Müstear Âyin-i Şerîf

Önceki Sayfaya Dön

Zekâi Dedezâde Ahmed  Irsoy

BİRİNCİ SELÂM

Âteş ne-zened der dil-i mâ illâ hû
Kûteh ne-küned menzil-i mâ illâ hû
Ger âlemiyan cümle tabîban bâşend
Hallî ne-küned müşkil-i mâ illâ hû

Vezni: Mef‘ûlü mefâîlü mefâîlün fa‘ [Hezec/Rub.]

Bizim gönlümüzü tutuşturan odur (hû’dur) ancak. Yolumuzu kısaltan odur ancak. Bütün insanlar hekim olsa, (yine de) derdimize deva olan odur ancak.

İmrûz handânîm ü hoş k’an baht-i handan mî resed
Sultân-i sultânân-i mâ ez sûy-i meydan mî resed

İkbâl âbâdan şüde destâr-ı dil vîran şüde
Pürsân ü cûyan mî revem an sû ki sultan mî resed

Pür-nûr şev çün âsüman ser-sebz şev çün bôstan
Şev âşinâ çün mâhiyan k’an bahr-i umman mî resed
Vezni: Müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün [Recez]

Bugün neşeliyiz, gülümsemedeyiz; çünkü o gülen tâlih geliyor. Sultanlar sultanımız, meydana giriyor. Tâlihimiz güldü, gönül sarığı çözüldü; sultanın geldiği tarafa, araya-sora gidiyorum. Gökyüzü gibi nurla dol, bahçe gibi yemyeşil hale gel, balıklar gibi yüzedur; çünkü o okyanus geliyor.

Mutribâ esrâr-i mâ râ bâz gû
Kıssahâ-yi can-fezâ râ bâz gû

Mahzen-i innâ fetahnâ ber güşâ
Sırr-ı cân-ı Mustafâ râ bâz gû
Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilün [Remel]

Ey çalgıcı! Bizim sırlarımızı söyle; cana can katan hikâyeleri anlat. Fetih Sûresi’ndeki hazinenin (kapısını) aç; rûh-ı Muhammedî’nin sırrını anlat.

İKİNCİ  SELÂM

Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî

Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]

[Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.]

ÜÇÜNCÜ SELÂM

Der meyân-ı perde-i hun aşk râ gülzârhâ
Âşıkan râ bâ cemâl-i aşk-ı bî-çün kârhâ

Şems-i Tebrîzî tüyî hurşîd ender ebr-i harf
Çün ber âmed âfitâbet mahv şüd güftârhâ
Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün [Remel]

Aşkın, kan perdeleri arasında gül bahçeleri var. Âşıkların, keyfiyeti (bilinemeyen) aşkın güzelliğiyle işleri var. Ey Tebrizli Şems! Sen, söz bulutu altındaki güneşsin. Güneş ortaya çıkınca, sözler (onun mahiyeti üzerine yapılan münâkaşalar) yok olup gider.

Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur
Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur

Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur
Vezni: Müfteilün fâilün müfteilün fâilün [Münserih]

Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp (dergâhına) yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.

Ez evvel-i imrûz harîfân-ı harâbât
Mihmân-ı tüend ey şeh ü sultân-ı harâbât

İmrûz çi rûzest bi-gû rûz-i saâdet
V’in kıble-i dil kîst bi-gû cân-ı harâbât

Vezni: Mef‘ûlü mefâîlü mefâîlü mefâîl [Hezec]

Ey harâbât sultanı! Bugün, baştan beri harâbât erleri senin misâfirindir. Söyle: Bugün ne günüdür? Mutluluk günü! Peki Söyle: Bu gönül kıblesi kimdir? Harâbâtın canı!

Bang ber âmed zi dil ü cân-ı men
K’âh zi ma‘şûka-i pinhân-ı men

Güftem kurbân-ı kiyem yâr güft
Ân-ı menî ân-ı menî ân-ı men

Vezni: Müfteilün müfteilün fâilün [Serî]

Gönlümden, canımdan “Âh (o) saklanan sevgiliden!” diye bir feryat yükseldi. Dedim ki “Ben kimin kurbanıyım?” Sevgili cevap verdi: “Benimsin, benimsin, benim!”

Dâd dihî sâgar u peymâne râ
Mâye dihî meclis ü mey-hâne râ

Mest künî nergis-i mahmûr râ
Pîş keşî an büt-i dür-dâne râ

Vezni: Müfteilün müfteilün fâilün [Serî]

Kadehin de hakkını sen verirsin, bardağın da. Meyhanenin de medârı sensin, meclisin de. Baygın (bakışlı) nergisi mest eder, o inci tanesi (gibi) güzeli yanına alırsın.

Yâr âmed be sulh ey ahbâb
Mâ le-küm kâidîne inde’l-bâb

Nevbet-i hicr ü intizâr güzeşt
Fe’dhulü’d-dâre yâ üli’l-elbâb

Vezni: Fâilâtün mefâilün fâ‘lân [Hafîf]

Ey dostlar! Sevgili barışmaya geldi. Size ne oldu? (Niçin) kapının yanında oturakaldınız? Ey akıl sâhipleri! Ayrılık ve bekleme zamanı geçti; girin artık evinize!

DÖRDÜNCÜ  SELÂM

Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî

Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî

Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]

Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.