedir. Eğer Sinan’ın mimarbaşı olduğu yıllarda bir onarım veya mescit-semâhâne kanadı yaptırılmış olsaydı, bu önemdeki bir görev, Şeyh Abdülkadir Geylanî ve Şeyh Muhiddin Arabî Tekkelerinin tamirlerinde olduğu gibi, mutlaka Sinan’a verilirdi ve bu da bütün tezkirelerde zikredilirdi.[21] Ayrıca mescit-semâhâne kanadında Osmanlı klasik üslûbundan ziyade daha erken Osmanlı Dönemi’nin üslûp ipuçları vardır. Kanaatimizce Kanunî’nin 1565-1566’daki türbe- mescit-semâhâne onarımında, Kubbe-i Hadra’da Mevlânâ ve Sultan Veled için bir gök mermer sanduka yaptırılmasından (Konyalı, 1964, 648-649) başka sadece post kubbesinin yeniden düzenlenmesi ve son cemaat yeri gibi eksik mimarî elemanların tamamlanması söz konusudur.
Tüm bu karışık tarihlendirme iddialarına rağmen, elimizdeki bilgi, çalışmamızın asıl konusu olan kuşak yazıların bulunduğu Mevlânâ Dergâhı semâhânesinin, 1523’ten önce, erken Osmanlı Dönemi’nde bir tarihte inşa edildiğini işaret etmektedir.
Konya Mevlânâ Dergâhı yazı ve kalemişleri:
“Mimari yapılardaki yazı ve kalemişlerinin dönem dönem (sık) onarımlar geçirmesi mukadderdir. Kubbe, tavan gibi birimlerde iklimden kaynaklanan yağmur ve kar sularının sızıntıları nedeniyle sıva yüzeyin nemlenip kabarması, ısı ve ışık kaynaklarından çıkan duman, is gibi çevresel faktörler veya insan nefesinin sıva yüzeyinde oluşturduğu tabaka gibi etkenler nakışların bozulmasında önemli rol oynar. Bunların yanı sıra kişilerin dış müdahaleleri ve bilinçsiz onarımlar da kalemişlerinin kalıcı hasara maruz kalmasında etkendir.” (İrteş – Baysal, 2021, 129).
Yukarıda zikredilen sebeplerinden dolayı, semâhâne kubbe kasnağı üzerine fırça ve boya ile işlenmiş kuşak yazılarının ilk hâlini tahmin etmek ve son hâlini tarihlendirmek, semâhânenin mimarisinden daha da karışık ve zor bir konudur. Kuşak yazıların 400 yıl içerisinde geçirdiği onarımların detaylı arşiv kayıtları olmadığı için, son iki onarımın dışında, yazılara ne değişikleri geçirdiği ve kimin tarafından müdahale edildiği tam bilinmiyor.
19. yüzyılda Dergâhın 1808-1839, 1814-1858, 1861-1876 yıllarında geçirdiği onarımlar arasında 1816’daki hayli geniş çaplı onarım ve yenilenmeleri dikkat çekmektedir. Bu onarımda, semâhânenin döşemesi ve semâhâne ile mescidin kubbe içleri yapılmış, üç tarafında bulunan duvarların üç kat badanayla pencerelerin etrafının çeşitli renklerde boya ile nakışın yenilendiği dikkat çekmektedir. 1817’te Sultan Selim Camii ile birlikte semâhâne, mescit ve diğer yerlerin sıva ve nakışları; pencerelerin tel örme kafesleri ve kubbelerin kurşunlarının tamir ve yenilenme işlerinin, noksanların tamamlanmış olduğu görülmektedir (Özönder, 1987, 24).
Kuşak yazıları etkileyen en önemli onarım ise, II. Abdülhamid zamanında 1886-1889’da gerçekleşti. Mescit onarıldı,[22] semâhânenin kuzey ve doğu tarafları genişleterek mutrib heyeti, erkek ve kadın ziyaretçiler için iki katlı mahfiller inşa edildi (Uzluk, 1946, 142, 158-189); (Şekil 3). Onarım esnasında 1305-1306/1886- 1887’de, Tilâvet Odası, Kubâbü’l-Aktâb, Post Kubbesi, semâhâne ve mescidin bütün duvar ve kubbelerinin kalem işleri ve yazıları, nakkaş Mehmed Mahbûb el-Konevî b. Hamdi Mustafa Rüşdî (d.1843-ö.1897; imzası: Şekil 5a, 5b)[23] tarafından kapatılarak üzerlerine 19. yüzyıl Türk Ampir üsluplu tamamen yeni kalem işleri ve hatları nakşedildi (Şekil 6a, 6b, 12a).
Ancak 96 yıl sonra, Cumhuriyet Dönemi’nde, 1982-1986 yıllarındaki kapsamlı onarım çalışmaları sırasında Mahbûb Efendi’nin nakşettiği kalem işleri ve muhdes sıva raspalanarak altından daha erken Osmanlı dönemlere ait kalem işleri ve yazılar açığa çıkarılıp üstlerinden geçilerek yeniden boyandı. (Şekil 7a, 7b). Bu onarım çalışmaları Manisa’da ikamet eden Özbek asıllı, kalemkâr Mustafa Baytal ve ekibi gerçekleştirdi (Bakırcı, 2019, 325). Onarım sırasında, zamanın müze müdürü Erdoğan Erol[24] ve Önge’ye göre, “çalışmanın bilimsel niteliğini ortaya koymak” için “sıva ve badana raspaları sonucu bulunan yeni kompozisyonların kalıpları alınmış; fotoğrafları çektirilmiş; onarım öncesi ve sonrası durumlan albümler hâlinde belirlenmiş” “çünkü sanat ve mimarlık tarihi araştırmacıları, burayı gezen ziyaretçiler, dönemlerin nakışlarını mukayese imkânından mahrum bırakılmışlardır” (Önge, 1990, 323).
Maalesef alınan kalıplar ve hazırlanan fotoğraf albümleri Mevlânâ Müzesi arşivlerinden kaldırıldığı için[25] 1980’li yıllar onarımında semâhâne kubbe ve pandantif yazı ve kalem işlerinin ne safhalar geçirdiğini inceleme imkânımız olmamıştır.
Ancak Mahbûb Efendi veya Mustafa Baytal’a ait kalem işleri ve yazıları incelendiği zaman, çok motif ve harf deformasyonu görüldüğü için bu kalem işleri ve yazıların belki birkaç yüzyıl çok hatalı yenilenme onarımları geçirdikleri ortaya çıkıyor. Yanı bunların vasıflı nakkaş ve hattatların ellerinden çıkmadığı anlaşılmaktadır.
2. Semâhâne kubbe kuşak yazıların bulunduğu tezyinat ortamı
Mevlânâ Dergâhı’nın semâhânesi (11.57 m. x 11.93 m.) kare plana yakın, semâ meydanına sahiptır. Semâhâneyi örten 11.05 m. çapı ile 5.27 m. yüksekliği kubbe ve pandantifler tamamen benzeyen erken bir döneme ait kalem işleriyle tezyin edilmiştir. Buna karşın semâhânenin kubbe kemerlerinin altındaki duvar yüzeyleri 19. yüzyıla ait yazılar ve Türk Ampir tezyinatına sahiptir (bk. Şekil 1, 3 ve 12a).
2.1. 1888-89 Tarihli semâhâne kubbe kemerlerinin altındaki duvar tezyinatı ve yazıları:
Semâhâne kubbesini taşıyan kemerlerin sınırlandırdığı duvar yüzeyleri üzerine, 1306/1888-1889’da nakkaş ve hattat Konyalı Mahbûb Efendi tarafından resmedilen ayaklı sehpalar üzerinde, dikdörtgen miğfer başlıklı, Mevlevi destarlı sikkeleri ve çelenk içine alınmış dairevî yazı levhaları (Şekil 8, 9, 10, 11) hemen dikkati çeker. 19. yüzyıla ait Türk Ampir üslûpla resmedilen bu semboller, özgün haline bırakılmış ve 1983-1984 onarım sırasında dökülmemiştir (Önge, 1990, 322). Bu semboller ve içerdikleri yazılar incelediğinde: miğfer başlıklı destarlı Mevlevî sikkeler üzerine en önemli Mevlevî meşayih adları yazıldığı ve çelenkli levhaların İslâm’ın on iki imam ve dört halifesinin adlarını içerdiği fark ediliyor. Resmedilen sembollerin bir nevi silsile-i Tarikat-i Mevlevîyye’yi temsil ettikleri hemen anlaşılıyor. Mevlevî âyinlerinin icrâ edildiği semâ meydanının etrafındaki duvarlarda silsile-i Tarikat-i Mevlevîyye bulunması, âyinlere ciddi bir manevi atmosfer katmaktaydı. Kuzey kemerinin altındaki duvarda destarlı Mevlevî sikkesi üzerine Mevlevî tarikatının pirî Mevlânâ Celâleddin Rumî b. Sultan-ül ulemâ (Şekil 8, Tablo 1); kıble tarafındaki güney kemerinin altındaki duvarda Allah ve Muhammed’in levhaların ortasında, destarlı Mevlevî sikkesi üzerine Mevlevî tarikatının kurucusu, Sultan Veled b. Mevlânâ (Şekil 9, Tablo 2); doğu kemerinin altındaki duvarda destarlı Mevlevî sikkesi üzerine Hz. Mevlânâ’nın hocası, Şeyh Şemseddin Tebrîzi (Şekil 10, Tablo 3) ve batı kemerinin altındaki duvarda destarlı Mevlevî sikkesi üzerine Hz. Mevlânâ’nın Mesnevî-i Şerîf inin kâtibi ve ilk halifesi, Şeyh (Çelebi) Hüsameddin’in (Şekil 11, Tablo 4) adlarının yazıldığı dikkati çeker.
Tablo 1: Kuzey Kemerin Altındaki Duvar Yazıları
Tablo 2: Güney Kemerin Altındaki Duvar Yazıları
Tablo 3: Doğu Kemerin Altındaki Duvar Yazıları
Tablo 4: Batı Kemerin Altındaki Duvar Yazıları
2.2. 1980’li Yıllarda ihya edilen semâhâne kubbe pandantifi ve yüzeyindeki tezyinatı ve yazıları:
Semâhâne kubbe kemerlerinin altında yer alan 19. yüzyıla ait duvar tezyinatı ve yazıları dışındaki tüm semâhâne kalem işleri ve yazılar 1983-84 yıllarındaki onanm sırasında, kalemkâr Mustafa Baytal ve ekibi tarafından muhdes sıvaların altından çıkarılıp yeniden ihya edilmiş ve 19. yüzyıldan öncesine ait olduğu iddia edilmektedir (Baysal, 2023; Önge, 1990). Ancak bu kubbe pandantifleri ve kubbede yer alan kalem işleri ve yazıların sağlıklı bir değerlendirmesini yapabilmek için muhakkak Önge ve Erol’un söz ettikleri, onarım safhalarını gösteren arşiv dosyasındaki fotoğrafların ve çıkartılan kalıpların incelenmesi gerekmektedir.[26] Ancak daha önce söz ettiğimiz sebeplerle bu arşiv dosyasındaki fotoğraflara ve kalıplara ulaşılamadığı için, kalan semâhâne kubbe tezyinatı ve yazılarında görülen motif ve yazı deformasyonlarının veya bozuk noktaların -yani 1980’li yıllarda yapılan onarımda veya önceki yüzyıllardakilerde- neyden kaynaklandığını söylemek mümkün değildir. Ama arşivimizde bulunan Mahbûb Efendi’ye ait eski yazıların çoğunu, 1980’li yıllarda sıva altından çıkarıp ihya eden Mustafa Baytal’a ait yeni yazıların farklı kalem işleri olmamasına rağmen yazıların benzer ibâreler içerdiklerine tanık olmaktayız (Bk. Şekil6a, 6b ve 7a, 7b ve 12a, 12b).
2.2.1 Semâhâne kubbe pandantifleri üzerindeki yazılar:
Nakkaş ve hattat Mustafa Baytal ve ekibinin 1983-84 yıllarındaki onarımında ihya ettikleri, turuncu, yeşil ve beyazla tahrirlenmeyen semâhâne üçgen kubbe pandantiflerinin sarı kıvrım dal ve yeşil dolgulu rumî yapraklardan oluşan turuncu bir zemin üzerine, siyahla tahrirlenmeyen beyaz renkli iri celî sülüs, müsennâ olarak yazılmış Allah, Muhammed, Ebubekir, Ömer, Osman, Ali radiyallahu anhum ibâreleri, şaşırtıcı ve nadir görülen bir kompozisyondur (Şekil 12b).27
2.2.2. Semâhâne kubbe üzerinde kalem işleri ve yazılar:
Kubbenin dairevî tezyinat tasarımının başlangıç noktası olarak kubbe merkezinde yer alan yarım küre biçimdeki beyaz kabara etrafındaki siyah renkli zemin üzerine 0 dairevî örgü yazı kompozisyonu sayılabilir. Beyaz kabara etrafında (يا عالماً بحالي – Yâ âlimen bi-hâlî – Ey her halimizi bilen Allah) beyaz celî sülüs ibaresi altı defa tekrarlanarak üstteki *ye’ bağlantılarıyla dairevî örgü yazı kompozisyonu oluşturuluyor (Şekil 13a).
Dairevî yazı örgü etrafında oluşan sarı zemin üzerine siyah rumî motifleri ile dolu radyal altı köşeli yıldızın her köşenin uçuna, içleri siyah renkli damla motiflerinin üzerinde (مبارک باد -mübarek bâd – mübarek olsım) ters işlenmiş turuncu Makılî hat ibareleri bulunduğu dikkat çekicidir (Şekil 13b). Ters işlenmiş damla şeklindeki ‘mübarek bâd’ Makıli hatları, hattat Ali Toy’a göre, kubbede ya tamamen doğru işlenmiş (Şekil 13c ve 14b) veya bir düz – bir ters, münavebeli olarak işlenmiş (Şekil 14b) olarak görünmeliydi. Bu ters işlenmiş damla şeklindeki motifler, ister istemez 1980’li onarımda alınan bazı kubbe tezyinatı kalıpların yanlış uygulandığı şüphesini [27]de uyandırıyor. Ama maalesef böyle bir şüphe, ancak arşivlenen kalıplar ve çekilmiş fotoğrafların detaylı bir incelemesinden sonra giderilebilir.
Damla motiflerin bulunduğu daireden sonra kubbenin ana dairevî tezyinat tasarımının üçüncü dairesi, beşgen bir malakarî kabara etrafında dönen beş iri turuncu münhani, rumî motif ve beş şeritten oluşan yeni, olağan dışı, altı tane çark-ı felek şekilden meydana gelmektedir.[28] Kubbenin dairevî tezyinat tasarımının dördüncü ve son dairesi çok deforme edilmiş hatayî ve rümî motiflerle dolu altı yarım şemse motiften oluşuyor. Kubbenin dairevî tezyinatı siyah ve kırmızı çizgili bir kenar ile sınırlanmış ve püsküllü tığ askı motifiyle saçaklanmıştır. Kubbenin tezyinat ağının merkezden başlayan altı köşeli yıldız kompozisyonu etrafında gelişen, radyal olarak dizilmiş ve birbirlerine yeşil şeritlerle bağlanmış çarkı felekler ve yarım şemselerden oluşan tasarımın 15. yüzyılın sonunda veya 16. yüzyılın ilk çeyreğinde, yani ya II. Bayezid (1481-1512) veya Yavuz Selim (1512-1520) Dönemleri’nde yapıldığı tahmin edilebilir. Bursa Muradiye’de bulunan Cem Sultan Türbesi kubbe tezyinatı tasarımının yazıları ve nakışlarıyla büyük benzerlik gösterdiği (İrteş, 2018, 125-126) halde maalesef geçirdiği kötü onarımlar neticesinde semâhâne kubbe tezyinatında yer alan çoğu motif ve yazı deforme olmuştur.
2.2.3 Semâhâne kubbe kasnağındaki pencere etrafındaki tezyinat:
Kubbe kasnağındaki sekiz pencerenin etrafı, hatayî motiflerden oluşan bir çerçeve ve taçla süslenmiştir. Ancak bu iki parçalı kompozisyon yan yana gelen pencerelerde, münavebeli olarak kırmızı zemin üzerine beyaz veya beyaz üzerine kırmızı desenle tekrarlanmıştır. 19. yüzyılda yapılmış natüralist çiçek ve yaprak motiflerinin altında bulunan bu kompozisyonlar muhtemelen yukarıda söz edilen 18. yüzyıl ve 1817’deki onarımlara ait olmalıdır (Özönder, 1987, 24). 1980’li onarım sırasında, sonradan konuldukları belli olan ahşap çerçeveli, basit pencere içlikleri yerine, fevkanî duvar pencerelerinden alınan örneğe göre yapılmış, camlı alçı içlikler yerleştirilmiş ve dış yüzlerine de basit filgözü dışlıklar takılmıştır (Önge, 1990, 322).
2.2.4 Semâhâne kubbe kasnağında bulunan Arapça kuşak yazıları:
Sekiz kubbe kasnak pencerenin hemen altında ve üçgen pandantiflerin üzerinde, kubbe eteğinin içbükey profilinde turuncu zemin üzerinde, makalemizin deşifresini konu edindiği beyaz kûfî ile yazılmış Arapça kuşak yazı şeridi bulunmaktadır.
3. Semâhâne kubbe kuşağındaki yazıların özellikleri
1980’li yıllardaki onanma ait fotoğraflarla hazırlanmış arşiv dosyalarını ve 1983-1984 yıllardan önce semâhâne kubbe kasnak eteğindeki bugünkü kuşak yazı şeridin yerini gören, inceleyebilme fırsatı bulan Mevlânâ Müzesi müdür yardımcısı Naci Bakırcı’ya göre, şimdiki kuşak yazı şeridi yerine 1306/1888-1889’da nakkaş ve hattat Konyalı Mahbûb Efendi’nin resmetttiği “zeytin dalı yapraklı, birbirine zincir gibi geçmeli bir bordür” yer alıyordu.[29] Bugünkü kuşak yazı yerindeki bu zeytin dalı yapraklı süs şeridi (Şekil 12a) Özönder’in Mahbûb Efendi hakkında makalesinde açıkça görünmektedir (Özönder, 1994, 104). Bu bilgiye göre, günümüzdeki kuşak yazıları üzerinde daha önceden, Şekil 6a, 6b ve Şekil 7a, 7b’de olduğu gibi, Mahbûb Efendi’ninkilere benzeyen bir yazı şeridi yer almamaktadır. Ayrıca 1980’li yıllardaki Mevlânâ Müzesi müdürü Erdoğan Erol’a göre, bugünkü kuşak yazı şeridi meydana çıkıncaya kadar, üzerindeki muhdes sıvanın derin kazınmasıyla yüzlerce kova dolusu fazlalığın giderilmesinden sonra “kubbe kasnağın çapı 5 m. daha genişledi”.[30] Erol’un verdiği bilgiye göre ise, 1888-1889’de Mahbûb Efendi’ye ait bitkisel şeridi düz bir yüzey üzerinde işlenmiş ve kuşak yazıların bugün bulundukları içbükey yüzeye ancak çok derin muhdes sıvaların kazınmasından sonra ulaşılabiliyordu. Ama bu iki bilgi, ancak arşivlenen kalıpların ve çekilmiş fotoğrafların detaylı bir incelemesinden sonra tam onaylanabilir.
Yirmi beş buçuk Arapça mısradan oluşan kuşak yazıları, semâhâne kasnak pencerelerinin altındaki 34,73 m. uzunluğu ve 37 cm. yüksekliği olan içbükey profil şerit üzerindedir. (Şekil 1) Yazı kuşak şeritte, kırmızı bir zemin üzerine beyaz renkte serbest düğüm ve helezoni rumî motifleriyle zenginleştirilmiş beyaz tezyînî çiçekli[31] veya Yapma Doğu Kufî[32] hat Arapça ibâreleri bulunuyor. Düğüm motiflerinin oluşturduğu kapalı formların iç bünyeleri siyah rengi ile doldurulmuştur. Yazı şeridinin altında 8 cm. ve üstünde 10 cm. yüksekliği olan birer bordür yer alır. Bordürler siyah renkli bir zemin üzerine tekrarlanan, bir ters – bir düz, basit beyaz palmet ve yarım rumî motiflerinden meydana getirilmiştir (Şekil 15). Bu yazı kuşağı, Bursa, Muradiye’de bulunan 15. yüzyılda inşa edilmiş Cem Sultan Türbesindeki kubbe kasnağının altındaki içbükey profilindeki bordürsüz, “Esma’ül Hüsna” ince yazı kuşağının muntazam sıralanmış düğüm ve kufî yazısının renk ve motifleriyle bazı benzerlikler arz ediyor[33] (Şekil 16). Ancak Mevlânâ Dergâhında 1980’lerdeki onarım raspalarından sonra, 19. yüzyıldaki muhdes sıva altından meydana çıkartılan tüm yazılar ve süsleme motiflerinde olduğu gibi, uzman bir hattat ve müzehhip tarafından onarılmadığı için, bu kûfîler vasıflı değildir, hem yazandan hem işleyenden kaynaklanan çok harf hataları ile motif şekil bozuklukları görülmektedir.
Mevlânâ ve Arapça:
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (ö. 672/1273) XIII. Belh’te doğduktan sonra küçük yaşlarda ailesiyle birlikte terk-i diyâr etmiş, vefatına kadar Konya’da yaşamıştır. Babası Bahâeddîn Veled (ö. 628/1231) yaşadığı dönemin ileri gelen din âlimlerinden biri olmakla beraber, Maârif adlı eserin müellifidir. Mevlânâ, ilk tahsilini babasından görmüştür. Rûmî, yirmi dört yaşındayken babasını Konya’da kaybetmiştir. Bunun üzerine, bir rivayete göre babasının vasiyeti başka bir rivayete göre Konya hükümdarı Alaeddîn Keykubad’ın (1220-1237) isteği ve yine bir diğer rivayete göre babasının müritlerinin ricası üzerine babasının müftülük makamına oturmuş, “tarikatten uzak, şeriatin müftüsü” olmuştur (Füruzanfer, 2005, 79). Çocukluktan itibaren Arapçayla haşır neşir olan Rûmî’nin eserlerine ve özellikle Divân-ı Kebîr’e bakıldığında, onun İran ve Arap edebiyatına iyi derece vakıf olduğu ve iki dilde de edebî eserler üretmede yetkin olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra, Mevlânâ’nın şiirlerinde Rumca ve Türkçe unsurların var olduğu, büyük sûfînin bu dilleri de bildiğini göstermektedir.[34]
Mevlânâ, her ne kadar düşüncelerini şiir aracılığıyla paylaşsa da şâirlikten nefret ettiğini, onun için şâirlikten daha kötü bir iş olmadığını ve “yârân” için şiir yazdığını belirtmiş, şiir yazmayı işkembe içindeki dışkıyı temizlemeye benzeterek şiirin “en alçak metâ” olduğunu vurgulamaktan çekinmemiştir (Rûmî, 1400, 92). Mevlânâ şiir yazmayı ayıp saysa yaşadığı dönem ve bulunduğu kültür çevresindeki şartları gözeterek düşüncelerini insanlara iletmenin en kestirme ve keskin yolunun şiir olduğunun farkındaydı. Dolayısıyla, düşüncesinin şiir aracılığıyla sonraki asırlar için konuşma yetisinin kanal kazmasına[35] mâni olmamış ve şiir yazmayı tercih etmiştir.
Mevlânâ için lisan bir araçtır ve bu durumu, eserlerinde özellikle vurgulamıştır.[36] Rûmî, eserlerinin büyük bir kısmını Farsçayla yazmayı tercih etse de, Mesnevî nin III. defterinde Arapça ve Farsça arasında bir kıyas yapmış, Arapçanın “daha hoş” olduğunu ifade etmiştir (Rûmî, 2015, 438). Mevlânâ, gazellerinden birinde de Arapçayı Farsçaya nazaran daha hoş bir dil olarak kabul ettiğini vurgulamıştır (Mevlânâ Celâleddîn Muhammed Mevlevî, 1394, 458).
Arapçayı Farsçadan daha üstün ve hoş görmek sadece Mevlânâ ile sınırlı değildir. Esasında bu durum, Arapçanın Kurân-ı Kerîm ve İslâmiyet dili olmasıyla alakalı bir durumdur. Nitekim Rûmî’nin çağdaşı olan Sa’dî-i Şirazi (ö. 691/1292) de Gülistan” da Arapçanın Farsçadan daha üstün olduğunu ima eder cümleler kurmuştır (Sadi-i Şirazi, 1394, 142). Hâfız-ı Şirazi (ö. 792/1390 ?) de aynı durumu ima ve ifade etmiştir (Hâfız-ı Şirazi, 1395, 143).
5. Dîvân-ı Kebîr’de Arapça Unsurlar:
Divân-ı Kebîr, Mevlânâ’nın gazellerini ve rubâilerini ihtivâ eden eseridir. Mevlânâ, şiirlerinin büyük bir kısmını Şems-i Tebrîzî (ö. 645/1247 ?) ile tanıştıktan sonra söylemiş (Yazıcı, 1994, 9/432) ve bu şiirler Mevlânâ’nın etrafındakiler tarafından kayıt altına alınmıştır.[37] Çok hacimli bir divan olması hasebiyle bu esere Dîvân-ı Kebîr denmiştir. Bununla birlikte Mevlânâ, şiirlerinde kendi adı veya lakabı yerine Şems veya Şems-i Tebrîzî kelimelerini mahlas olarak kullandığı için onun bu eseri Dîvân-ı Şems, Dîvân-ı Şems-i Tebrîzî olarak da bilinmektedir. Ayrıca, Mevlânâ’nın bazı gazellerinde mahlas kelimesi yerine “Hâmûş, Hâmoş, Hamoş” gibi kelimeler vardır ki bazı araştırmacılara göre bu kelimeler Mevlânâ’nın mahlası olarak kabul edilmiştir (Şefîi-i Kedkenî, 1387, 1/44).
Divân-ı Kebîr, ömrünü Mevlânâ araştırmalarına adayan merhum Bedîüzzamân Fürûzanfer (ö. 1970) tarafından on cilt hâlinde neşredilmiştir.[38] Fürûzanfer, çokça yazma eserden faydalandığı için onun neşrinde Mevlânâ’ya ait olmayan şiirlerin bulunması ihtimâl dâiresindedir. Fürûzanfer’in neşrinde toplamda 36,360 beyit bulunmaktadır ki bunların 3,229’u gazel, 1,983’ü rubâî ve 44’ü tercî-i bend formundadır (Şefîi-i Kedkenî, 1387, 1/44). Bu gazellerin büyük bir kısmı Farsçadır. Eserin tamamına göre büyük bir yekûn oluşturmasa da Dîvân-ı Kebîr”de Arapça şiirler de bulunmaktadır. Söz konusu Arapça şiirler genel olarak iki kategoride toplanabilir: 1. Tamamen Arapça olan şiirler, 2. Mülemma (yani bir mısra, bir beyit veya bir kısmı Arapça olan şiirler). Divân-ı Kebîr”de yer alan ve bütünüyle Arapça yazılmış olan gazellerin toplam sayısı 76’dır (Tabatabai, 1381, 2).[39]
6. Konya Mevlânâ Dergâhı Semâhânesi’nin kuşak yazıları:
Şimdiye kadar Mevlânâ Dergâhı semâhânesi’nin kuşağındaki yazıları konu eden bir akademik çalışma yayımlanmıştır.[40] Söz konusu çalışmada, kuşaktaki yazıların okunuşun zor olduğu ifade edilmiş, yazıların mâhiyeti ve içeriği hakkında bilgi verilmemiş ve deşifre edilmemiştir (Baysal, 2023, 29). Oysa ki söz konusu eserler okunaklıdır ve deformeler yazıların okunması için bir mâni teşkil etmemektedir.
Semâhane kuşaktaki yazıların tamamı Mevlânâ’nın Arapça gazellerinden seçilmiştir. Yukarıdada belirtildiği üzere, Mevlânâ’nın gözünde Arapça Farsçadan daha hoş bir dildir. Bu durumdan haberdar olan dergâhın mimarları ihtimal ki bu sebepten dolayı böyle bir tercihte bulunmuşlar ve Arapça gazellerden seçmeler yaparak kuşağa işlemişlerdir. Kuşaktaki yazıların bilgileri şu şekildedir: Sırasıyla kuşakta Kebîr’deki 278 numaralı gazelin tamamı, 288 numaralı gazelin 9 ve 10. beyitleri ve 3221 numaralı gazelin ilk dört beyti yer almaktadır. Bu gazellerin tamamı Arapçadır ve mülemmâ değildir. Kuşakta bulunan şiirler, Türkçe transkripsiyonları ve Türkçe tercümeleri aşağıdaki gibidir:
6.1. 278 Numaralı Gazel: (1. Beyit Şekil 17’de ve son beyit Şekil 18’de bulunmaktadır):[41]
[Fe’ilâtün Fe’ilâtün Fe’ilâtün Fe’ilâtün]
Tercüme:
1. Ben, bize sâdık erler dışında kimseye yemin etmem. Ben bize âşık olan tatlı sevgililer dışında kimseye âşık olmam.
2. Önce onlar bize âşık oldu, sonra biz onlara âşık olduk. Bize geldiler, biz de onlara doğru geldik. Onların fazileti, hep bizim rehberimiz olduklarındandır.
3. Gözlerimizi açtık, keremlerinden nasiplendik. Çalınacakları çaldık, sonra ansızın onlar bizi çaldılar.
4. Kalplere galip geldik, gaipleri öğrendik. Allah bize bir bâde içirdi, bize bakanların gözlerini şaraba doyurdu.
5. [Tam zamanında] fazilet bize ulaştı. Aksi takdirde rüsva ve helâk olacaktık. O ikisi bize tam ulaşacakken ürktük ve kaçtık.
6. Allah’ın gazabından korkmasam “Ölümle göz göze geldik ve onlar tekrar bizi yarattılar!” derdim.
7. Canların altında bulunan Şemslere/güneşlere yönel. Bize, rızkımız olarak belirledikleri kâselerle şarap içirdiler. (Füruzanfer, 1378, 1/173; Tabatabai, 1381, 4041).
6.2. 288 Numaralı Gazel: Divan-ı Kebîr neşrine göre toplamda on beyitten oluşan bu gazelden üç buçuk mısra (bir buçuk beyit) alınmıştır. Alınan mısralar ise 9. ve 10. beyitlerdir. Anlam bütünlüğünü görmek açısından yarım olan beytin eksik kısmı köşeli parantez içinde verildi. Ayrıca transkripsiyon ve tercüme numaraları gazelin beyit sırasına göre yazıldı.(Mısralar şekil 19 ve 20’de bulunmaktadır):
[Müstef’ilâtün, Müstef’ilâtün veya Fa’lün Fa’ûlün Fa’lün Fa’ûlün)]
Tercüme:
9. [Benim aşkım] en güzel mânâlara [götüren merkeptir]. Bana bu yeter, bize zulmetmeyin!
10. Aşk bana ‘hâl’dir;[42] mal ve mülktür. Benim uyku uyumam muhâldir, bize zulmetmeyin. (Füruzanfer, 1378, 1/177; Tabatabai, 1381, 48).
6.3. 3221 Numaralı Gazel: Toplamda beş beyitten oluşan bu gazelin ilk dört beyti kuşağa yazılmıştır. Kuşaktaki ilk beyit Şekil 21 ve son beyit ise Şekil 22’de bulunmaktadır:
[Mefâ’ilün Faûlün Mefâ’ilün Faûlün]
Tercüme:
- Ey Leylâ’nın hanminin sâkinleri! Benden size selam olsun! Zira siz katıksız şarabı bize doğru dolaştırdınız.
- Bu, vuslat baharı ve buluşma zamanıdır! Bu, tüm halkı çevreleyen nimettir!
- Kadehleri dolaştırın! Büyükleri sarhoş edin! Yücelerin ziyafeti gerçekten de böyle olmalı!
- Vuslatınız uzundur. Hemen vuslata kavuşun! Ziyafet yemeğiniz bereketlidir, onu yiyin, size zararsızdır. (Füruzanfer, 1378, 7/80; Tabatabai, 1381, 206).
Sonuç
Bu çalışmada öncelikle yaklaşık 600 yıllık bir geçmişe sahip olan Konya Mevlânâ Dergâhı hakkında tarihî bilgiler verilmiştir. Akabinde, Mevlânâ Dergâhı’nın semâhânesi üzerine durulmuş ve semâhânenin tarihlendirilmesi, mimarî özellikleri, tezyinatı ve geçmiş dönemdeki tamir faaliyetleri incelenmiştir. Araştırmalar sonucu, şimdilik kesin bir tarihî belgeye ulaşmamakla birlikte, semâhânenin taşıdığı mimarî özellilkleri ve açığa çıkarılan tezyinatından hareketle, büyük ihtimalle 15.nci yüzyıl sonu ile 16.ncı yüzyılın başında inşa edildiği tahmin edilmiştir. Çalışmanın devamında semâhânedeki kalemişleri ve yazılar incelenmiştir ki bu yazıların en önemli kısmı kuşak kasnağında bulunan ve okunması zor olan Arapça yazılardır. Çalışmada kûfî hatla yazılan bu yazıların tamamının Mevlânâ’nın Arapça gazellerinden seçilen beyitlerden oluştuğu tespit edilmiştir. Bu bağlamda Mevlânâ Dergâhı’nın tarihi hakkında bilgi verildikten sonra Mevlânâ’nın Arapçaya verdiği ehemmiyet açıklanmış ve Divân-ı Kebîr”deki Arapça unsurlar üzerine bilgi verilmiştir. Mülemma gazeller haricinde Füruzanfer neşrine göre Divân-ı Kebîr”de tamamı Arapça olan toplamda 76 gazel bulunmaktadır. Mevlânâ Dergâhı’nın semâhâne kubbe kasnağı kuşak yazıları incelendiğinde kuşaktaki yazıların Divân-ı Kebîr”in 278, 288 ve 3221 numaralı gazellerden alındığı tespit edilmiştir. Sırasıyla kuşakta Divân-ı Kebîr’deki 278 numaralı gazelin tamamı, 288 numaralı gazelin 9 ve 10. beyitleri ve 3221 numaralı gazelin ilk dört beyti yer almaktadır. 288 numaralı gazelden alınan iki beyitten ilki (gazelin 9. beyti) yarımdır. Bu gazellerin tamamı tasavvufî mâhiyettedir. Böylelikle Mevlânâ Dergâhı semâhânesi kubbe kasnağında yer alan 34,73 metrelik kuşak yazılarının tamamının Divân-ı Kebîr”den seçilmesi, gerek dil gerekse üslup ve anlam bakımından birbiriyle bağlantılı uzun şerit kuşak metni için uygun olmuştur. Bununla birlikte kullanılan istifsiz kufî hat ve erken dönem Osmanlı tezyinatı sade, estetik ve okunaklı bir stilin oluşmasını sağlamıştır.
Kaynaklar/References
Akyurt, Mehmet Yusuf. Konya Asar-ı Atika Müzesi Muhtasar Rehberi. İstanbul: Alaeddin Klişe Fabrika ve Matbaası, 1930.
Bakırcı, Naci. “1997 Yılı Mevlana Müzesi Semahane Kurtarma Kazısı”. IX. Müze Kurtarma Kazıları Semineri. 97-109. Ankara: Kültür Bakanlığı Milli Kütüphane Basımevi, 1999.
Bakırcı, Naci. “Konya Mevlana Dergahı”. İSTEM 10 (01 Aralık 2007), 191-202.
Bakırcı, Naci. “Mevlâna Müzesi Kubbe-i Hadrâ’nın Kalem İşi Süslemeleri ve Yapılan Restorasyon Çalışmaları”. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Özel Sayı (2019), 322-338.
Baysal, Ali Fuat. “Konya Mevlânâ Dervish Lodge, Ritual Hall (Semahâne) Painted Decoration and Periodic Analysis”. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi 108 (2023), 21-38. https://doi.org/10.60163/hbv. 108.002
Baysal, Ali Fuat. Kubbe-i Hadra Kalemişi ve Tezyinatı ve Onarımı. Konya: Palet Yayınları, 2020.
Baysal, Ali Fuat – Sayin, Ayşe Zehra. “Restorasyon Sonrası Kubbe-i Hadrâ Kalem İşleri Üzerine Değerlendirme”. İSTEM 33 (2019), 39-64. https://doi.org/10.31591/istem.550810
Çelebi, Evliya. Seyahat-name. İstanbul: İkdam Matbaası, 1314.
Demir, Elif. Mevlânâ’mn Dîvan-ı Kebîr Adlı Eserinde Geçen Arapça Unsurlar (Bedî’uzzamân-i Furûzânfer ’in, Dîvân-ı Kebîr, Kulliyât-ı Şemsi Tebrîzî, Tovzihât-ı Fihrist ve Keşfu’l-Ebyât Eseri’nin Birinci Cildine Göre). Sosyal Bilimler Enstitüsü: Kırıkkale Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, 2013.
Demirci, Mehmet. “Hal”. TDV İslâm Ansiklopedisi. 15/216-218. İstanbul: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi, 1997.
Diez, Ernest vd. Karaman Devri Sanatı. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınevi, 1950.
Dülgerler, Osman Nuri. Karamanoğullar Dönemi Mimarisi. İstanbul Teknik Üniversitesi, Doktora Tezi, 1994.
Eflaki, Ahmed. Ariflerin Menkıbeleri. çev. Tahsin Yazıcı. İstanbul: Kabalcı, 2006.
Erdoğan, Muzaffer. “Yavuz Selim Devrinde Konya”. Anıt 15 (1950), 9-16.
Erol, Erdoğan. “Onarılarak Hizmete Sunulan Kültür Vakıflarımız, Mevlana Müzesi”. Eski Eserler ve Müzeler Bülteni 7 (1986), 20-25.
Erol, Erdoğan. “Padişah III. Selim’in Mevlânâ’nın Türbesi için Yaptırdığı Pûşide”. Türk Etnografya Dergisi 69 (1991), 9-31.
Füruzanfer, Bediüzzaman (ed.). Külliyât-ı Şems veya Dîvân-ı Kebîr (Mevlânâ Celâleddîn Muhammed Meşhûr be Mevlevî). 10 Cilt. Tahran: İntişarat-ı Emir Kebir, 4. Basım, 1378.
Füruzanfer, Bediüzzaman (ed.). Külliyât-ı Şems veya Dîvân-ı Kebîr (Mevlânâ Celâleddîn Muhammed Meşhûr be Mevlevî). 10 Cilt. Tahran: İntişarat-ı Emir Kebir, 4. Basım, 1378.
Füruzanfer, Bediüzzaman. Mevlana Celaleddin. çev. Feridun Nafiz Uzluk. Konya: T.C. Konya Valiliği, 2005.
Gölpınarlı, Abdülbaki. Mevlânâ Celaleddin (Hayatı, Eserleri, Felsefesi). İstanbul: İnkılap Yayınevi, 2015.
Hâfız-ı Şirazi. Divân-ı Hâfız (be Sa’y-ı Sâye). ed. Sâye (Huşeng-i İbtihac). Tahran: İntişârât-ı Kârname, 19. Basım, 1395.
Hammer-Purgstall, Joseph von. Devlet-i Osmaniye Tarihi. çev. Mehmet Ata Bey. İstanbul: Matbaa-i Âmire, 1332.
İbn Batuta. Seyahatname-i İbni Batuta. çev. Memmed Şerif Paşa. 3 Cilt. İstanbul: Matbaa-i Âmire, 1333.
İrteş, M. Semih. “Mevlana Türbesi Kubbe-İ Hadra Kalemişi Restorasyon’unda Yeni Buluntular”. Lale 1/1 (22 Ocak 2020), 6-21.
İrteş, M. Semih. “ŞehzadeMustafa ve Cem SultanTürbesi Kalem İşleri”. Cem Sultan veDönemi. ed. Bilal Kemikli – Olcay Kocatürk. 123-136. Bursa: OsmangaziBelediyesiYayıniarı, 2018. http:// ktp.isam.org.tr/detayilhmklzt.php?navdil=tr&midno=147948750&Dergivalkod=2482
İrteş, Muammer Semih – Baysal, Ali Fuat. “II. Bayezid Dönemi Kalemişlerinde Bir Üslûp: Yaprak Çıkıntıları”. İSTEM 37 (30 Haziran 2021), 125-140. https://doi.org/10.31591/istem.959181
Kamacı, Ayşegül. Bursa Cem Sultan Türbesi Kalem İşleri ve Kompozisyon Özellikleri. Sosyal Bilimler Enstitüsü: Necmettin Erbakan Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, 2021.
Karaçelebizade, Abdülaziz Efendi. Süleymân-nâme. Kahire: Bulak, 1248.
Kaya, Murat. “Cem Sultan Türbesi”, 12 Mart 2024. https://www.semerkanddanbosnaya.com/ portfolio/cem-sultan-turbesi/
Konyalı, İbrahim Hakkı. Abideleri ve Kitabeleriyle Konya Tarihi. Konya: Yeni Kitap Basımevi, 1964.
Küçükdağ, Fatih. “Konya’da Bir Mevlevi Manzumesi (Pîri Mehmed Paşa Zâviyesi ve Vakfiyesi)”. Vakıf Haftası Dergisi 9 (1992), 159-178.
Küçükdağ, Fatih. “Sultan Selim Camii ve Külliyesi”. TDVİslâm Ansiklopedisi. 37/516-517. İstanbul: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi, 2009.
Matrakçı, Nasuh. Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irâkeyn-i Sultan Süleyman Hân. ed. Hüseyin Gazi Yurdaydın. Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1976.
Matrakçı, Nasuh. Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i İrakeyn- i Sultan Süleyman Hân. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi:
Mevlânâ Celâleddîn Muhammed Mevlevî. Külliyât-ı Şems. ed. Bediüzzaman Füruzanfer. Tahran: İntişarat-ı Danişgah-ı Tahran, 1394.
Önge, Yılmaz. “Konya Mevlana Dergahında Yapılan Son Onarımlar Hakkında Bazı Düşünceler”. VII. Vakıf Haftası Bildirileri (Konuşmalar ve Tebliğler). 319-324. Ankara: Vakıflar Genel Müdürlüğü, 1990.
Özkafa, Fatih. İstanbul Selâtin Camilerinin Kuşak Yazıları. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2008.
Özönder, Hasan. “Mevlana Türbe ve Külliyesinin Tamir ve İlaveler Kronolojisi”. Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Dergisi 2 (1987), 13-75.
Özönder, Hasan. “Mevlânâ Türbesi Mescid ve Semâ-hânesi’nin Son Nakkaş ve Hattatı Konyalı Mahbûb Efendi”. Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi 1 (1994), 93-108.
Peçevi, İbrahim. Peçevi Tarihi. ed. Murat Unaz. İstanbul: Neşriyat Yurdu, 1968.
Ramazanzade, Mehmed Çelebi. Tarih-i Nişancı Mehmed Paşa. İstanbul: Tab’hane-i Amire, 1290.
Rûmî, Mevlânâ Celâleddîn. Fîh-i Mâ Fîh (ve Peyvest-ha-i Nev-Yâfte). ed. Tevfik Subhani. Tahran: Bungah-ı Tercüme ve Neşr-i Kitab-ı Parse, 5. Basım, 1400.
Rûmî, Mevlânâ Celâleddin. Mesnevî-i Ma’nevî. çev. Hicabi Kırlangıç Derya Örs. İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, 2015.
Sadi-i Şirazi. Gülistan. ed. Muhammed Ali Füruği. Tahran: İntişarat-ı Harezmi, 12. Basım, 1394.
Sakıb Dede. Sefîne-i Nefîse-iMevleviyân. Kahire: Matbaa-i Vehbiyye, 1283.
Solakzade, Mehmed Hemdemi. Solakzade Tarihi. İstanbul: Mahmud Bey Matbaası, 1297.
Şefîi-i Kedkenî, Muhammed Rıza. Gazeliyât-ı Şems-i Tebrîz. 2 Cilt. Tahran: İntişarat-ı Sühan, 1387.
Şikârî. Karamanoğulları Tarihi. çev. Mesut Koman. Konya: Yeni Kitap Basımevi, 1946.
Tabatabai, Seyyid Hasan. Tercüme-i Eş’âr ve İbârât-ı Arabî-i Dîvân-ı Şems. Edebiyat ve Sosyal Bilimler Fakültesi: Tahran Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, 1381.
Tanrıkorur, Şermin Barihüda. “Mevleviyye”. TDV İslâm Ansiklopedisi. 29/468-475. İstanbul: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi, 2004.
Tanrıkorur, Şermin Barihüda. Türkiye Mevlevihanelerinin Mimari Özellikleri. Sosyal Bilimler Enstitüsü: Selçuk Üniversitesi, Doktora Tezi, 2000.
Tuncer, Orhan Cezmi. Anadolu Kümbetleri 2: Beylikler ve Osmanlı Dönemi. Ankara: Sevinç Matbaası, 1991.
Uzluk, Şahabettin. Mevlana’nın Türbesi. Konya: Konya Halkevi Yayınları, 1946.
Uzluk, Şahabettin. “Türk Mimarisinde Mevlana Türbesi ve Onun Mimari Değeri”. Konya Halkevi Kültür Dergisi Mevlana Özel Sayısı (1943), 144-147.
Yaltkaya, M. “Mevlana’da Türkçe Kelimeler ve Türkçe Şiirler”. Journal of Turkology 4 (24 Aralık 2010), 112-168. https://doi.org/10.18345/tm.16465
Yazıcı, Tahsin. “Dîvân-ı Kebîr”. TDV İslâm Ansiklopedisi. 9/432-433. İstanbul: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi, 1994.
Zennun, Yusuf – Serin, Muhittin. “Kûfi”. TDVİslâm Ansiklopedisi. 26/342-345. İstanbul: TDV İslam Araştırmaları Merkezi, 2002.
Extended Abstract
This study was made to examine the history, location and context of the uninterrupted row of kufic Arabic inscriptions found encircling the dome drum covering the semâhane (whirling hall) of the historical Mevlânâ Dergâh located in present day Konya Mevlânâ Museum. Mevlânâ Dergâh for almost 600 years was the home of the pîr (head) and administrative center of the Mevlevi Sufi Order of dervishes. Mevlevihanes (Mevlevi dervish lodges) and members of the order were governed from this center until activities of all dervish lodges and madrasas was prohibited in 1925 and the dergâh was converted into a museum.
The head of the Mevlevi sufi order, Mawlana Jalaluddin Rumi (1207-1273) and his son Sultan Veled (1226-1312), the founder of the order, are buried in the Mevlânâ Dergâh complex under the tall cylindrical green dome known as the Kubbe-i Hadra. For over 400 years, after every Friday prayer, the Mevlevi Âyini Şerif (ritualistic Whirling Ceremony of the Mevlevi dervishes) used to be performed in the presence of Rumi and Sultan Veled, in the square- planned semâ meydan (space under the dome) of the semâhâne located to the north of the Kubbe-i Hadra. An integrity of meaning and harmony existed in the semâhâne because both the couplets of the uninterrupted row of kufic Arabic inscriptions found encircling the semâhane’s dome drum and most of the lyrics of the Mevlevi Âyini Şerîfs were selected from Rumi’s Divân-ı Kebîr. However, this integrity was disrupted after the late 19th century renovation and restoration carried out during the time of Abdülhamid II. between 1886 and 1889, when the semâhane was extended on its northern and eastern sides and lodges for the mutrib (accompaning dervish musicians) and spectators were constructed on the first and mezzanine floor. During this renovation, in 1305-1306 /1886-1887, all the painted decorations and calligraphy on the dome and pendentives of the semâhâne were totally covered and repainted by painter Mehmed Mahbûb el-Konevî b. Hamdi Mustafa Rüşdî in a 19th century Turkish Empire decoration style, resulting in the covering of the kufic Arabic inscriptions in the dome drum belt.
The semâhane dome drum belt inscriptions were first exposed in the 20th century during the extensive 1982-1986 repairs carried out in the Konya Mevlânâ Museum. During this renovation the covering plaster layers of Mahbûb Efendi’s 19th century calligraphy and Turkish Empire style decorations were rasped off the dome and pendentive surfaces of the semâhâne to expose the underlying inscriptions which were then repainted by Mustafa Baytal and his team between 1983 and 1984. To date no extensive evaluation has been made of the major changes brought about in almost all of the painted decorations and calligraphy of the Mevlânâ Dergâh during these 1980’s repairs and the kufic dome drum inscriptions in the semâhâne have not been properly deciphered.
In this study, the architectural history of the Mevlânâ Dergâh’s semâhâne with its renovation and restorations were examined in an attempt to date and reveal the physical decorative context of its dome drum inscriptions. These inscriptions share similar stylistic and decorative elements with late 15th to early 16th century Bursa and Edirne Ottoman examples. Then for the first time, by revealing their sources in Rumi’s Divân-i Kebir and giving the transcriptions and Turkish meaning of the lines of the kufic Arabic verses, the dome drum inscriptions in Mevlânâ Dergâh’s semâhâne were finally deciphered. It was shown that these inscriptions were all taken from the Arabic ghazals found in Rumi’s Divân-i Kebîr. They consist of the seven couplets of the 278th ghazal, the 9th and 10th couplets of the 288th ghazal and the first four couplets of the 3221 ghazal. These 25 1/2 lines of poetry taken from the same source are all of Islamic mystical nature in their content. Connected to each other in terms of similar language, form, style and content, they provide perfect text material for the uninterrupted row of 34,73 metre long inscriptions encircling the dome drum of Konya Mevlânâ Dergâh’s semâhâne.
Araştırma Makalesi / Künye: SALMANİ, Milad – TANRIKORUR, Şermin Barihüda. “Konya Mevlânâ Dergâhı Semâhânesi ve Kubbe Kasnağındaki Kuşak Yazıları”. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 110 (Haziran 2024), s. 303-328. https://doi.org/10.60163/tkhcbva.1458383.
* Dr. Öğr. Üyesi, Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi, milad.salmani@mgu.edu.tr, ORCID: 0000-0002-42618760.
** Dr. E-mail: tanrıkorurb@gmaıl.com, ORCID: 0000-0002-4868-243X.
*** Çok kıymetli mimar-restoratör Prof. Dr. Yılmaz Önge, makalemizin yazarı Ş. B. Tanrıkorur’a Selçuk Üniversitesi’nde doktora danışmanlığı yaptığı sırasında, 1992’de kalp krizi geçirerek vefat etti. 1983-84 yılları arasında incelemeye aldığımız kubbe kuşak yazılarını meydana çıkaran ve restore eden nakkaş Mustafa Baytal’ın yanında iskeleye çıkıp incelemeler yapan Yılmaz Hoca’nın danışmanlığı sayesinde bugün Konya Mevlânâ Dergâhı’nın semâhâne kubbe kuşak kûfi yazılarının okumasını ve deşifresini yapabiliyoruz. Yılmaz Hoca’nın o zaman yeni çıkarılan kalem işlerinin çözülmesi ve değerlendirilmesi için ipuçlarıyla dolu, değerli makalesi hâlâ sanat tarihçilerine yol göstermektedir (Önge, 1990).
-Bu makalenin bütün bölümleri her iki yazar tarafından müşterek bir şekilde yazılıp kontrol edilmişse de özellikle semâhâne tarihi ve tezyinatı ile ilgili bölümler Dr. Ş. B. Tanrıkorur, Arap harfli yazıların deşifresi ve yorumları ile ilgili bölümler Dr. M. Salmani tarafından kaleme alınmıştır.
[1] Günümüzde bu tezyinat onarımına ait 1305/1887 ve 1306/1888 tarihli kitâbeler, mescit mihrabın üstünde vesemâhâneningüneykemerialtındayeralmaktadır.Bk.23nolu dipnot ve Şekil5a ve5b.
[2] Bk.Resim6(Özönder,1994. 104).
[3] Bk. (Bakırcı,2019;Erol, 1986; Önge,1990).
[4] Vakıfların 1989 tarihli toplantısında, Yılmaz Önge onarımda yapılan işlem ve değişimleri özetleyip kısaca bir değerlendirme yaptı (Önge, 1990). 2023’te yayınlanan makalede ise, daha önce yüzyıllara ve özellikle 1888’e ait onarımdaki örtülü kalem işlerinin incelemesi ve mukayesesini yapmadan, sadece semâhâne kalem işleri ve yazılarının bugünkü durumunu değerlendirdi (Baysal, 2023).
[5] Makalede, tablo halinde sunulan kuşak yazılarındaki yirmi beş Arapça mısradan sadece dokuz tanesi doğru tespit edilebilmiş ve ‘çok bozulmuş ve okunması zor’ olan mısraların Divân-ı Kebîr gazel kaynakları, transkripsiyonu ve anlamı verilememiştir (Baysal, 2023, 23).
[6] Mevlânâ türbesinin detaylı onarım ve inşa kronoloji cetveli için bk. (Konyalı, 1964; Özönder, 1987; Tanrıkorur, 2000; Uzluk, 1946).
[7] 1983-86 arasındaki onarım hakkında bk. (Bakırcı, 2019; Erol, 1986; Önge, 1990).
[8] Detaylı bilgi için bk. (Bakırcı, 2019; Baysal, 2020; Baysal – Sayin, 2019; İrteş, 2020).
[9] Tanrıkorur, bu şekil 2000 tarihli doktora tezinden alarak tekrar gözden geçirerek bazı değişiklikler yapmıştır.
[10] Detaylı bilgi için bk. (Özönder, 1987, 17-18; Uzluk, 1943, 53-56; Uzluk, 1946, 84-92).
[11] Detaylı bilgi için bk. (Dülgerler, 1994, 191; Konyalı, 1964, 638-639; Tuncer, 1991, 99-100).
[12] Karamanoğlu Dönemine ilişkin kaynak bk. (Diez vd., 1950).
[13] Nitekim Veled Çelebi’ye göre II. Murad zamanında hücreler ve türbe etrafında bazı onarımlar yapılmıştır. Bk. (Uzluk, 1946).
[14] Detaylı bilgi için bk. (Baysal, 2020; Baysal – Sayin, 2019; İrteş, 2020).
[15] (Çelebi, 1314, I/160; Karaçelebizade, 1248, 197; Peçevi, 1968, I/426; Ramazanzade, 1290, 266; Sakıb Dede, 1283, I/143; Solakzade, 1297, 587; von Hammer-Purgstall, 1332, VI/153) gibi yazarlar bu görüş- teler. Bk. (Konyalı, 1964, 646-649; Küçükdağ, 2009).
[16] Tarih şöyledir: “Allah onun sırrını mukaddes eylesin! Şah Sultan Süleyman, Mevlânâ’nın bu makamını ve menzillerinin yapımını emretti 973.” Bizce burada kastedilen makam, pûşidenin altında bulunan Mevlânâ ve Sultan Veled’in mermer sandukaları olmalıdır. Bk. (Erol, 1991).
[17] Bk. İst. Ü Ktp.no. TY 5964, 1533-36 tarihli Nasuhü’s-Sılâhî Matrakçı (1533) v. 17a ve (Matrakçı, 1976, 67).
[18] Minyatürde 16. yüzyıl ortalarından itibaren dergâhın batısında değişik tarihlerde inşa edilecek (halk arasında Selimiye Camii olarak bilinen) Kanunî Sultan Süleyman Camii (Küçükdağ, 2009) ve Şehzade II. Selim’in 1563 tarihli imaret henüz inşa edilmemiş görünüyor.
[19] Kanunî 1520’de tahta çıkmıştır.
[20] Çünkü 1523-1524’de Kanunî’nin sadrâzamı Pirî Mehmed Paşa, dergâhın batısında ve dergâha ait bir arsanın üzerine hücrelerin çevrelediğin bir ön avlulu camiyi ihtiva eden bir mevlevî zâviyesini inşa ettirmiştir (Küçükdağ, 1992). O tarihte Pir Evinde mescid-semâhâne ünitesinin ihtiyacı söz konusu olsaydı, Pirî Mehmed Paşa veya Kanunî kendisi daha önce onu inşa ederlerdi ve kaynaklarda geçerdi.
[21] Tezkiretü’l-Bünyan, Tezkiretü’l-Ebniye ve Adsız Risale’deki listelerde Konya’da Mimar Sinan tarafından yapılmış herhangi bir âbide görünmemekte, sadece Sinan’ın o vakitler hassa mimarbaşı olduğu belirtilmektedir.
[22] Bu onarıma ait 1307/1889 tarihli kitâbemescidinsoncemaatyeri üzerinde bulunmaktadır.
[23] Konyalı Mahbûb Efendi’nin imzası hem mescit mihrabının üstündeki mavi zeminli “Resseme hâzi- hi’l-hutût ve’n-nukûş Mehmed Mahbûb el-Konevî b. Hamdi Mustafa Rüşdî sene 1305” tarihli kitâbe- sinde (Şekil 5a) hem semâhânenin güney kemer dolgusundaki en üstteki resmedilmiş dikdörtgen başlık içerisinde “Yâ Hazret-i Celâleddîn Rumî b. Sultanü’l-ulemmâ kuddise sırruhu Mehmed Mahbûb resseme 1306” yazılarının sonunda yer almaktadır (Şekil 5b). Mahbub Efendi hakkında daha detaylı bilgi içinbk.(Özönder, 1994,93-108).
[24] Kasım 2023 tarihli görüşmemizde eski Konya Mevlânâ Müzesi müdürü, Erdoğan Erol “Onarım öncesi, sırası ve sonrası çekilen fotoğraflar büyük albümlere yerleştirilerek Mevlânâ Müzesinin arşivine kaldırılmıştır.” dedi.
[25] 2023 Kasım’da şimdiki Konya Mevlânâ Müzesi müdürü yardımcısı Naci Bakırcı’ya albümleri görmek istediğimi söylediğimde bu albümlerin Müze arşivinden kaldırıp Konya Müze Müdürlüğüne teslim edildiğini söylemiştir. Ancak albümlerin akıbetini öğrenip çekilen fotoğrafları görüp inceleyemedik.
[26] Detaylı bilgi için bk. (Önge, 1990, 323) ve dipnot 25.
[27] Kompozisyondaki yazılar, Mevlânâ Dergâhında 1980’li yıllardaki onarımda mescid mahfili arkasında ve Kubâb-ül Aktâb bölümü batı, güney ve doğu duvarlarında çıkarılıp yeniden ihya edilen celî sülüs müsennâ yazılar, erken Osmanlı Dönemi’ne ait Edirne’de Eski Cami, Muradiye Camii ve Üç Şerefeli Cami, Bursa’da Ulucami, Yeşil Cami ve Cem Sultan Türbesi içindeki 15. yüzyıla ait yazı ve nakışlarla büyük benzerlik göstermektedir.
[28] Bk. (Baysal, 2023, 27) Figure 3.1. Rotational Symmetry Form Drawing.
[29] Bu bilgi Mevlânâ Müzesi müdür yardımcısı Naci Bakırcı ile yapılan 2023 Ekim’deki yazışmalarımızdan alındı.
[30] Bu bilgi eski Mevlânâ Müzesi müdür Erdoğan Erol ile yapılan 2023 Kasım’daki telefon görüşmemizden alındı.
[31] Zennûn-Serin’in tanımına göre “tezyînî ve çiçekli kufî (el-kûfıyyü’l-muzarhef) yazısında harflerin uçları ve yazı boşlukları; yaprak kıvrımları, stilize çiçek ve hayvan motifleriyle bezenmiştir” (Zennun -Serin, 2002,26/344).
[32] Doç. Dr. Ali ToyHoca’nın“YapmaDoğu Kûfisi” tanımıve yardımlarıiçinşükranlarımızı arzederiz.
[33] Detaylıbilgiiçin bk. (Kamacı, 2021, 95;Kaya,2024)
[34] Mevlânâ’nın şiirlerinde Rumca unsurlar için bk. (Gölpınarlı, 2015, 256). Ayrıca, Mevlânâ’da Türkçe unsurlarla ilgili bk. (Yaltkaya, 2010).
[35] Mesnevî’nin III. defteri, 2535 numaralı beyit. Bk. (Rûmî, 2015, 394).
[36] Meselâ MesnevVnin II. defterinde “Rûhun Türkçeyle Arapçayla işi ne?” demiştir. Bk. (Rûmî, 2015, 180).
[37 Mevlânâ’nın Şems’ten önce de şiirler yazdığı ileri sürülmüştür. Bk. (Gölpınarlı, 2015, 251).
[38] Eserin dördüncü baskısının künyesi şu şekildedir: (Füruzanfer, 1378). Divan-ı Şemsem İran’da birçok yayınevi tarafından neşredilmiştir. Bununla birlikte on cilt olan yayın bir araya getirilerek tek cilt hâlinde 1394 hicrî-i şemsî (2015-2016) yılında bir daha Tahran Üniversitesi Yayınları tarafından neşredilmiştir (Mevlânâ Celâleddîn Muhammed Mevlevî, 1394).
[39] Divân-ı Kebîr’de yer alan Arapça ibâreler ve beyitlerle ilgili İran’da 2002 yılında bir yüksek lisans tezi hazırlanmıştır. Bu tezde Divân-ı Kebîr’deki Arapça ibareler 3 kategoride toplanmıştır: 1. Bütünüyle Arapça olan gazeller, 2. En az bir mısra veya beyit Arapça içeren şiirler (mülemma şiirler), 3. Tam bir mısra olmayıp Farsça bir mısra içinde yer alan Arapça ibâreler. Detaylı bilgi için bk. (Tabatabai, 1381). Bununla birlikte, Türkiye’de 2013 yılında aynı konuda bir yüksek lisans tezi hazırlanmıştır. Bk. (Demir, 2013).
[40] Söz konusu çalışma yayımlandığında makalemizle ilgili çalışmamızın büyük bir kısmı hazırlanmıştı ancak dergiye gönderilmemişti.
[41] Eylül 2023’te fotoğrafları titizlikle bize ulaştıran Doç. Dr. Mustafa Akkuş ve Ahmet Kuş Bey’e şükranlarımızı arz ederiz.
[42] Hal bir tasavvuf terimidir. Detaylı bilgi için bk.(Demirci, 1997).