Makale 105

A+
A-

Makale 105

Bu makale şunu açıklayacaktır:

Merdan-ı Hüda’yı tanımak, Hüda’yı tanımaktan daha zordur. Çünkü Hak Teâlâ Hazretleri bütün mevcudatın sanatkârıdır. Onun sanatı ve kudretinden birliğini bilirler ve herkes ona kulluk eder. Sanatkârdan (Sani-i Teâlâ) haberdar olmak kolaydır. Büyük küçük herkes, gök ve yer, feleklerin devrine bakarak Sani-i Teâlâ’yı tanır. Fakat merd-i Hüda ancak esrarından tanınabilir ki bu rütbe herkese nasip olmaz. Her akıl bu sırları idrak edemez. Musa aleyhisselam, kudretli ve büyük bir peygamber olduğu hâlde Hak Teâlâ Hazretleri’nden niyaz ile (SAYFA 299) bir Merd-i Hüda’yla arkadaşlık istedi. Hak Teâlâ, Hızır’ın arkadaşlığını ona nasip eylediği hâlde Hızır’ın esrarını anlayamadı. Anlaşıldı ki merd-i Hüda’yı tanımak, Hüda’yı tanımaktan daha zordur. Çünkü evliya, Hakk’ın esrarıdır. Şunu da ifade edecektir ki: “İnsan, kendi gözüne her şeyden ziyade yakın olduğu hâlde onu görmüyor. Hâlbuki o gözler yakın, uzak her şeyi görüyor. Bunda şaşkınlığa yer yok. Hak Teâlâ Hazretleri insana her şeyden, hatta gözünden de yakın olduğu ve insan her şeyi onun nuruyla gördüğü hâlde onu görmüyor.


Öyle değil mi ki Hazreti Musa risalet saltanatıyla hürmeti hak etmiş kelimullah olduğu hâlde Cenabı Hakk’a dua ederek

7895

seçkin evliyadan biriyle sohbet etmek ve yüzünü görüp dertlerden kurtulmak temennisinde bulundu. Cenabı Hak duasını kabul buyurarak Hızır’ın güzel yüzünü ona gösterdi. Hazreti Muhammet aleyhisselam ki Sultan-ı Resul idi ve yüce kişiliğine aklı kül hayrandı. Kalbindeki arzunun sevkiyle bir gün ashabıyla beraber kıra çıkmıştı. O esnada vakit vakit şu sözleri söylerdi: ‘’Bana Yemen tarafından Hakk’ın kokusu geliyor.’’

71200

Çünkü sabah yeli, Üveys’in kokusunu –yöne bağlı olmaksızın- uzaklardan ona eriştirmişti. Bundan dolayı canıgönülden ah ederek o gizli kardeşin vuslatını arzuyla “Vâ şevkâ ilel’ikâi ıhveti!”1 diye nida ederdi. Cüneyt, Şiblî ve Gerhî gibi evliyayı kiramın içleri de bu şevk ateşiyle yanardı. Hepsi de canıgönülden bir merd-i ilahinin sohbetini isterlerdi. O merd-i ilahi ki unsurlar dünyasında oldukları hâlde dünya ile alâkaları yoktu. Bu cihan içinde bulundukları hâlde, Hüda gibi, cihandan uzak, göz nuru gibi gözlerden saklıdırlar.

71205

Belki göz nuru içinde saklı nurdurlar. Bu manayı anlamak için suretten geçmek lazım. Öyle değil mi ki insan, göz nuruyla eşyayı kırmızı, beyaz, sarı renkleriyle gördüğü hâlde ne gariptir ki o gözleriyle gözünün nurunu göremiyor. Kendine her şeyden yakın olan bu nur, ondan uzak bulunuyor, uzak şeyler de o nur sebebiyle yakın görünüyor. Cenabı Hak da sana her şeyden yakındır. Onun nuruyla insanları, çobanı, sürüyü gördüğün,

7910

her nefeste yüzlerce âlem seyrettiğin hâlde o nur senden gizli kalıyor. Bir küp gibi ki saf su ile dolu olduğu hâlde körlük güdüsüyle oraya buraya koşarak su arar. Bil ki Hakk’ın gizliliği açıklığındandır, bedendeki can, gözdeki nur gibi ruhların yaratıcısı, nârdan ve nurdan daha açık olduğu hâlde ortada oluşundan dolayı görünmüyor. Hak Teâlâ ezelde kâfirlere ruh-ı nâri, müminlere ruh-ı nuri verdi.

7915

İyi, kötü hep oradan (ezelden) gelmektedir; her ne kadar burada ortaya çıkıyorsa da şüphe yok ki iyi, kötü başlangıçtan vardır. Bunu Cenabı Peygamber buyuruyor. Bununla beraber merd-i Hak fenalığı iyiliğe değiştirebilir. Bu zor işi başkaları hâlledemez.

(SAYFA 300) Onun iksiri bakırı altın eder, altını, daha değerli bir cevhere dönüştürür. Cevheri de kıymetçe daha üstün bir maddeye çevirebilir. O celili’l-kadr böyle yüzlerce yetkiye sahiptir.

7920

Anadan doğma körlere göz bağışlar, cahil ve ahmaklara ilim ve zekâ verir. Merdana olan aşk, Hüda’ya olan aşktan daha yüksektir. Çünkü onlarda Hüda’nın gizli sırları vardır. Kesin olarak bil ki Hak, kendi sırrına âşıktır. Merdanı seven, Hakk’ın dostudur. Kâfirler de Hakk’a ibadet etmiyorlar mıydı? Hepsi de dinlerine göre, iyilik ve ibadetle uğraşmıyorlar mıydı? Fakat Muhammet Mustafa’yı (s.a.v.) tanımadıkları için bütün ibadetleri heba oldu.

7925

O serkeşlik yüzünden hepsi de Allah’ın düşmanı sayıldılar. Her ne kadar başlangıçta bir millet idiyseler de müminler onlardan seçildi. Hazreti Muhammet (s.a.v.), mihenk gibi, gerçek parayı sahte paradan ayırt etti. Kuyumcu olmadan, gözlere gümüşlerin hepsi bir görünür. Fakat bir sarraf gözüyle bakılınca hepsinin bir olmadığı anlaşılır. Şüpheli ile kesin nasıl beraber olur? Sarraf, sahteleri birer birer çıkarır atar.

7930

Şu hâlde reddedilecek olanlar ona malum olur, onun incelemesiyle iyi kötü anlaşılır. Her peygamber böyle birer sarraf idiler. Onların gönderilmeleriyle istenen ve istenmeyen seçildi. Âdem (a.s.) zamanından tut da zamanımıza kadar gözden geçir. Yükseğin alçaktan nasıl seçildiğini gör. İblis de semada meleklere karışmış ve onlardan sayılmıştı. Âdemin (a.s.) mihenk nuruyla onlardan ayrıldı. Nezd-i Hüda’da ezelden kovulmuş ve kâfirlerden birisi idi.

7935

Kur’an-ı Kerim’de “ve kâne minel kâfirîn”2 “İblis kâfirlerden idi.” buyrulmuştur. Çünkü onun küfrü ezeliydi şimdi, yani sonradan kâfir olmuş değildi. Fakat Âdem aleyhisselam vücuda gelinceye kadar foyası meydana çıkmamıştı. Âlemde bütün yaratılmışların sevgilisi Allah’tır. Onun kulluğundan habersiz olan yoktur. Bunu herkes anlayabilir fakat merd-i Hüda’yı anlamak güçtür. O, herkese nasip olmaz. Çünkü merd-i Hakk’ın işareti ilm-i ledün kaynağından fışkıran sözlerdir.

7940

Söz ise cisim değildir ki Allah’ın eserleri gibi açıkta olsun da herkes görsün ve anlasın. Velinin nişanı, Mesnevi’nin ifade ve benzetmeleri gibi, manevidir. Herkes onun hâl ve sözüne nereden erişebilir ki? O ruhtan ve cisimden münezzehtir. Saf ve incelikleri görebilen ruh lazımdır ki bu sağlam sırrı anlayabilsin. Merd-i Hak, enbiyaya bile gizli idi. Enbiyadan onlara ahbap olan, nadirdir.

7945

Bu sözü candan kabul etmek için Hazreti Musa ile Hızır macerasını hatırlamak yeterlidir. Fakat Allah’ın (c.c) eserleri ortada olduğundan büyük küçük herkes onlardan sanatkâra ulaşabilir. Herkes yer ve göğe -ibretle- bakarak Hüda-yı Zülcelâli tanıyabilir. Eser olmasaydı sanatkâra geçiş mümkün olmaz, herkes ondan gafil bulunurdu. (SAYFA 301) Bundan dolayı Hüda’yı tanımak kolaydır, çünkü eser, bir sanatkâr ister.

7950

Evliyayı tanımak gibi güç değildir. Onları gayret-i ilahiye, bakışlardan gizlemiştir. Cenabı Hak “Velilerim kubbelerim altında gizlidir. Onları benden başkası bilemez.”3 buyurmuştur. Onların hâlini benden gayrı kimse bilmez, sözlerini halkın kulağı duymaz, anlamaz.

Akıl olmasaydı, aklın varlığı -yıllarca araştırılsa- bilinemezdi. Aklın, akıllılarla temas etmekle artar. Bundan dolayı akıllıdan başkasıyla görüşme!

7955

Şöyle ki ilim arıyorsan, gece gündüz koşsan, çaba ve gayret etsen, bir âlimle birleşmedikçe, ondan ders almadıkça isteğine eremezsin. Bir velinin aracılığı olmaksızın Hakk’ı aramak (ona kavuşmak istemek) da böyledir. Öyleyse onun eteğini sıkı tut ki Hüda’nın vuslatına eresin. Çünkü onsuz (velisiz) Hüda’ya vuslat mümkün değildir. Akıl aramak fena bir hareket değildir, fakat akıllının sohbeti bu talep ve arayıştan daha iyi, daha amelidir.

7960

İlim istemek de iyidir, fakat bunun en doğru yolu, âlim aramaktır. Hüda ile ve zikr-i Hüda ile meşgul olmak da doğru bir harekettir, dine kuvvet verir. Fakat bir veli ile bulunmak daha iyidir ve kısa yoldur. Maksadın tamamen ondan hâsıl olur. Peygamberler, bu hikmetten dolayı gönderildiler. Yoksa halk evvelden de taatte idiler. Peygamberler gelmeseydi vasl-ı Hüda kimseye nasip olmazdı.

7965

Muhammet Mustafa (s.a.v.) onun için, herkes ondan ilim ve sefaya ersin diye, “rahmeten lilâlemin”4 oldu. Ey akıllı, bu nokta üzerinde yeterince düşün ki bu fikir seni gafletten kurtarsın. Git, Hak erlerine kul ol, onlar gibi sen de diri ve sürekli ol. Sözün kısası, merd-i Hüda’ya talip ol ki sırr-ı Hüda sana açılsın. Tâ ki sürekli Hakk’ın seyrettiği sen olasın, evliyayı kiram ile bir arada ve yâr olasın.

7970

Ey genç, bildiklerimizi, bu kitapta çeşitli şekillerde ifade ettik. Şansı olanlar sözümüzü tutarlar, canıgönülden Hak erlerine muhabbet ederler. Bundan böyle halk için ortaya konacak bir özür ve bahane kalmadı, hepsine sarayın yolunu gösterdim. Arştan, kürsten daha yüksekte olan o sarayı yere indirip kendilerine arzettim. Cenabı Hakk’ın Kur’an-ı Kerim’inde “İnnâ nahnu nezzelnez zikre”5 buyurduğu gibi,

7975

biz de kendi zikrimizi halkın anlayabileceği dereceye indirdik. Gerçi bu zikir, yüksek ve gizli bir mevzu idi. Fakat biz onu halk için sadeleştirerek anlatmaya çalıştık. Adet-i ilahiye bizim sırlarımızda harf, söz ve ses görüntüsüne bürünerek kendisini gösterdi. O esrar ki evliyayı kiram onları herkesten gizli tutarlardı. Her kulağa girmesin diye. Çünkü ayak takımı, ona layık değildir.

7980

Ben onları iyiye, kötüye, herkese açıkladım ki herkes vakıf olsun. (SAYFA 302) Tâ ki halktan gizli tutulan incelikleri son zamanımda herkese bildirmiş olayım. Bu beyanın son haddi budur. Bundan ileri geçilemez.

Artık taş yürek lazımdır ki bu kadardan faydalanmasın. Gayrı böylesinden el yıkamak (ümidi kesmek) gerektir. Artık bu kadarla yetinerek bahse son veriyorum. Çünkü zamanımda böyle bir kapının kilidini açmış bulunuyorum ki

7985

kıyamete kadar yadigar kalacak ve okuyanları rızık sahibine kavuşturacaktır. Bu şiirlerim veliler âleminde gezip dolaşanlara Hakk’a yol bulmak için rehberlik eder. Onları, görünenin mahkûmluğundan kurtarıp ruh gibi tensiz ve cansız olarak mana deryasına götürür. Ondan sonra Hakk’ın çevresinde yaşar ve vasıtasız ona yâr ve yoldaş olurlar. Bu inciler gönül deryasının ürünüdür. Bütün ehlidiller onunla zenginliğe ererler.

79120

Burada (bu mesnevide) tam bir temizlikle Kur’an-ı Kerim ve Nebevi hadis incileri delindi. Akıllı olan bu Mesnevi’de öncenin ve sonranın ilimlerini bulur. Büyük peygamberler ve evliyayı kiramın hâlleriyle sözleri ve işleri, tamamen ona malum olur, cehalet dikenleri ilim gülşenine dönüşür, ne mutlu ona ki bunu kıble edindi, bu aynada kendi güzelliğini seyretti.

7995

Dünyada böyle cevher az bulunur. Bu dilin şifrelerini de herkes anlayamaz. Ey Veled! Artık sus, bu sırrı açıklama! Sırların veciz olması daha hoş olur. Bu kitap hediyelerin gerçek bahşedicisinin yardımıyla 700 senesinde tamam oldu.6 Zilhicce ayı içinde idi ki mana güneşinin yüzünden şüphe ve tereddüt bulutları sıyrıldı. Başlattığı tarih de işaret edilen senenin Şaban ayının başlangıcıdır. Artık bırakıyorum. Vallahu a’lamu bi’s-savab. (Allah doğrusunu daha iyi bilir.)

8000

Bu kitap o sene içinde beş ay zarfında son buldu. Başlanması da neticesi de aynı sene içindedir. Deldiğim inciler o akıp duran deryadandır (Mesnevi-i Mevlana). Bu kitap (Rebabname) o merd-i Hüda’nın (Hazreti Mevlana’nın) övgüsü için yazılmıştır. Ruhum onun yardımıyla

8005

yüzlerce fethin ortaya çıktığı yer olmuştur. “Ve’l-hamdülillahi ale’l-etmam. Ve’s-salatu ala seyyidina Muhammedin hayrü’l-en’am. Ve ala alihi ve evladihi ve ezvacihi ve eshabihi’l kiram ecmain.”

3 Şabanül Mu’zam 1364

13 Temmuz 1945

30 Haziran 1361 Cem’i

Notlar

  1. “Ah kardeşlerime kavuşmayı ne kadar da çok istiyorum” anlamına gelen bir hadisi şeriftir. Resulullah efendimiz “kardeşlerime kavuşmayı ne kadar istiyorum!…” deyince hazır bulunanlar Ya Resulullah biz senin kardeşlerin değilmiyiz? diye sordular, o hazret şöyle cevap buyurdular: “Siz benim ashabımsınız, benim kardeşlerim ise benden sonra gelip beni görmedikleri halde bana iman edecek olanlardır.” (Makasıd-ı Aliye fi Şerhi’t-Tâiyye/Osmanlı Tasavvuf Düşüncesi İsmail Rusuhi Ankaravi Hazretleri. Hazırlayan Prof Dr. Mehmet Demirci, Vefa Yayınları, İstanbul 2008 sayfa. 398)
  2. Bakara suresi 2/34 Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.
  3. Hadisi kutsi (Evliyai tahte kubabi layarifuhüm gayri) “Benim velilerim kubbelerimin altında gizlidir. Onları başkası bilemez.”
  4. Enbiya suresi 21/107: (Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.
  5. Hicr suresi 15/9: Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.
  6. Miladi 1301 yılı Eylül-Ağustos

 

ETİKETLER: