Karcığar Âyin-i Şerîf

Bolâhenk Nûri Bey

BİRİNCİ SELÂM

An kes ki tü-râ dâred ez îş çi kem dâred
V’an kes ki tü-râ bîned ey mâh çi gam dâred

Bes âşık-ı âşüfte âsûde vü hoş hufte
Der sâye-i an zülfî kû halka vü ham dâred
Vezni: Mef‘ûlü  mefâîlün mef‘ûlü  mefâîlün [Hezec]

Sana sahip olanın, neşesinden neyi eksik olur? Ey ay yüzlü! Seni görenin ne derdi olur? Nice perişan âşık, o kıvrımlı, büklümlü saçlarının gölgesinde mutlu ve huzurlu bir şekilde uyumuştur.

Merhabâ ey cân-ı bâkî pâdişâh-ı kâmkâr
Rûh-bahş-i her kırân ü âfitâb-i her diyâr

İn cihân ü an cihan her dü gulâm-i emr-i tüst
Ger ne-hâhî ber hemeş zen v’er hemî hâhî bi-dâr

Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilât [Remel]

Ey ebedî can, muradına ermiş padişah! Sana selâm olsun. Ey her kırana ruh veren! (1) (Ey) her diyârın güneşi! Bu dünya da, o dünya da senin emrine köledir. İstersen tut, istemezsen hepsini birbirine vur (kır, at.)

Mutribâ esrâr-i mâ râ bâz gû
Kıssahâ-yi can-fezâ râ bâz gû

Mahzen-i innâ fetahnâ ber güşâ
Sırr-ı cân-ı Mustafâ râ bâz gû

Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilün [Remel]

Ey çalgıcı! Bizim sırlarımızı söyle; cana can katan hikâyeleri anlat. Fetih Sûresi’ndeki hazinenin (kapısını) aç; rûh-ı Muhammedî’nin sırrını anlat.

Telhî ne-küned şîrin-zekanem
Hâlî ne-küned ez mey dehenem

Ez şîre-i ô men şîr-dilem
Der arbedeeş şîrin-sühanem

Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]

Çenesi güzel (sevgilim), tatsızlık yapmaz, ağzımı şarapsız bırakmaz. Onun şerbeti (sâyesinde) benim arslan gibi yüreğim var. (Ama) onunla kavgada, tatlı dilliyim ben.

İKİNCİ  SELÂM

Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî

Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî

Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]

Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.

ÜÇÜNCÜ SELÂM

Âşıkan der kûy-i cânân es-salâ
Sûy-i an hurşîd-i tâbân es-salâ

Şems-i Tebrîzî zi bâlâ-yi felek
Her zamânî mî keşed hân es-salâ

Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilün [Remel]

Sevgilinin mahallesinde olan âşıklar, haydi (gelin)! O parlak güneşin semtine selâm olsun! Tebrizli Şems, gökyüzünün zirvesinden her zaman (sizi) davet ediyor.

Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur
Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur

Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur

Vezni: Müfteilün fâilün müfteilün fâilün [Münserih]

Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp (dergâhına) yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.

İmrûz semâast ü müdâmest ü sekâyî
Gerdan şüde ber cem‘ kadehhâ-yi atâyî

Fermân-i sekallâh resîdest bi-nûşîd
Ey ten heme can şev ki zi ihvân-ı safâyî

Vezni: Mef‘ûlü  mefâîlü mefâîlü feûlün [Hezec]

Bugün semâ var, şarap var; devamlı sunulmada. İhsan edilen kadehler mecliste döndürülmede. “Allah sulasın” buyruğu erişti, (afiyetle) için! Ey beden bütünüyle can ol; zira safâ ehli kardeşlerdensin.

Ey sâki-i aşk hîz ü pîş âr şerâb
Vey mutrib-i can zi lutf bin’vâz rebâb
Bünyâd-ı neşât râ hemî kün ma‘mûr
Tâ gerded esâs-ı ömr ez in seyl harâb
Vezni: Mef‘ûlü  mefâilün  mefâîlü feûl (mefâîlün fâ‘) [Hezec/Rub.]

Ey aşk sâkîsi! Kalk, (bize) şarap getir. Ey can mutribi! Lütfeyle de rebâbı çal. Sevinç binasını mamur et; yoksa ömrün temeli, bu selden harap olacak.

Bâde bi-dih sâkiyâ k’an meh-i tâban resîd
Nî gam ü nî girye mand çün gül-i handan resîd

Şehr ü haşem zinde şüd cümle cihan bende şüd
Çün zi der-i şehr-i mâ mevkib-i sultan resîd

Vezni: Müfteilün fâilün müfteilün fâilât [Münserih]

Ey sâkî! Şarap ver; zira o parlak ay geldi. Ne üzüntü, ne ağlayış kaldı; çünkü o gülen gül geldi. Şehrin kapısından padişahın alayı girince, şehir ve erkân ihyâ oldu; bütün âlem (ona) köle (kesildi).

Kücâst mutrib-i dil tâ zi na‘rehâ-yi salâ
Der efkened dem-i ô der hezâr ser sevdâ

Çü âfitâb-ı cemâlet ber âmed ez meşrik
Zi zerre zerre şinîdem ki ni‘me mevlânâ

Vezni: Mefâilün feilâtün mefâilün feilün [Müctes]

[Gönül çalgıcısı nerede ki haydi seslerinden binlerce baş, sevdalarla dolsun. Güneş (gibi) yüzün doğudan doğunca zerre-zerre (her şeyden), “ne de güzel efendimiz!” (sesini) duydum.]

DÖRDÜNCÜ  SELÂM

Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî

Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]

Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.
1- Kıran, iki gezegenin aynı burçta bulunmasına, özel olarak da Zühre (Venüs) ile Müşteri (Jüpiter) gibi kutlu sayılan iki gezegenin  beraberliğine denir. Böyle bir zamanda dünyaya gelen padişaha, talihli, kutlu anlamında sâhib-kırân adı verilirdi.

Çev: Yakup Şafak