Hisar Bûselik Mevlevî Âyin-i Şerifi Meydan Gördü.

A+
A-

Hafız Ahmet Çalışır’ın bestelediği Hisar Bûselik Mevlevî Âyin-i Şerifi 15 Haziran 2024 günü  Mevlâna Kültür Merkezinde ilk kez icra edildi, meydan gördü. Hafız Ahmet Çalışır’a yaptığı hizmetden dolayı teşekkür ederiz. Allah mübarek etsin.

Mevlâna Kültür Merkezinde, Kültür ve Turizm Bakanlığı Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu tarafından icra edilen Hisar Bûselik Mevlevî Âyin-i Şerifi ses kaydını dinleyebilirsiniz.

Hisar Bûselik Mevlevî Âyin-i Şerifi

Hisar Bûselik Mevlevî Âyin-i Şerifi

Hafız Ahmet Çalışır 

1.Selam

Dûş ber dergâh-i izzet kûs-i sultânî zedem
Hayme ber bâlâ-yi dârü’l-mülk-i rabbânî zedem

Ber firâz-i arş-i himmet ez kef-i ma‘şûk-i dil
Bâde-i vahdet zi rıtl-ı câm-ı sübhânî zedem
Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün [Remel]  Hz.Mevlâna’ya atfedilir [1]

Dün gece yüce dergâhta padişahlık davulu çaldım; ilâhî pâyitahtın üzerine çadır kurdum. Himmet arşının yokuşunda, gönül maşûkunun eliyle, vahdet şarabını ilâhî kadehten içtim.

Merhabâ ey cân-ı bâkî pâdişâh-ı kâmkâr
Rûh-bahş-i her kırân ü âfitâb-i her diyâr

İn cihân ü an cihan her dü gulâm-i emr-i tüst
Ger ne-hâhî ber hemeş zen v’er hemî hâhî bi-dâr
Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilât [Remel] Dîvân-ı Kebîr[2]

Ey ebedî can, muradına ermiş padişah! Sana selâm olsun. Ey her kırana ruh veren! (Ey) her diyârın güneşi!
Bu dünya da, o dünya da senin emrine köledir. İstersen tut, istemezsen hepsini birbirine vur (kır, at.)

Ey zi hicrân ü firâket âsüman big’rîste
Dil meyân-i hun nişeste akl u cân big’rîste

Cebraîl u kudsiyan râ bâl u perhâ sûhte
Enbiyâ vü evliyâ râ dîdegan big’rîste
Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün [Remel] Dîvân-ı Kebîr[3]

Ey ayrılığıyla yeryüzünü de, gökyüzünü de ağlatan (sevgili)! Gönül, kanlar içinde oturakalmış, akılla can, ağlamaya koyulmuş. Cebrail’le meleklerin kanatları  yandı; peygamberlerin gözleri de yaşlar döküyor, erenlerin gözleri de.

Ey çerâğ-ı âsumân ü rahmet-i Hak ber zemin
Nâle-i men gûş dâr ü derd-i hâl-i men bi-bin

Yâ murâd-i men bi-dih yâ fârigam kün ez murâd
Va‘de-i ferdâ rehâ kün yâ çünan kün yâ çünin
Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilât [Remel] Dîvân-ı Kebîr[4]

Ey gökyüzünün ışığı ve Hakk’ın yeryüzündeki rahmeti! Benim feryadımı duy, dertli hâlimi gör. Ya muradımı ver, ya da beni (bu) murattan âzâde kıl. (İşimi) yarına bırakma; ya öyle yap ya böyle.

Âşıkan lâf ez tebârek rabbüne’l-a‘lâ zenend
Sâdıkan lebbeyk vahyullâhi mâ evhâ zenend

Lâ cerem ez âşıkân ü sâdıkân ez sûz-i dil
Darbhâ ber tabl-ı sübhâne’llezî esrâ zenend
Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilât [Remel]

Âşıklar, “Yüce Rabbimiz pâk ve münezzehtir” der; sâdıklar, Hakk’ın vahyettiği için “buyur” derler. Şüphesiz âşıklar da sâdıklar da gönülleri yanarak “(Kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya) götüren Allah’ın şânı ne yücedir” davulunu çalarlar.

2.Selam

Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî

Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik] Dîvân-ı Kebîr[5]

Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın.
Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.

3. Selam

Âşıkan der kûy-i cânân es-salâ
Sûy-i an hurşîd-i tâbân es-salâ

Es-salâ ey âşıkan der kûy-i dôst
Es-salâ cân es-salâ cân es-salâ

Şems-i Tebrîzî zi bâlâ-yi felek
Her zamânî mî keşed hân es-salâ
Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilât [Remel]

Sevgilinin mahallesinde olan âşıklar, haydi (gelin)! O parlak güneşin semtine selâm olsun! Sevgilinin mahallesinde olan âşıklar haydi! Haydi ey can, haydi ey can haydi! Tebrizli Şems, gökyüzünün zirvesinden her zaman (sizi) davet ediyor.

Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur
Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur

Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur
Vezni: Müfteilün fâilün müfteilün fâilün [Münserih] Ahmed Eflâkî Dede[6]

Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.

Ne aşka sabreder oldum ne akl ile yârem
Ne kârı başa çıkardım ne belli bî-kârem

Belâ-yı aşk ile hakkâ ki n’olduğum bilmem
Bu anlanur elemimden ki âşık-ı zârem

Semâi gibi ben ol bî-hudem ki âlemde
Ne keyf ile mütekeyyif ne mest ü hüşyârem
Vezni: Mefâilün feilâtün mefâilün fa‘lün [Müctes] Sultan Dîvânî’nindir[7]

Ne aşka sabredebiliyorum, ne akıl ile dostum; ne işi halledebildim, ne başarısız olduğum belli! Aşk belâsından dolayı, hakikaten ne olduğumu bilmiyorum. (Ancak) ıstırabımdan şu anlaşılıyor ki inleyen bir âşığım. Ben de Semâî gibi (öyle) kendimden geçmişim ki ne bir keyif ile neşeliyim, ne sarhoşum, ne de ayık!

Ey kâşif-i esrâr-ı Hudâ Mevlânâ
Sultân-ı fenâ şâh-ı bekâ Mevlânâ

Aşk etmededir Hazretine böyle hitâb
Mevlâ-yı gürûh-ı evliyâ Mevlânâ
Vezni: Mef‘ûlü mefâîlü (mefâilün) mefâîlün fa‘ (mefâîlü feil)[Hezec/Rub.] Şeyh Gâlib[8]

Ey ilâhi sırların kâşifi Mevlânâ! Fenâ ve bekâ sultanı Mevlânâ! Aşk, zâtına böyle hitap etmektedir: Veliler topluluğunun efendisi Mevlânâ!

Ey subh-i saâdet zi cebîn-i tü hüveydâ
An hüsn çi hüsnest tekaddes ve teâlâ

An cây ki cismest be küllî heme ismest
An cây ki cânest ne ism ü ne müsemmâ
Vezni: Mef‘ûlü mefâîlü mefâîlü feûlün [Hezec]

Ey (sevgili)! Mutluluk sabahı, senin alnında görünmektedir. O güzellik, ne güzelliktir! Mübârek olsun ve yücelsin! Cismin olduğu yer, tamamen isimden ibarettir; canın olduğu yerde ise ne isim vardır, ne müsemmâ (isim almış nesne).

4.Selam

Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî

Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik] Dîvân-ı Kebîr[9]

Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın.

Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.

—————————

[1] Mevlâna’ya nispet edilen şiirlenderdir; (krş.Âyin ve Na’t Mecmûası, SÜMAM, Y108, s.77)

[2] Dîvân-ı Kebîr, gz.nu.1066; trc.III,444.

[3] Dîvân-ı Kebîr, gz.nu.2364; trc.IV,89. (Salâhaddîn-i Zerkûb’un vefatı üzerine söylenmiştir.)

[4] Dîvân-ı Kebîr, gz.nu.1974; trc.IV,52.

[5] Dîvân-ı Kebîr, gz.nu.3137; trc.VII,558.

[6] bkz. Dîvân-ı Türkî-i Sultan Veled, nşr. Veled Çelebi, İst., 1341, s.120-122; A. Gölpınarlı, Mevlâna’dan Sonra Mevlevîlik, s.456.

[7] Sultan Dîvânî’nindir. Bkz. A.Gölpınarlı, Mevlâna’dan Sonra Mevlevîlik, s.463, 477.

[8] Şeyh Gâlib’in bir rubaisidir; bkz.A.Gölpınarlı, Mevlâna’dan Sonra Mevlevîlik, s.462.

[9] Dîvân-ı Kebîr, gz.nu.3137; trc.VII,558.