MEVLANA’NIN TEFEKKÜR ANLAYIŞI VE BİZLER!

A+
A-

MEVLANA’NIN TEFEKKÜR ANLAYIŞI VE BİZLER!

Mevlana Tefekkürünün temelinde aşk vardır. Mevlana’ya göre Allah’a ulaşmak için gerekli olan en önemli şey aşktır. Bir bitki ve hayvan da sevebilir; ancak, hem bedeniyle, hem bilinciyle, hem düşüncesiyle, hem de mantığıyla sevebilen tek varlık insandır. Mevlana bir kadına duyulan aşkı yüceltir; çünkü bir başkasını seven insan kendisini, tüm insanlığı, evreni ve Allah’ı sevebilir. Mevlana, tüm insanlığa derin bir sevgi beslemiştir. “İnsan bir hamur teknesi boyundadır ama her şeyden, her varlıktan yücedir.” diyen Mevlana, insan sevgisini bir aşka, tutkuya dönüştürmüştür. Mevlana, insanı yüceltmiş ve buna temel olarak insanın yaratıcı  hürriyetini ve yapıp-edici iradesini göstermiştir. Mevlana insana verdiği önemi Divan-ı Kebir’ deki şu gazeliyle anlatmıştır

 “ Nice dilekleriniz var, bağış istemedesiniz; bir kendi gelin gelin artık, bağışın ta kendisi sizsiniz. Gece gündüz kavuşup buluşma aşkındasınız; fakat kavuşmanın da ışığı sizsiniz, buluşmanın da; bundan haberiniz yok, bunu anlamıyorsunuz.”

Mevlana’nın sevgisi evrenseldir, ırk, din, dil ayrımı yapmadan tüm insanları kapsar. O tasavvuf inancını sadece bir nazariye olarak benimsememiş, günlük hayatına da mal etmiştir.  Mevlana, çocuklara, hastalara, kadınlara, yoksullara saygı gösterir, vefa duyar. Mesela kadına büyük önem vermekte, “Sizler kadının kapanmasını istedikçe, herkeste onu görme isteğini kamçılamış olursunuz. Bir erkek gibi, bir kadının da yüreği iyiyse, sen hangi yasağı uygulasan da o iyilik yoluna gidecektir. Yüreğin kötüyse, ne yaparsan yap, onu hiçbir şekilde etkileyemezsin” diyerek erkekle eşit olduğunu savunmaktaydı.. Mevlana, sevgisini diğer din ve ırklardan olanlara da göstermiştir. Nitekim öğrencileri arasında; Müslümanlar, Yahudiler, Hıristiyanlar, Rumlar, İranlılar, Araplar, Ermeniler, Türkler bulunmaktaydı. Mevlana, tüm dinleri bir görmekte, dinler arası ayrılığın Allah ile bağdaşmayacağını düşünüyordu. Sonuçta asıl mesele insandı ve dinler, felsefeler ve ahlak sistemleri insanı daha mutlu, daha değerli yapma yolundaki vasıtalardır.  O’na göre tüm insanlar, Allah’ın bir görüntüsüydü. İnsanlar arasında ayrım yapmak, Allah’a saygısızlıktan başka birşey değildi.  Mevlana, bu düşüncelerini Mesnevi adlı eserinde toplamıştır:

“ Beri gel, daha beri, daha beri
Bu yol vuruculuk nereye dek böyle?
Bu hır-gür, bu kavga nereye dek?
Sen bensin işte, ben senim işte
Ne diye bu direnme böyle?
Ne diye aydınlıktan kaçar aydınlık, ne diye?
Topumuz bir tek olgun kişiyiz, bir tek
Ne diye böyle şaşı olmuşuz, ne diye?
Zengin yoksulu hor görür, ne diye?
Sağ soluna yan bakar, ne diye?
İkisi de senin elin, ikisi de
Peki kutlu ne, kutsuz ne?

…..

Dünyada nice diller var, nice diller
Ama hepsinde de anlam bir
Sen kapları, testileri hele bir kır
Sular nasıl bir yol tutar gider
Hele birliğe ulaş, kavgayı, hır-gürü bırak
Can nasıl koşar, bunu canlara iletir.”

Mevlana, bu dizelerle tüm insanlığı barışa ve birliğe davet etmektedir.

Mesnevisinde zengin- fakir gibi ayrımların anlamsızlığına dikkat çekmiş, kavgaların bitmesiyle insanların birleşeceğini vurgulamıştır.  O’na  göre bütün illetlerin devası sevgidir ve insanların en hayırlısı insana ve insanlığa faydası olandır. Mevlana’nın bu yüce sevgisi insanlara hoşgörüyle yaklaşmasını sağlamıştır.

Bu hoşgörü anlayışını Ebu Said Ebu’l Hayr’da görmekteyiz. O da aynen Mevlana gibi insan sevgisini İlahi sevgiyle mezcetmiştir. Şöyle der Ebu Said;

“ Gel ne olursan ol, gel
İster tanrı tanımaz, ister ateşe tapar,
İster bin kez tövbeni bozmuş ol
Bizim dergâhımız umutsuzluk dergâhı değil,
Gel ne olursan ol, gel ”

Ebu Said, bu sözleriyle insanların yüreğine ışık saçmış, insanlar arası her türlü ayrımı ortadan kaldıran felsefesiyle yürekleri fethetmiştir.

Mevlana tefekkürünün bir başka özelliği de mala ve mülke önem vermemesiydi. Ne var ki bu düşüncenin temelinde maddeye sırt dönmek ve ona el sürmemek değil, maddenin üstüne çıkmak vardır. Yani kötü görülen sahip olmak değil, sahip olduğumuz şeylerin kölesi haline gelmektir. “ Elinizde olsun ama gönlünüzde olmasın.” sözü ile Mevlana’nın anlatmak istediği budur. (MEVLANA’NIN TEFEKKÜR DÜNYASI/ KAZIM ÖZTÜRK/ TEBEŞİR YAYINLARI)

Mevlana veya diğer Mutasavvıflar insanlığa; sevginin, saygının, hoşgörünün, muhabbetin yolunu açmış ve bunu uygulamışlardır. Daha doğrusu Peygamberî bir hayat tarzını benimsemişlerdir. Pekiyi bizler de onlar gibi olamaz mıyız? Olmamalı mıyız? Sadece onların hayat hikâyelerini okumakla mı yetineceğiz? Kendimize bir pay çıkarmayacak mıyız?

Rabbimizin emirleri yalnızca peygamberler, mutasavvıflar, erenler ve gönül ehline mi has? Kur’an’da sadece bu insanlar uygulasın, diğerleri yan gelip yatsın mı deniyor? (05 KASIM 2025)