Sözün bittiği an

A+
A-

Sözün bittiği an

Günlük hayatımızda zaman zaman hiçbir cevap veremeyeceğimiz kimi cevaplarla karşılaştığımız anlar olur. Öyle derin ve içli bir cevapla karşılaşırız ki, artık hangi konuda konuşuluyorsa, ilave bir söz söylemek mümkün olmaz. Yerinde ve zamanında söylenen bu tip sözlerin büyüsü ve etkisi bizi öyle kuşatır ki, artık bizde bir söz söylemeye ne mecal, ne de ihtiyaç kalır. Ne demek istediğimi size üç örnek ile açıklamaya çalışayım.

Üniversite yıllarında, bir sahafın yanında çırak olarak çalışıyordum. Çalıştığım dükkana devamlı gelen, kitap alıp satarak karnını doyuran yarı meczup birisi vardı. Bu adam, aldığı kitabı asla okumadan satmayacak kadar da kitaba düşkündü. O, ben ve Ali adında Cezayirli bir doktora öğrencisi dükkanda oturmuş konuşuyorduk. Galiba dükkanda bizden başka birileri daha vardı ama onların kim olduklarını tam olarak hatırlayamıyorum. Söz kimin nereli olduğu bahsinde dolaşıyordu. Herkes birbirine nereli olduğunu soruyordu. Özellikle Türkçe konuşan zenci bir adam gören herkes Ali’nin kim olduğunu merak ediyor ve nereli olduğunu soruyordu. Ali de Türkçe’sini geliştirmek için bu tür konuşmalari bir firsat gorur, kendisine nereli olduğunu sorana o da sorardı. O sırada kenarda oturan, ve sessizce bir yandan çayını yudumlarken öte yandan eline aldığı kitabı karıştıran bizim meczuba dönerek “Sen nerelisin?” diye sordu. Bizimki de “Nereli olursan ol, adam olmadıktan sonra!” diye karşılık verince o bahis orada bitti. Kimse bu söz üzerine ne bir ilavede bulunabildi, ne de ilave edebilme cüretini bulabildi.

İkinci olay, bir hemsehri derneginin otobüs şirketleri arasındaki sorunu çözmek üzere tertip ettiği bir toplantı esnasında cereyan etti. Otobüsçülerden biri, işi suculuk olan dernek yönetim kurulu üyesine dönerek şakayla karışık “Senin tuzun kuru, nasil olsa Allah’ın suyunu satıyorsun.” dedi. Bizim sucu döndü ve “Oğlum, Allah’ın olmayan bir şey var mı?” diye cevap verdi. O anda ben kelimenin tam manasıyla şoke oldum. Çevresinde hemen her sözden sonra ettiği küfürlerle tanınan bu adamdan gelen bu cevap karşısında otuzu aşkın insanın bulunduğu sıcak ve havasız odada kısa bir sessizlik oldu. Sanırım oradaki herkes, benim gibi cevaptan çok etkilenmişti.

Sizlere anlatacağım son olaya şahit olmadım. Sadece işittim. Bizim yorede deli olarak isimlendirilen ve yüzünde doğuştan bir iz bulunan birisinin başından geçiyor bu olay. Bu bizimki, İstanbul’a geliyor. Hali vakti yerinde tekstilci bir akrabasının Laleli’deki dükkanına uğruyor. Bizimki kapıdan içeri girince akrabası gayri ihtiyari gülümsüyor. Bunun üzerine bizimki adama dönüyor ve “Niye gülüyorsun? Yüzüme gülüyorsan, kader utansın. Kıyafetime gülüyorsan sen utan!” diye adeta ders verir gibi muazzam bir cevap veriyor. Bunun üzerine yanına vardığı zengin akrabası lal u ebkem kesiliyor. Kısa bir şaşkınlıktan sonra kendine geliyor ve hatasını anlıyor. Dükkanında bizim deliye uygun olan elbiselerden bir güzel donatıp biraz da harçlık verdikten sonra uğurluyor. Dükkan sahibi de arif adammış. Bizimkinin cevabı ne kadar arifâne ise, berikinin yaptıkları da o kadar necîbâne.

Peki, üçü de tahsilsiz ve çevresindekilerce çok önemsenmeyen bu insanlara böyle muazzam cevaplar verdiren eğitim nedir? Hangi okullarda öğrenmişlerdir böyle cevap vermeyi? İlkokul mezunu bile olmayan ve çevresindekilerce zaman zaman hor görülen bu adamlar nasıl böyle hikmetli sözler söyleyebiliyorlar? Sizlerden bu soruların cevaplarını düşünmenizi istirham ediyorum. Eğer bu sorularla ilgili bir sözünüz varsa bekliyorum. Ben size cevaplardan birini vereyim. Mesnevi gibi klasik eserlerimizi dinleyerek yetismeleri. Digerlerini de size birakiyorum.

ETİKETLER: