Makale 36

A+
A-

Makale 36

Bu makalede şu açıklanacaktır:

Her kime ki padişahlık, nimet, zevk ve sefa elvermiştir (yani naz ve nimet içinde refahla ömür sürmüştür) fakir ve kuvvetsiz düştüğü zamanlarda da onu arar, o saadetlere hasretle ah çekerek düştüğü kötü durumdan şikâyette bulunur. Hak Teâlâ Hazretleri ruhları, cisimlerden yedi yüz bin sene evvel yarattı. Onlara orada (ruhlar âleminde) padişahlık, mülk, zevküsefa verdi. Bu âleme (anasır âlemine) gelince elbetteki o hâli arzulamaktan ve temenni etmekten bir an bile geri durmadılar. Duramazlar. Burada karar kılanlar ve bu hâle kanaat edenler Ancak o hâletten nasip almamış olanlardır. Belki de o hâli ve o vakti inkâr bile ederler.

Morgî ki haber nedared ez âb-i zulâl
Minkâr der âb-i şûr dâred hemi sâl

Meali: Bir kuş ki tatlı sudan haberdar değildir (yani tatmamıştır), gagası daima çorak suya batar.


Ezelde o sudan içmiş temiz bir ruh ondan başkasını hatırına bile getirmez. Daima candan arzu ettiği o sudur. Onun aşkıyla inleyip ağlar.

2005

Onun lafından başka bir şey söylemez ve dinlemez. Başka hiçbir şeye bakmaz. Dışta ve içte virdi odur. Onun adından başkasını anmaz. O zevküsefayı nasıl unutabilir? Bu cihana da az çok onun nimetlerinden serpiştirilen o ebedi saltanatı, o mülk ve haşmeti, o cihanı nasıl unutabilir? Orada sayısız yeni yeni cihanlar vücuda gelmektedir. Orada hudutsuz mülkler, saltanatlar vardır ki

2010

bu cihan o deryadan bir katre, o güneşten bir zerredir. Onu açıklayabilecek sözler ve ibareler yok ki anlatabileyim.

Bununla beraber lisanımdan ona layık olmayan bir iki kelime fırlıyor. Onun ayrıntısı ve açıklaması sözlere, kelimelere nasıl sığabilir? Zikrini kaba sığdırmak mümkün mü? Başlangıcı, kaynağı olmayan bir yola düştüm gidiyorum. Şu ümitle ki bir gün başımı doğrultarak

2015

ezelde bulunduğum cihanı göreyim. O cihan ki orada talepsiz, arzulara erişirdim. Ağızsız badeler içerdim. Dilsiz nükteler söylerdim. Elsiz, avuçsuz kadeh tutar, kalpsiz neşelenirdim. Dertli vücuttan kurtulmuş saf can idim. O sahrada ayaksız koşar gezerdim.

(SAYFA 85) Zıtlarla ve sayılarla sınırlı olan unsurlardan uzak olarak güzel hurilerle bir arada bulunurdum.

2020

Her tarafta kurulmuş meclisler, nimetlerle dolu sofralar vardı. Hak Teâlâ Hazretleri her istenileni “Hayır”sız, “Evet”siz, belki istemeden ve zahmetsiz benim lütuf ve keremimden alın buyurmuştu. İçilen her kadehi yüzlercesi daha takip ederdi.

Orada her şeyi kulaksız dinlerdim. Bülbüllerinin güller üzerinde namelendiği sırları anlatmada diller aciz kalır. O sırlardan biri budur ki: Ey kullar! Rabbiniz Teâlâ size yüzlerce nimet ihsan etti.

2025

Diğerlerini de mahrem olursanız, kulaksız olarak bizzat Hak Teâlâ Hazretlerinden işitirsiniz. Hakk’ın lütfuna sınır, son yoktur, dile, açıklamaya sığmaz. Nasipsizlerin nasibi ondandır, gönül yaralarının şifası ondandır. Amelsiz mükâfatlar ihsan eder, istemeden bağışlar verirdi.

O kimseler böyle latif ömürler sürmüştü. Onu verir de bu kesif (değersiz) hayatı alır mı?

2030

Bu divaneliği ancak o alçak nefis yapar ki o bahttan, o devletten uzaktır. O deryadan su alamamış boş testi gibi kalmış, o gülşenden bir renk ve koku elde edememiştir. O ezeli saltanattan nasipsiz kalmış, Hüda’ya bir an bile dost olamamıştır.

Dünya zindanında kalmış kurt gibi ki saydığım lütufların birinden bile haberi yok. Kurdun, o saadetlerle ne ilişkisi var, ona o rütbe nereden kısmet olacak ki?

2035

O ebedi dünyayı hatırlasın yahut haddi olmayarak sınırsız âlem tarafına adım atabilsin. Mahduttan doğan da mahdut olur, gayrımahdut olana –hudutsuzlar gibi- nereden talip olacak? O kimse ki üzerine Hak, nurunu saçmıştır, içine aşkını yerleştirmiştir, onu kendisi için vücuda getirmiştir. Eğer o, bu nimetlerden pay sahibi olursa, o önceki bağışlar ve yardımların muhatabı olan kimse, Hak’tan başka tarafa nasıl adım atabilir?

2040

Ona bundan başka hâl ve hareket nasıl layık olur? Çünkü devaları derttedir. O derdi cihanın dermanına vermez. Derdin kendisi onun dermanıdır. Kimin derdi varsa, derman onundur. Her kim neşeliyse gam, keder onun misafiridir. Her kim burada gece gündüz ağlarsa orada kesintisiz güler (mutluluğuna nihayet bulunmaz). Burada gıdasını açlıktan alan, sanatı gördüğü gibi sanatkârı da görür.

2045

Sonunda şarap, kebap gibi cennet nimetleriyle gözü gönlü doyar. Ebedi ömre nail olur, kavuşma ve Hakk’ın yüzü ona nasip olur. Burada gıdası açlık olan, orada büyüklerle beraber bir sofrada oturur. Burada tatlı hayat geçirenlere ölüm acı gelir. Talipler dünya zahmetine bile bile katlanırlar. Taliplere gizli kalan bir şey yoktur. Onlar olmadan olacakları da bilirler.

(SAYFA 86) İlahi nur onların rehberidir. Yolu bilen, tereddüte düşmeden koşar gider. Peygamberimiz buyurmuştur. Mümin odur ki dünyaya baktığında gözü Sani’den başkasını görmez, yüzünü hangi tarafa çevirirse çevirsin, gördüklerini Nur-ı İlahi ile kesin olarak görür.

Kimi seçerse o, seçkin olur. Kimi de reddederse, bil ki o iki cihanda kovulmuş olur.

2055

Çünkü onlar Nur-ı Hüda ile görürler. Bunda yanılmak olmaz. Ördek ırmakta boğulur mu? Hatta isterlerse, onların arzularıyla eğriler doğrulur, istemezlerse, dağlar çukur derecesinde kalır. O bakış neyi isterse var olur, dağlara, taşlara yürü dese yürür.

Müminin eteğine sarıl, ona bende ol! Onun nefesinden nefes al ki ruhun dirilsin, onun nuruyla senin gözün de nurlansın, daima onun gibi mutluluk içinde bulunasın.

2060

Olayların korkusundan güvende olup, mümin kadınlar ve mümin erkeklere kılavuzluk eyleyesin.

Görüştüğün, tanıştığın kimselerin görüşleri ki haberin olmadan sana da geçmiştir. Ruhun, onun ruhundan çalmıştır.

 


ETİKETLER: