KUR’ÂN-I KERÎM’DE AHDE VEFA

A+
A-

KUR’ÂN-I KERÎM’DE AHDE VEFA

Dilaver GÜRER*

Bütün dinlerde ve inanç sistemlerinde olduğu gibi insanoğlunun dünya ve ahiretteki mutluluğunu hedef edinmiş olan İslâm dininde de güzel ahlak ve ahlakı güzelleştirme en önemli unsur ve gayelerin başında gelmektedir. Çünkü müminin/inananın inancı ferdî ve sosyal hayata ahlak olarak yansımaktadır. Bu sebeple gerek ayetlerde gerekse hadislerde güzel ahlakın üzerinde önemle durulmuş, her bir güzel ahlak ögesinin iman ile doğrudan bağlantılı olduğu vurgulanmıştır. Mesela, bir ayette “Sen elbette muazzam/güzel bir ahlak üzerinesin” (Kalem, 68/4) ve bir hadiste de “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” (Mâlik b. Enes, Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 8) buyurularak, H. Peygamber’in gerek karakteri gerekse peygamberliği ile güzel ahlak arasındaki sıkı ilişkiye dikkat çekilmiştir. Zira iman ve ibadet ancak güzel ahlak ile değer kazanmaktadır.

Kur’an; güzel ahlak ve insanî erdemlerden birisi olarak üzerinde hassasiyetle ve önemle durduğu konulardan birisi de ahde vefadır. Çalışmamızda da görüleceği üzere, Kur’an, sözünde durmak, verdiği sözü yerine getirmek gibi anlamlara gelen ahde vefayı hem ferdi açıdan hem de sosyal, toplumsal açıdan değerlendirir. Müminlere, ahitlerine karşı vefalı olmaları gerektiğini, bunun Allah’ın bir emri olduğunu, aksi takdirde insanoğlunun hem dünyada hem de ahirette cezası olduğunu açık açık, hatta bazen çok sert bir üslup ile uyarır.

Çalışmamızda giriş mahiyetinde bazı bilgiler verdikten sonra, başlıkların altında ilgili ayetleri alıntılayacağız. Ayetlerde, gerekli gördüğümüz kelime, ibare ve diğer metinleri farklı biçimlerde vurgulayacağız. Sonra da diğer başlığa geçmeden önce maddeler hâlinde, o ayetlerden konumuzla ilgili değerlendirmelerde bulunacağız. Daha fazla malumat için ilgili ayetlerin tefsirlerine bakılabilir.

A- Kur’ân-ı Kerîm’de Konu ile İlgili Kavramlar:

1- Doğrudan Kavramlar:

Vefa: Bir şeyin, genellikle de güzel ve iyi bir şeyin karşılığını fazlasıyla verme.

Ahit: Söz verme, söz alma.

Muâhede: Genellikle karşılıklı söz verme, anlaşma. Kur’an’da tek taraflı söz verme anlamında da kullanılmaktadır.

Ahde vefa: Verilen sözü yerine getirme ve sözünden dönmeme.

Akde vefa: Anlaşmaya ve verilen söze sadık kalmak.

Mîsâk: (Daha çok) sözlü anlaşma.

Neks: Ahdini ve yeminini bozma.

Hilaf, muhalefet: Sözden ve anlaşmadan cayma veya tersini yapma.

2- Dolaylı Kavramlar: Akit (sözlü veya yazılı anlaşma), nikâh akdi, nikâh mîsâkı, yemin, yemin akdi, emanete riayet, şahit tutma vb.

B) Kur’an-ı Kerîm’de Ahde Vefa ile İlgili Âyetlerin Tasnifi: Tespitlerimize göre ahde vefa ile ilgili ayetleri şu başlıklar altında toplayabiliriz:

  1. Ahit Bir Mesuliyettir
  2. Allâhü Teâlâ ve Ahde Vefa
  3. Allah’tan Alınan Ahit ile Dua
  4. Ahde Vefayı Doğrudan Emreden Ayetler
  5. Kimlere Ahit Verilmez?
  6. Allâhü Teâlâ Kimlerden ve Ne Diye Ahit Almıştır?
  7. Kimler Ahde Vefa Gösterir
  8. Ahde Vefanın Mükâfatı
  9. Kimler Ahde Vefa Göstermez?
  10. Ahdi Bozmanın/Vefasızlığın Cezası

Şimdi bu başlıklar altında ahde vefanın Kur’ân-ı Kerîm’de hangi ayetlerde geçtiğini görelim ve ayetlerden çıkan hüküm ya da neticeleri kısaca değerlendirelim.

1)       AHİT BİR MESULİYETTİR

İsrâ, 17/34. Yetimin malına, o rüştüne erişinceye kadar, sâdece en güzel şekilde yaklaşın. Ahde vefa gösterin. Çünkü ahit bir sorumluluktur.

Ahzâb 33/15. Hâlbuki (münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar) daha önce, geri dönüp gitmeyeceklerine dâir Allâh’a ahit vermişlerdi. Allâh’a verilen ahit bir mesuliyettir.

a- Verilen ahit sorumluluktur, mesuliyettir; insanlar ahitten, verdikleri sözden mutlaka sorguya çekilecektir.

2)       ALLÂHÜ TEÂLÂ VE AHDE VEFA

Bakara, 2/80. Yine (Yahudiler) dediler ki: “Sayılı birkaç günün dışında ateş bize dokunmayacak.” De ki: Allâh’ın huzûrunda bir ahit mi aldınız – ki, Allah aslâ ahdinin hilâfına davranmaz-, yoksa siz Allah hakkında bilmediğiniz şeyler mi söylüyorsunuz?

Meryem, 19/87. Rahmân’ın katında bir ahit almış olanlar hâriç, kimse şefaate mâlik olamayacak.

Tövbe, 9/111. Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, cennet kendilerinin olmak üzere satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar da hem öldürürler hem de öldürülürler; onun Tevrat, İncil ve Kur’an’da kendi üzerine aldığı hak bir vaat olarak. Ahdine Allah’tan daha vefalı kim vardır? O hâlde yapmış olduğunuz bu alışveriş ile sevinin! İşte muazzam bahtiyarlık budur.

a. Allah asla ahdinin hilafına

b. Ahdine Allah’tan daha vefalı kimse

3)       ALLAH’TAN ALINAN AHİT İLE DUA

A’râf, 7/134. Üzerlerine pislik/azap çökünce, “ey Mûsâ! Sana olan ahdi hürmetine bizim için Rabbine duâ et. Eğer bu azâbı bizim üzerimizden kaldırırsan, gerçekten de sana inanacağız ve İsrâiloğulları’nı da seninle berâber göndereceğiz” dediler;

Zuhruf 43/49. (Musa’ya inanmayanlar) dediler ki: Ey sihirbaz (Musa)! Sana verdiği ahit hürmetine Rabbine bizim için duâ et; çünkü bizler gerçekten hidâyete ermiş kimseleriz. 50. Biz onların üzerinden azâbı kaldırınca, bir de bakarsın ki onlar andlarını bozmuşlar!

a. Allah peygamberlere ve kullarına ahitte bulunmuştur ve bu ahit Allâh’a duada bir vesile olarak kullanılabilr.

4)       AHDE VEFAYI DOĞRUDAN EMREDEN AYETLER

Bakara, 2/40. Ey İsrâiloğulları! Size bahşettiğim nîmetimi hep hatırlayın ve ahdime vefa gösterin ki, ben de sizin ahdinize vefa göstereyim. Benden korkup çekini

Mâide, 5/1. Ey îman edenler! Akitlerinize vefalı olun. İhramlıyken avı helâl saymamak şartıyla, size okunanların dışındaki hayvanlar sizin için helâl kılındı. Muhakkak ki Allah istediği hükmü verir.

Mâide, 5/7. Allâh’ın üzerinizdeki nîmetini ve onun sizi (mü’minler) bağladığı mîsâkını hep hatırlayın. Hani siz, “işittik ve itaat ettik” demiştiniz. Allâh’a karşı takvâ sâhibi olun; çünkü Allah, sadırların özünü bilmektedir.

En’âm, 6/151. De ki: Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım: Ona hiçbir şeyi şirk koşmayın; anne babaya iyi davranın, açlık korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin -ki, size de onlara da biz rızık veririz-; açığı olsun, gizlisi olsun çirkin işlere yaklaşmayın; Allâh’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın. İşte bunlar, akledesiniz diye, size onun vasiyet ettiği şeylerdir. 152. Yetimin malına, o rüşdüne erişinceye kadar, sâdece en güzel şekilde yaklaşın. Ölçüyü ve tartıyı hakkâniyetle tam yapın. Biz bir kimseyi ancak gücünün yettiğiyle mükellef kılarız. Konuştuğunuz zaman, akrâbâ da olsa âdil olun. Allâh’ın ahdine vefalı davranın. İşte bunlar, tezekkür edesiniz diye, size onun vasiyet ettiği şeylerdir. 153. İşte bu, benim dosdoğru yolumdur; haydi ona tâbi olun ve farklı yollara tâbi olmayın. Aksi hâlde, onlar sizi onun yolundan ayırıp dağıtır. İşte bunlar, takvâ sâhibi olasınız diye, onun size vasiyet ettiği şeylerdir.

Nahl, 16/90. Muhakkak ki Allah; adâleti, ihsânı ve akrabâya yardım etmeyi emreder; çirkin işlerden, münkerden ve azgınlıktan meneder. Düşünüp öğüt alasınız diye size nasîhat eder. 91. Ahitleştiğiniz zaman Allâh’ın ahdine vefa gösterin. Bağlayıp pekiştirildikten sonra yeminleri bozmayın; zîrâ Allâh’ı kendinize kefil yaptınız. Muhakkak ki Allah yaptıklarınızı bilir. 92. Bir ümmet/topluluk diğer ümmetten/topluluktan daha çok olduğu için, yeminlerinizi aranızda hîle vâsıtası yapmak sûretiyle, ipini iyice eğirdikten sonra onu bozup dağıtan kadın gibi olmayın. Allah sizi onunla sınar. Hakkında ihtilafa düştüğünüz şeyleri de kıyâmet günü size elbette beyan edecektir.

Nahl, 16/94. Yeminlerinizi aranızda hîle vâsıtası yapmayın. Aksi hâlde, sağlamlaştığı hâlde ayak kayar da, Allah yolundan yüz çevirmenize mukâbil o kötülüğü tadarsınız! Sizin için büyük/dehşet bir azap da olur. 95. Allâh’ın ahdini az bir bedele satmayın. Eğer bilirseniz, Allah katında olan şey sizin için daha hayırlıdır.

İsrâ, 17/31. Çocuklarınızı fakirlik korkusuyla öldürmeyin! Biz onları da rızıklandırırız, sizi de. Onları öldürmek büyük bir suçtur. 32. Sakın zinâya yaklaşmayın; çünkü o bir fuhuştur/çirkin iştir ve kötü bir yoldur. 33. Allâh’ın haram kıldığı hiçbir canı, hak etmedikçe öldürmeyin. Haksız yere öldürülen kimseye gelince: Elbette onun velîsine bir sultan/yetki verdik. O hâlde o da bu katl işinde haddi aşmasın. Çünkü o, yardım gören biridir. 34. Yetimin malına, o rüşdüne erişinceye kadar, sâdece en güzel şekilde yaklaşın. Ahde vefa gösterin. Çünkü ahit bir sorumluluktur. 35. Ölçtüğünüz zaman tam ölçün ve dosdoğru bir terâziyle tartın. Bu hem daha hayırlı hem de sonuç îtibâriyle daha güzeldir. 36. Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve gönül, işte bunların hepsi de bundan sorumludur. 37. Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen ne yeri yarabilirsin ne de boyca dağlara ulaşabilirsin. 38. Bütün bunların kötü olanları Rabbin katında mekruh/çirkin şeylerdir. 39. Bunlar, Rabbinin sana vahyettiği bazı hikmetlerdir. Sakın Allâh’ın yanı sıra başka bir ilah varsayma; aksi hâlde, kınanmış ve kovulmuş bir şekilde cehenneme atılırsın!

a. Ahde vefa göstermek Allâh’ın emridir, farzdır, tersi ise haramdır, büyük bir günahtır.

b. Ahde vefa göstermek en önemli ahlak ilkeleri arasındadır.

c. Sırât-ı müstakimin önemli bir

d. Ahde vefa göstermemek Allah katında çirkin bir fiildir ve azabı muciptir, gerektirir.

5)       KİMLERE AHİT VERİLMEZ?

Tövbe, 9/7. Mescid-i Harâm’ın yanında antlaşma yaptığınız kimseler hâriç, müşrikler için, Allah indinde ve resûlü indinde bir ahit nasıl olabilir? Onlar size doğru davrandığı müddetçe siz de onlara doğru davranın. Çünkü Allah müttakîleri sever.

Bakara, 2/124. Hani, Rabbi, İbrâhim’i birtakım kelimelerle sınamıştı. Derken onları tamamladı. Buyurdu ki: “Ben seni insanlara imam yapacağım.” O da dedi ki: “Soyumdan da.” Buyurdu ki: Ahdim zâlimlere erişmez!

a. Özel bir anlaşma olması hariç, Allah ve resûlü müşriklere ahit/söz

b. Allâh’ın ahdine zalimler nail

6)       ALLÂHÜ TEÂLÂ KİMLERDEN VE NE DİYE AHİT ALMIŞTIR?

A) Ademoğullarından, İnsanlardan:

A’râf, 7/172. Hani Rabbin, Âdemoğulları’nın sulblerinden zürriyetlerini almış ve onları şöylece kendilerine karşı şâhit tutmuştu: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” Onlar da “evet öyle, şâhit olduk” demişlerdi: Kıyâmet günü, “bizler bundan habersizdik” dersiniz diye!

B) Peygamberlerden

Âl-i İmrân, 3/81. Hani, Allah, “size kitap ve hikmet verdim; sonra, yanınızdakini tasdik edici bir resûl geldiğinde, ona inanacaksınız ve ona yardım edeceksiniz” diye nebîlerden mîsaklarını alarak buyurmuştu ki: “İkrar ettiniz ve bu yükümü üzerinize aldınız mı?” Onlar da “ikrar ettik” demişlerdi. Buyurmuştu ki: O hâlde şâhit olun, ben de sizlerle berâber şâhidim.

Ahzâb 33/7. Hani, biz nebîlerden mîsaklarını almıştık; senden, Nûh’tan, İbrâhim’den, Mûsâ’dan ve Meryemoğlu Îsâ’dan da. Onlardan ağır bir mîsak almıştık.

C) Hz. Âdem’den

Tâ-Hâ 20/115. Gerçekten, daha önce Âdem’den ahit almıştık; ama ounuttu, onda bir azim bulamadık.

D) Mücrimlerden/Suçlulardan

Yâ-Sîn 36/59. Bugün sizler ayrılın, ey mücrimler!

60. Ben sizden, “şeytana ibâdet etmeyin; çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır!” diye ahit almadım mı, ey Âdemoğulları 61. Ve “bana ibâdet edin; sırât-ı müstakîm işte budur” diye.

E) İsrâiloğulları’ndan/Yahudilerden

Bakara, 2/63. Hani, biz mîsâkınızı almış ve Tûr’u sizin üzerinize kaldırmıştık. “Size verdiğimiz şeyleri kuvvetlice alın ve onun içindekileri hep hatırlayın ki, takvâ sâhibi olasınız.”

Bakara, 2/64. Sonra bunun ardından siz yüz çevirdiniz. Şâyet Allâh’ın size fazlı ve rahmeti olmasaydı, elbette hüsrâna uğramışlardan olurdunuz.

Nisâ, 4/154. Mîsaklarından dolayı onların (İsrailoğulları) üzerine Tûr’u yükselttik. Onlara, “kapı”dan secde vaziyetinde/saygıyla eğilerek girin!” dedik. Onlara, “Sebt günü hakkında haddi aşmayın!” dedik. Onlardan ağır bir misak/söz almıştık.

Bakara, 2/83. Hani, biz İsrâiloğulları’ndan, “sâdece Allâh’a ibâdet edeceksiniz, anne babaya da güzellikle davranacaksınız, yakınlara, yetimlere ve yoksullara da. İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı dosdoğru kılın ve zekâtı verin” diye mîsâk almıştık. Sonra, -az bir kısmınız hâriç- sizler yüz çevirerek geri döndünüz. 84. Hani biz, “kanlarınızı dökmeyeceksiniz ve birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız” diye de mîsâkınızı almıştık. Sonra siz de şâhitlik ederek ikrar etmiştiniz. 85. Sonra da sizler şöylesiniz: Birbirinizi öldürüyorsunuz. İçinizden bir grubu yurtlarından çıkarıyorsunuz. Onlara karşı günah ve düşmanlıkla birbirinize destek veriyorsunuz. Onlar size esir olarak geldiklerindeyse fidyelerini ödüyorsunuz! Hâlbuki onları sürüp çıkarmak size haram kılınmıştır! Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıyorsunuz da bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden bunu yapanların cezâsı, dünyâ hayâtında ancak rüsvâ olmaktır. Kıyâmet günü de onlar en şiddetli azâba gönderileceklerdir. Allah işlediğiniz amellerden aslâ gâfil değildir. 86. Onlar var ya, âhirete karşılık dünyâ hayâtını satın alan kimselerdir. Artık ne onlardan azap hafifletilecek ne de onlara yardım edilecektir.

Bakara, 2/93. Hani biz mîsâkınızı almış ve Tûr’u sizin üzerinize kaldırmıştık. “Size verdiğimiz şeyleri kuvvetlice alın ve dinleyin!” Onlar ise, “duyduk ve isyan ettik!” dediler. Küfürleri sebebiyle “kalplerine o dana içirildi!” De ki: Eğer mü’min iseniz, îmânınızın size emrettiği şeyler ne kötü!

Mâide, 5/12. Allah, İsrâiloğulları’nın mîsâkını gerçekten de almıştı.

F) Nasrânîlerden/Hıristiyanlardan

Mâide, 5/14. Biz Nasrânîleriz” diyenlerden de mîsaklarını aldık; ama onlar da hep hatırlatıldıkları şeyden nasip almayı unuttular. Biz de aralarına kıyâmete kadar sürecek düşmanlık ve buğzu koyduk. Allah onlara yapıp ortaya koydukları şeyleri ileride bildirecek.

G) Mü’minlerden/Müslümanlardan

Hadîd, 57/8. Size ne oluyor da Allâh’a inanmıyorsunuz? Oysa resûl sizi Rabbinize inanmaya dâvet ediyor ve o sizin mîsâkınızı da almıştı! Eğer mü’min iseniz!

a. Allâhü Teâlâ Âdemoğullarından, peygamberlerden, Âdem’den, mücrimlerden, İsrâiloğullarından, Nasrânîlerden ve mü’minlerden ahit/misak almıştır.

b. Bu ahit ve misak pek çok ahlaki ve îmânî ilkelerden oluşmaktadır.

c. Ahitlerini bozanlar için çok ağır tehditler söz

7)       KİMLER AHDE VEFA GÖSTERİR

Bakara, 2/177. İyi kimse (el-birr: el-ebrâr): … namazı dosdoğru kılan ve zekâtı veren kimsedir. Bir de, ahitleştikleri zaman ahitlerine vefa gösterenlerle, zorluklarda, meşakkatlerde ve savaş kızıştığı zaman sabırlı olanlardır. Onlar var ya, sadâkat gösterenlerdir. Onlar var ya, onlar müttakîlerdir.

Ra’d Suresi, 13/19. Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kimse, o kör olan kimse gibi midir? Ancak gönül sâhipleri tezekkür eder.

20. Onlar ki, Allâh’ın ahdine vefa gösterirler ve mîsaklarını 21. Onlar ki, Allâh’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi birleştirirler, Rablerinden haşyet duyarlar ve kötü hesaptan korkarlar. 22. Onlar ki, Rablerinin vechini/cemâlini umarak sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açıktan infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. Onlar var ya, âhiret yurdu onlar içindir.

Mü’minûn 23/1. Mü’minler elbette felâha ermiştir. 2. Onlar ki, onlar namazlarında huşû sâhibidirler. 3. Onlar ki, onlar saçma ve yanlış sözlerden yüz çevirenlerdir. 4. Onlar ki, onlar zekâtı verenlerdir. 5. Onlar ki, onlar edep yerlerini muhâfaza edenlerdir. 8. Onlar ki, onlar emânetlerine ve ahitlerine riâyet edenlerdir. 9. Onlar ki, onlar namazlarını muhâfaza ederler.

Necm, 53/37. Ve o çok vefakârlık eden İbrâhim’in. (وَابِْرٰھٖیمَ الذَّٖى وَفىّٰ )

Maâric, 70/32. Onlar (cehennem ateşinden kurtulacak olanlar) ki, onlar emânetlerine ve ahitlerine riâyet edenlerdir. 33. Onlar ki, onlar şâhitliklerini yerine dosdoğru getirenlerdir. 34. Onlar ki, onlar namazlarını muhâfaza ederler.

a. Ebrâr: Dinin emir ve yasaklarına uyan, her türlü ibadetin yanında sosyal sorumluluklarını da güzellikle yerine getirenler

b. Takvâ sahipleri: Allâh’ın emir ve yasaklarına sıkı sıkıya bağlı

c. Abitler: Allâh’ın emretmiş olduğu idadetleri yerine getirmede titizlik gösterenler.

d. Her türlü güzel ahlak ve erdem ilkelerine sahip olan mü’minler.

e. Gönül sahibi ve Allah korkusu

f. İbrâhim’in sîret, seciye, ahlak, iman, meşrep ve karakterine sahip olanlar.

g. Emanete riayet

8)       AHDE VEFANIN MÜKÂFATI

Âl-i İmrân, 3/76. Evet! Her kim ahdine vefa gösterir ve takvâ sâhibi de olursa, işte Allah müttakîleri sever.

Ra’d Suresi, 13/22. Onlar ki, Rablerinin vechini/cemâlini umarak sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açıktan infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. Onlar var ya, âhiret yurdu onlar içindir. 23. Adn cennetleri: Onlar oraya girecekler. Onların babalarından, eşlerinden ve nesillerinden sâlih olanlar da öyle. Melekler de her kapıdan onların yanına girer: 24. Sabretmenize mukâbil selam sizlere. Âhiret yurdu ne de güzel!

Mü’minûn 23/8. Onlar ki, onlar emânetlerine ve ahitlerine riâyet edenlerdir. 9. Onlar ki, onlar namazlarını muhâfaza ederler. 10. Onlar var ya, onlar vârislerdir. 11. Firdevs’e vâris olanlardır; onlar orada kalıcıdırlar.

Fetih, 48/10. Muhakkak ki sana biat edenler, ancak Allâh’a biat etmişlerdir. Allâh’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Artık, her kim ahdini bozarsa (neks) kendi aleyhine bozmuş olur. Her kim de Allâh’a verdiği ahdine vefa gösterirse, işte o, ona muazzam bir ecir verecektir.

Maâric, 70/32. Onlar (cehennem ateşinden kurtulacak olanlar) ki, onlar emânetlerine ve ahitlerine riâyet edenlerdir. 35. Onlar var ya, cennetlerde ikramda bulunulmuş kimselerdir.

a. Allah sevgisine mazhar kılar.

b. Ahiretteki karşılığı Adn cennetlerine

c. Firdevs cennetine varis kılar.

d. Sahiplerine muazzam bir ecir vardır.

e. Âhiret yurdu onlar içindir. Cennetlerde her türlü ikrama

9)       KİMLER AHDE VEFA GÖSTERMEZ?

Bakara, 2/26. … Onunla sâdece fâsıkları dalâlete düşürür.

Bakara, 2/27. Onlar, mîsâkından sonra Allâh’ın ahdini bozarlar,

Allâh’ın bağlanmasını emrettiği şeyi keserler ve yeryüzünde fesat çıkarırlar. Onlar var ya, onlar hüsrâna uğramış kimselerdir.

Âl-i İmrân, 3/81. Hani, Allah, “size kitap ve hikmet verdim; sonra, yanınızdakini tasdik edici bir resûl geldiğinde, ona inanacaksınız ve ona yardım edeceksiniz” diye nebîlerden mîsaklarını alarak buyurmuştu ki: “İkrar ettiniz ve bu yükümü üzerinize aldınız mı?” Onlar da “ikrar ettik” demişlerdi. Buyurmuştu ki: O hâlde şâhit olun, ben de sizlerle berâber şâhidim. 82. Artık bundan sonra kimler yüz çevirirse, işte onlar var ya, onlar fâsıklardır.

A’râf, 7/101. İşte bunlar, haberlerinden bir kısmını sana anlattığımız memleketler: Gerçekten de resûlleri onlara beyyinelerle geldiler; ama onlar, önceden yalanladıkları şeylere inanacak değillerdi. Allah, kâfirlerin kalplerine işte böyle mühür vurur! 102. Onların çoğunda ahde bağlılık bulamadık; onların çoğunu fâsık bulduk.

Enfâl, 8/55. Allah katında canlıların en şerlisi inkâr edenlerdir; işte onlar inanmazlar! 56. Onlar, kendilerinden ahit aldığın kimseler olup, sonra da her defâsında ahitlerini bozanlardır. Onlar korunmazlar. 58. Bir kavmin hâinlik etmesinden korkarsan, sen de onlarla olan antlaşmayı aynı şekilde boz. Çünkü Allah hâinleri sevmez.

Ahzâb 33/15. Hâlbuki (münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar) daha önce, geri dönüp gitmeyeceklerine dâir Allâh’a ahit vermişlerdi. Allâh’a verilen ahit mesûliyet gerektirir.

a. Kalplerine mühür vurulan kâfirler.

b. Fâsıklar, inkârcılar, hainler, münâfıklar.

c. Hüsrana uğrayanlar, yani ahirette her şeyini

d. Kalplerinde hastalık

e. Fesat çıkaranlar.

10)   AHDİ BOZMANIN/VEFASIZLIĞIN CEZASI

Bakara, 2/27. Onlar, mîsâkından sonra Allâh’ın ahdini bozarlar, Allâh’ın bağlanmasını emrettiği şeyi keserler ve yeryüzünde fesat çıkarırlar. Onlar var ya, onlar hüsrâna uğramış kimselerdir.

Âl-i İmrân, 3/77. Allâh’ın ahdini ve yeminlerini ucuz bir bedele satanlara gelince: Onlar var ya, onların âhirette nasipleri yoktur. Allah; ne onlarla konuşacak, ne kıyâmet günü onların yüzüne bakacak ne de onları tezkiye edecektir. Onlara elim bir azap da vardır.

Nisâ, 4/155. İşte (İsrailoğulları) mîsaklarını bozmaları, Allâh’ın âyetlerini inkâr etmeleri, nebîleri haksız yere öldürmeleri ve “kalplerimiz kaplıdır” demeleri sebebiyle; doğrusu inkârları sebebiyle, Allah onların kalplerini mühürlemiştir. Artık, çok azı hâriç, onlar inanmazlar.

Mâide, 5/13. Mîsaklarını bozmaları sebebiyle onları lânetledik. Kalplerini kaskatı bir hâle getirdik. Onlar kelimeleri mevzûlarından/yerlerinden tahrif ediyorlar. Onlar, hep hatırlatıldıkları şeyden bir nasip almayı unuttular.

A’râf, 7/135. Ama biz pisliği/azâbı onların üzerinden, erişecekleri bir müddete kadar kaldırınca, onlar o zaman yeminlerini hemen bozdular. 136. Bunun üzerine biz de onlardan intikam aldık ve onları denizde boğduk. Çünkü onlar âyetlerimizi yalanlamışlardı ve onlardan gâfil idiler.

Tövbe, 9/12. Eğer ahitlerinden sonra yeminlerini bozarlar (neks) ve dîninize tân ederlerse/dil uzatırlarsa, vazgeçsinler diye, işte o küfrün elebaşlarıyla savaşın; çünkü onların yeminleri olmaz. … 14. Onlarla savaşın ki, Allah sizin elinizle onlara azap etsin ve onları perişan etsin; onlara karşı size yardım etsin ve mü’min kavmin sadırlarına şifâ versin.

Tövbe, 9/75. Onlardan kimileri de “eğer o bize lutfundan verirse, biz elbette tasadduk edeceğiz ve elbette sâlihlerden olacağız!” diye Allâh’a ahit veriyor. 77. Allâh’a verdikleri vaatten dönmeleri sebebiyle ve yalan söylemelerine mukâbil, o da onların kalplerine, huzûruna çıkacakları güne kadar bir nifak koydu.

Ra’d Suresi, 13/25. Mîsâkından sonra Allâh’ın ahdini bozanlara,

Allâh’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi kesenlere ve yeryüzünde fesat çıkaranlara gelince: Onlar var ya, lânet onlar içindir ve kötü yurt da onlar içindir.

Enbiyâ, 21/86. (Mûsâ) dedi ki: Ey kavmim! Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmadı mı? O ahit size uzun mu geldi ya da Rabbinizden bir gazabın başınıza inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz vaatten hemen caydınız?

Yâ-Sîn 36/59. Bugün sizler ayrılın, ey mücrimler! 60. Ben sizden, “şeytana ibâdet etmeyin; çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır!” diye ahit almadım mı, ey Âdemoğulları 61. Ve “bana ibâdet edin; sırât-ı müstakîm işte budur” diye. 62. O sizden pek çok nesli gerçekten de saptırmıştır. Hâlâ akletmiyor musunuz? 63. İşte, tehdit edilmekte olduğunuz cehennem! 64. İnkâr etmenize mukâbil bugün oraya girin!

a. Hüsrana uğramak, her şeyini

b. Âhiretten hiçbir nasip

c. Allâh’ın hiçbir lütfuna nail

d. Lanetlenmek, kalp katılığı, perişan

e. Elim bir azap,

f. Allâh’ın intikamına, azabına ve gazabına düçar

g. Şeytanın saptırması.

SONUÇ

Kur’ân-ı Kerîm’de, diğer pek çok ayetin yanısıra, “Ahdine Allah’tan daha vefalı kim vardır?” denilerek, ahde vefaya büyük önem verildiğini ve ahde vefanı üç yönünün olduğunu görüyoruz:

1. Ahlaki Yön: İlgili ayetler, konunun daha çok bu boyutunda yoğunlaşmaktadır ve ahde vefanın ahlakın en önemli ilkelerinde birisi olarak kabul edilmektedir. Konunun diğer iki boyutu yani îmânî ve toplumsal yönü daha çok bu boyutun yansımaları olarak karşımıza çıkmaktadır.

2. Îmânî Yön: Ahde vefalı olmak, başta Allâh’ın sevgisi olmak üzere pek çok lütfa nail olmayı sağladığı gibi, ahde vefasızlık göstermek de kişinin dünya ve ahirette perişan olmasına sebep olmaktadır.

3. Toplumsal Yön: Ahde vefalı davranmak toplumun düzeni ve ıslahı için önemli bir değer iken, tersi toplumun hatta yeryüzünün bozulmasına ve ifsat olmasına sebep olmaktadır.

Son olarak şunları söyleyebiliriz:

Ahde vefa; Allâhü Teâlâ’nın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” (A’râf, 7/172) hitabına karşılık olarak verdiğimiz “Evet, Rabbimizsin!” sözün ve ahdin, yani O’nun rubûbiyetini, Rabliğini her an tanıyacağımız ve Ona vefalı ve sadık kalacağımızın ifadesidir.

Bu ahdi, O’nun Rabliğini inkâr anlamına gelen her türlü düşünce ve eylem, yani günahlar bozar ve küçüğüyle büyüğüyle, günahların her birisi ahde vefasızlıktır. Buna karşılık, Rabbimizle ahdimizi yenilemenin en önemli iki unsuru ise dua ve tövbedir.

Allâhü Teâlâ mahzâ ahde vefadır, hiçbir zaman ahdine aykırı davranmaz; kul, dua ve tövbe ile ne zaman O’na dönerse O’nu vefalı bir şekilde, kendisinin Rabbi, koruyucusu, kollayıcısı olarak hazır bulacaktır. Bu sebeple O yâr-i hakikidir.

Kuran I Kerimde Ahde Vefa

ETİKETLER: