Dügâh Âyin-i Şerîf

Önceki Sayfaya Dön

Mehmed Celâleddin Dede

BİRİNCİ SELÂM

Yâ men livâu aşkıke lâ zâle âliyâ
Kad hâbe men yekûnü mine’l-aşkı hâliyâ

Nâdâ nesîmü aşkıke fî enfüsi’l-verâ
Ahyâkümû celâliyye celle celâliyâ

Vezni: Mef‘ûlü fâilâtü mefâîlü fâilün [Muzâri]

Ey aşkının bayrağı dalgalanan (güzel)! Yüceliğin dâim olsun. Aşktan habersiz olan kişi ondan kaçar. Aşk nesîmin, insanların nefislerine seslendi: “Sizleri celâlim diriltir, yüceldikçe yücelsin!”

Kurretü’l-ayn-i menî ez can belî
Mâh-ı bedrî gird-i mâ gerdan belî

Sad hezâran âferin ber rûy-i tü
Mî firisted hûri vü rıdvan belî

Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilün [Remel]

Ey can! Evet gözümün nûrusun. Evet, bizim etrafımızda dolaşan dolunaysın. Hûri ve rıdvan da senin yüzüne yüz binlerce âferin gönderiyor, evet.

Samt u cû u seher ü uzlet ü zikr-i be-devâm
Nâ-temâmân-ı cihan râ bi-küned kâr-ı temâm

Asl-ı in cümle kemâlât be-cüz mürşid nîst
Sadr-ı sâhib-dil ü kâmil-sıfat ü bahr-âşâm

Vezni: Fâilâtün feilâtün feilâtün feilât [Remel]

Sükût, açlık, seher vakti (ibadet), halvet ve dâimî zikir, dünyadaki noksanları kâmil eyler. Bütün bu kemâlâtın aslı, gönül ehli, kâmil sıfatlı, denizler içen mürşid olmadan olmaz.

Şevk-i hayâl-i dôst tenim cânı cân ider
Sûd ü ziyân ü zevk ü gamı bî-nişân ider

Gâhî tebessüm ile selâmı temâm-i nâz
Aşk âşinâye secdeye âyet beyân ider

Bir tâb var ki şu‘le-i ruhsâr-ı yârda
Cibrîli aşk lem‘asına dîdebân ider

Vezni: Mef‘ûlü fâilâtü mefâîlü fâilün [Muzâri]

Sevgilinin hayâlinin şevki bedenimi, canın canı yapar. Yüz türlü faydayı zararı, zevki üzüntüyü etkisiz bırakır. Bazen de bir tebessüm ile naz dolu selâmı, aşk ehli için secdeye işaret olur. Sevgilinin parlayan yanağında bir ışık var ki Cebrâil’i, aşkın parıltısına gözcü yapar.

Dâdendem ezel secde ber-i rûy-i sanem râ
Ber bâm-i felek bürdem ez an rûy alem râ

Mu‘ciz bi-nümâ ez leb-i la‘let çü Mesîhâ
Tâ zinde künî mürde-i sad-sâle-i gam râ

Vezni: Mef‘ûlü  mefâîlü mefâîlü feûlün [Hezec]

Ezelde bana sevgilinin yüzüne karşı secdeyi takdir ettiler. O yüzden göğün zirvesine bayrağı diktim. Lâl dudağınla İsa (a.s.) gibi mucize göster de üzüntüden dolayı yüz yıldır ölmüş olan gamı dirilt.

İKİNCİ  SELÂM

Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî

Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî

Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]

Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.

Ey âşıkân ey âşıkân an kes ki bîned rûy-i ô
Şûrîde gerded akl-i ô âşüfte gerded hûy-i ô

İn aşk şüd mihmân-ı men zahmî bi-zed ber cân-ı men
Sad rahmet ü sad âferin ber dest ü ber bâzû-yi ô

Vezni: Müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün [Recez]

Ey âşıklar, ey âşıklar! Onun yüzünü görenin aklı karışır, huyu değişir. Bu aşk benim misafirim oldu, bana bir darbe vurup canımı yaraladı. (Fakat) onun eline, koluna yüzlerce âferin!

ÜÇÜNCÜ SELÂM

Hüsn yekî hasen yekî yâr yekî sühan yekî
Rûh yekî beden yekî yâr yekî sühan yekî (1)

Yâr-ı dil-i hazin yekî tâ dem-i âteşin yekî
Milket-i aşk u din yekî yâr yekî sühan yekî

Ayn-ı heme ayan yekî mâni-i her beyan yekî
Zikr-i dil ü zeban yekî yâr yekî sühan yekî

Aşk u melâletem yekî sakm u selâmetem yekî
Men‘ ü melâmetem yekî yâr yekî sühan yekî

Vezni: Müfteilün mefâilün müfteilün mefâilün [Recez]

Güzellik bir, güzel bir, sevgili bir, söz bir. Ruh bir, beden bir, sevgili bir, söz bir. Hüzünlü gönlün sevdiği bir, ateşli ah bir; aşk ve din mülkü bir, sevgili bir, söz bir. Her görülenin aslı bir, her ifadenin manası bir; gönlün ve dilin zikrettiği bir, sevgili bir, söz bir. Aşkım ve bıkkınlığım bir, hastalığım ve iyiliğim bir; kovulmam ve kınanmam bir, sevgili bir, söz bir.

Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur
Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur

Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur
Vezni: Müfteilün fâilün müfteilün fâilün [Münserih]

Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp (dergâhına) yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.

Gûşî ki be hak bâz büved der heme cây
Ô hîç suhan neş’neved illâ be Hudây
V’an dîde k’ez ô nûr pezîred ô râ
Her zerre büved âyine-i dôst-nümây
Vezni: Mef‘ûlü  mefâîlü mefâîlü feûl (mefâîlün fa‘) [Hezec/Rub.]

Hak ile açık olan kulak, hiçbir yerde Allah’tan başkasının sözünü duymaz. O’ndan nûrunu alan göz için  her zerre, sevgiliyi gösteren ayna olur.

Ey subh-i saâdet zi cebîn-i tü hüveydâ
An hüsn çi hüsnest tekaddes ve teâlâ

An cây ki cismest be küllî heme ismest
An cây ki cânest ne ism ü ne müsemmâ
Vezni: Mef‘ûlü  mefâîlü mefâîlü feûlün [Hezec]

Ey (sevgili)! Mutluluk sabahı, senin alnında görünmektedir. O güzellik, ne güzelliktir! Mübârek olsun ve yücelsin! Cismin olduğu yer, tamamen isimden ibarettir; canın olduğu yerde ise ne isim vardır, ne müsemmâ (isim almış nesne).

Men bâ tü çünânem ey nigâr-i Hotenî
K’ender galatam ki men tüem yâ tü menî
Nî men menem ü nî tü tüyî nî tü menî
Hem men menem ü hem tü tüyî hem tü menî
Vezni: Mef‘ûlü mefâilün (mefâîlü) mefâîlü feil [Hezec/Rub.]

Ey Hoten’li güzel! Ben seninle o haldeyim ki ben sen miyim, sen ben misin bilemiyorum. Ne ben benim, ne sen sensin, ne sen bensin; hem ben benim, hem sen sensin, hem sen bensin.

Bi-reft yâr-i men u yâdigâr mând me-râ
Ruh-i muasfer ü çeşm-i pür âb ü vâ esefâ

Çirâst vâ esefâ-gûy zan ki Ya‘kûbest
Zi Yûsuf-i keş-i meh-rûy-i hîş geşte cüdâ

Elest-i aşk resîd ü her an ki güft belâ
Güvâh-ı güft-i belâ hest sad hezâr belâ
Vezni: Mefâilün feilâtün mefâilün feilün [Müctes]

Sevgilim gitti; bana armağan olarak sararmış yüz, yaş dolu göz ve “eyvah yazık!” (demeler) kaldı. Neden “eyvah yazık!” diyor? Çünkü (o) Yakub’dur; ay yüzlü, güzel Yusuf’undan ayrılmıştır. Aşk’ın elestüsü (ben … değil miyim? sorusu) gelince, belâ (evet) diyenler, (bilmelidirler ki kendileri için) sözlerine şahit olmak üzere yüz bin belâ  vardır.

Yâ Rab harem-i hazretine râh bağışla
Yâ derd ile bir âh-ı sehergâh bağışla

Aldın dil-i güm-râhımı koydun beni bî-dil
Bârî yerine bir dil-i âgâh bağışla

Vezni: Mef‘ûlü  mefâîlü mefâîlü feûlün [Hezec]

Yâ rabbi! Mahrem olan dergâhına (erişmem için bana) bir yol lutfet; yahut seher vaktinde dertli bir ah bağışla. Yolunu kaybetmiş gönlümü aldın da beni gönülsüz bıraktın. Bâri yerine uyanık bir gönül bağışla.

DÖRDÜNCÜ  SELÂM

Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî

Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî

Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]

Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.
1- Bu âyîn-i şerîfin güftesinin buraya kadar olan kısmı, Nâyî Osman Dede’nin Hicaz Âyini ile aynıdır; sadece “İn aşk şüd…” beyti eklenmiştir.

Çev: Yakup Şafak