Makale 39

A+
A-

Makale 39

Bu makalede şu açıklanacaktır:

Hâlet üç çeşittir. Biri odur ki şahsa talepsiz ulaşır. Tekrar ister fakat yok olur. İkinci hâlet kişiye faydalıdır. Terbiye edilmiş doğan gibi, çağırdığı vakit gelir, salıverdiği zaman gider. Bu makam bir öncekinden yüksektir. Üçüncü hâlet o hâlettir ki şahsın kendi hâletin kendisi olur. Kimya yardımıyla altına dönüşmüş bakır gibi. Böyle kimse kâmil olur ve “onun için hiç korku ve tehlike kalmaz.”1 bunlar hakkındadır.


İlk hâl, bazen gelir, bazen gider. O sana, tarafından bir istek olmadan ulaşır. Onun üzerinde senin bir hüküm ve müdahalen olmaz, o sana hâkim olur.

2310

İkinci hâlet bunun zıttıdır ki sana tâbi ve hükmüne bağlı olur. Elindeki altın ve gümüş gibi ki istediğin vakit sayar, istediğin vakit kesesine koyarsın! Sonuncu o hâlettir ki sen o hâletin aynı olursun, sebeplerden ve aletlerden kurtulursun!

Bu hâlet, kemal-ender-kemaldir, noksandan uzak, yokluktan emindir. Böyle bir hâlete eren kimse, yerin ve göğün kutbudur.

2315

Tarikatte bundan yüksek makam yoktur. Onun yanında her tam, noksan görünür. Yokluğun mükemmelliğine (fakrın kemali) ulaşana ne mutlu!

İlk hâlette bulunanlar genellikle helak ( halik ) olucudur. Her ne kadar fakra ve tarikata salik iseler de. İkincisi ki ortadadır, birinciden üstündür, birinciler ikinciye nispetle daha düşüktür. Fakat ikincinin de da tehlikesi vardır. Çünkü yoldadır, altını ve metaı vardır.

2320

Yol kesenler onun malını (hâlini) elinden almak üzere pusu kurmuşlardır. Seferde tehlike, ekseriya zenginleredir.

Fakirin hayırsızdan ne korkusu olacak? Peygamberimiz bu sebebe yönelik buyurmuşlardır ki: “İhlâslılar için tehlike daha çoktur. Daha çok sakınmaları lazımdır.” Üçüncü mertebe ki şahıs hâletin kendisi oluyordu. Kemal itibariyle iki derecenin de üstündedir. Onun için yokluk tehlikesi yoktur. Hazırda olsun, seferde olsun. (SAYFA 96)

2325

Çünkü o, iksir (kimya) vasıtasıyla altına dönüşmüş bakırdır. Tekrar bakır olmasına ihtimal yoktur. Çünkü ikilik kalmamıştır.

Bir şeyin zatı aslından (kendinden) ayrılabilir mi? Altın, hangi cepte bulunursa bulunsun altındır. Mümkün değildir ki gerisin geriye bakır olsun. Kendisiyle durumu ayrı değildir ki ona Hûda’nın lütuflarından başka hâl gelebilsin.

2330

O, vaktin kutbudur. Onun bağışlarından evliyayı kiram sürekli ihsana ulaşırlar. Veliler için bundan daha yüksek makam yoktur.

İşleri burada tamam olur. Her kimde yetenek fazla ise, daha çoğuna erişir. Herkes Leyla’dan Mecnun kadar haz alamaz.

Gerçi Leyla’nın çok talibi vardı. Fakat Mecnun kadar şöhret alan yoktu. Çünkü Mecnun’un ondan (onun aşkından) aldığı haz, herkesinkinden fazla idi. Bundan dolayı aşk ve sevdada diğerlerinin önüne geçti ve hepsine üstün oldu.

2335

Kimdir o ki o fazilete istekli olmasın, o ikrama onda yönelim olmasın (bu heves, o istek herkeste var). Fakat herkes yönelimine göre nasip alır, kimi ilim yolunda ilerlemiş, kimi henüz ebcet okur. Elifbadan tut da ilmin son haddine kadar kimi mantıkta, kimi yıldız ilminde merdivenin basamakları gibi kimi aşağıda, kimi yukarıdadır. Hepsi de kavuşmaya isteklidir. Aşağıdan yukarıya doğru böylece sıralanmıştır. Dinin aslına erinceye kadar

2340

derece itibariyle en aşağıdakiler kabuk, en yukarıdakiler özdür. Süleyman’dan karıncaya kadar herkesin kendine göre dini vardır. Her tarafın kıymeti, içinde taşıdığıyla ölçülür. Bunu böyle kabul eyle, şüphe etme! İlahi bilgi bahsedilen konuların dışındadır.

Çünkü onun anlatımı kendindendir. Bundan dolayı tanımlamalara sığmaz. Toplanma ve yayılma vaadi yaratıklar içindir.

2345

Ey yoldaş! Gaybın sırlarına (Esrar-ı Ledünne) ait olan şu sözü benden sualsiz, cevapsız duy! Orası kavuşma ve muhabbet yeridir, söz yeri değil.

Vahdet deryası tektir. Eşi yok! Bundan sonra, o sözün açıklamasına gelelim. Kalbin zikrine, gerçek paraya gelelim. Bu hoş cihanın hoşluğu ödünçtür. Ondaki bu hoşluk akarsu gibidir. Gönül çeliciliği bu hoşluğun varlığıyla mümkündür. Bu ödünç hoşluk gidince nahoş olur.

2350

Böylelerinin ana rahmindeyken gıdası kan değil miydi? Dili damağı olmadığı hâlde kandan zevk alır ve faydalanırdı.

Kandan sonra ona gıda süt olunca kana olan isteği, sevgisi yok oldu. Sütten de geçip yemek yemeye başladığı zaman, ona sütten de nefret geldi. Annenin memesi ona fena kokmaya başladı. Artık ondan sonra bir daha anne sütü istemez oldu. Kan gibi, süt gibi, zahmetli oyunlar ona, vaktiyle hoş görünmüşlerdi. (SAYFA 97)

2355

Bu cihan çirkin ve zevksizdir, sıkıntı ve kederler gibi sevimsizdir. Eğer aklın varsa bu cihanın aynı zamanda tatsız ve sevimsiz olduğunu kesin olarak anlarsın. Bu güzellikler ondan kaynaklı ve ödünçtür. Sana güzel görünmesini çok görmem. Çünkü bu güzellik o güneşin nurunun pırıltısıdır. Burada ödünçtür. Sana nasıl layık olur? Haydi, ışığı bizzat güneşten al ki o nur, o güzellik sende kalsın.

2360

Kudret nurunu kadirden kabul et. Tâ ki taşın lâl gibi kıymettar bir cevher olsun. Kudreti ondan iste ki kadirdir. İki âlem de iyi kötü ondan meydana gelir. Zevk ve lezzet ondandır, bu dünyadan değil. Zevki buradan bilme, oradan bil! Anlaşıldı ki burada o yoktur. Aklını başına al! Orası sonsuzdur. Bu köhne cihanı bir arpa sayma, (kıymet verme) ki insanlığın ne demek olduğunu ve gerçek mülkü göresin.

2365

Orada ne ölüm, ne sıkıntı, ne kovulma korkusu var. Can halkının ipliği nur hurmalarındandır. Her kim bu cihandan geçtiyse o, sonsuz cihanda yok olmayan yüzlerce cihan bulur. Orada ağızsız, damaksız nimetler yer; bağsız, ağaçsız meyvelere kavuşur. Aşk atına biner; taçsız, tahtsız, sancaksız kumandan olur. Belki de hep o olur, başka değil. Yol göstereni de yol keseni de kendi olur.

2370

Eğer bunu açıkça anlatırsam efendilik kölelik kalmaz. Bunu bırakarak o üç hâletin açıklamasına geri dönüyorum. Her birinin mertebesini usanmadan söyleyeyim. Evvelki hâlet ki elde değildi, zaman zaman gelir, sürekli ve kesintisiz değildir. Eğer sana gelmez olursa tehlikedesin. Göçme zamanında o kederle iki kat olursun (acıyla kıvranır durursun). Bu cihandan bir şey kazanmadan gidersin. Kör, bahtsız, gafil ve eşkıyasın.

2375

İkinci hâlet ki senin elindedir. Ne vakit istersen yanında hazır bulursun. Elinde öğretip terbiye ettiğin doğan gibidir.

Islık çaldığın zaman gelir. Çaldığın ıslık onun için davet yerindedir. Çalmazsan gelme demektir. Bundan dolayı, her iki hâlde de sana mahkûmdur. Bir taleple elde edildiği için çağırma zamanında da kovma zamanda da bu ikinci hâletin tehlikesi nispeten azdır.

2380

Her söz bu davete tercüman olur. Yap, yapma gibi lütuflar onun emir ve yasaklaması cümlesindendir. Sözün özü ancak o taleptir, söz o özün üzerinde çer çöptür. Kabuk, içi için lazımdır. İçsiz kabuk kusurlu ve soysuzdur. Aklı olan insan, kabuğu, içi için alır. Fakat hayvan, merada, kabuk (saman vesaire) arar. Çünkü içindeki özün gıdasından haberi yoktur.

2385

Hıyarın, karpuzun kabuklarını yer. Ona bunlar layıktır, bunları alır. Eğer bir kimsenin saçma söylemek alışkanlığı ise bunu yap, şunu yapma diye faydasız yere söylenir durur.

(SAYFA 98) Herkes ona “Sus! Kafa patlattığın yeter! Bu sözlerin, baş ağrıtmadan başka ne faydası var.” der. Anlaşıldı ki sözün kendisi bizzat arzulanan değildir. Kıblegah (hedef) ancak mabuttur. Sözün faydası malumdur; tecrübe ve öğrenmedir, emir ve yasak gibi şeyler için lazımdır.

23120

Hakk’ın rızası neyse, onu yapalım, iyiyi kötüyü (rızaullahdan başka her şeyi) gönlümüzden atalım. Eğer baş isterse, yüz tanesini birden feda edelim. Yalnız baş değil, kuru yaş her şeyi verelim, kıblemiz o rızadan başka değildir. Ancak ve daima o yolu tutalım. Balıkların denizde yaşadığı gibi, biz de rıza deryasında hayat bulalım. Susuz yaşayan balık nerede? Bunun sonu gelmez, üçüncü hâletten haber ver! O kapalı küpün ağzını aç (sırrını açığa çıkar!)

2395

Tâ ki o vahid, o izzette âlemin biriciği olan kişilerin hâlleri anlaşılsın. O hâlet ödünç değildir ki madenin, ocağından uzaklaştığı gibi uzaklaşsın veya ayrılsın. Yaldızlı bakır da değildir ki üzerindeki yaldız sıyrılınca bakır kalsın. O, kimya vasıtasıyla baştanbaşa altın olmuştur. Altın, altınlığından ayrılabilir mi? Böyle kimse cihanın kutbu olur. İnsanlar ve cinlerin hâlleri ondan kural ve düzen alır.

2400

Her isteklinin isteği odur. Onun hâli hiç açıklamaya gelmez. Artık bu hâlde dedikoduya ihtiyaç kalmaz ki o, yâr kendini açıkça gösteriyor. O şah, bizim karşımızda tecelli etti. Onun gelişiyle neşemiz tam oldu. Şuh gözleri sihri helal yapıyor, kendi celâl nuruyla kendini gösteriyor. Bu sihirle yapılan günah, sevaptan iyidir. Günahı ecir ve sevaptan üstündür.

2405

Bak ki aşağılar, yücelerden daha iyi oldu. Derecesi dinden yüksek olan şu acayip küfre bak! Allah’ın iradesi sana yâr olunca ateşin yakması sana nurdan daha hoş görünür. Onun elinden bir kadeh içersen, gönlünün ve ruhunun neşesi yüz kat artar. O tatlı dudaklara bir buse kondursan ağzın şeker gibi tatlanır. Hele onu bir nefes kucaklarsan, ebedi zevk ve neşe içinde yaşarsın.

2410

Yâri bir kere idrak ettiğin zaman, o lezzete sınır düşünülemez. Arada başka bir hâl de meydana gelirse, o, hayır ve şer bütün şeylerin üstünde olur. O nedir ki? Bu bedenden soyunup tek vücut olmak, ikilikten geçip bir can olmak.

Gerçi ev içine giren güneş ışığı güneşten ayrı görülür. Fakat o ortadan yok olduğu zaman bu ışık onunla birleşir. Ayrılık gayrılık kalmaz.

2415

Başlangıçta nasılsa gene öyle olur. Hane perdesi (ten perdesi) ortadan kalkınca iki nur birleşir. O hâlet dil ile tarif olunamaz.

Bunun gibi yüzlerce açıklamanın ötesindedir. O hâlet, mahv (yokluk) hâletidir. Mahvol ki sana onu canıgönülden açıklayayım.

Ey oğul! Mademki sonu yoktur. Bu sözden ağzını yum da geç!

(SAYFA 99) Onun yüzünü gör, artık eksik söze lüzum yok, o ayna karşısında sus!

2420

Çünkü nefesten aynanın yüzü donuklaşır, parlaklığı kalmaz. Bundan dolayı, ayna geldiği zaman sükût et! Coş! Fakat sessiz ve sözsüz.

Tâ ki ayna, nefesinden incinmesin. Olmaya ki öfkelenir de ayna da yüzünü tamam göstermez. Öfkeden kastettiğim mana budur. Ayna saf olursa kendini görür, eksiğini fazlanı anlarsın.

2425

Yâr, aynadır. Huzurunda nefes alma (ağız açma)! Ondan can al, can sıkma! Tâ ki ondan istifade edesin zaten asıl amaç da budur. Ey oğul, nur, nâr içinde gizlidir, nuru al, nârı bırak! Tortuyu bırak da saf olana bak! Anka isen Kaf’ı tercih et.

2430

Gerçi hazine viranede gömülüdür. Fakat sen viraneden geç de dil hazinesini gör! Görüş ehli olaydın, sana sükût, gül; söz, diken görünürdü.

Notlar

  1. Bakara suresi 2/112 Hayır, öyle değil! Kim “ihsan” derecesine yükselerek özünü Allah’a teslim ederse, onun mükâfatı Rabbinin katındadır. Artık onlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.

 

ETİKETLER: